Türk tarımıyla ilgili gelişmeler, haberler iç açıcı değil. İstatistiki verilere dalmadan da anlaşılır netlikte durum. Çiftçi olmak da gerekmiyor gidişatı görmek için.

Örneğin, şubat ayındayız şimdi. Bir ay önceye gidin. Pazardan ya da marketten aldığınız mevsiminde bir ürün için cebinizden çıkan parayı karşılaştırın. Hesap Türk tarımı işte...

Her zaman şöyleleri de vardır, “Yok canım işler gayet yolunda” derler. Suya yazılmış yazıdır, silinir gider. Kimse inanmaz.

Şimdiden bir tavsiye vereyim. Pazara markete giderken her hafta yanınıza en az 50 Türk Lirası fazladan alın. Geçen haftanın hesabı çarşıya uymayabilir. Paranız varsa tabii. Yoksa eski miktarla gitmeye devam, dönüş daha hafif olur en azından!

Meşhurdur memleketimiz. Odun parçasına benzeyen bir asma dalını al, sapla toprağa, azıcık su görsün yaprağa, koruğa durur. Peki böylesine cömertse bu vatan toprağı, halimiz nicedir?

Çocukken çok söyler, duyardık. Ne ka köfte, o ka ekmek...

Tarım ürünü fiyatlarının dikiş tutmamasının en önemli nedendir bu sokak ağzı: Günümüze uyarlarsak ne ka çiftçi, o ka ürün ve fiyat...

Ürün bol da portakal bahçesi gibi ülkede bu yüzden mi 10 liraya soyup başucumuza koyuyoruz portakalı?

Üretici ile tüketici arasındakiler milyarder mi oluyor?

Birileri milyarder oluyorsa, devlet devletliğini yapıp vergisini alsın o vakit.

Yok... Böyle olmuyor işler.

Çünkü, pazarda bize yetecek ürün yok. Sadece Türkiye Cumhuriyeti kafa kağıdı taşıyanların sayısı olmuş 83 milyon 600 bin.

Mercimeğin taşını ayıklayalım ufaktan. Hep doğruyu söyleyen rakamlara girelim. Üstelik rakamı da Tarım Bakanlığı’ndan değil, SGK’dan alalım. Sosyal Güvenlik Kurumu’na kayıtlı çiftçi sayısı mesela, her yıl azalmış. Son 12 yılda tarım işinde çalışanların sayısı yüzde 44 düşmüş! Peki, tarımda yaşanan bu kahredici kopuş karşısında ne yapılmış?

Onca çiftçi ve ürettikleri nereye gitti?

Cevap cüzdanında. Bak, anlarsın.

Züğürt Ağa’lar çoğalıyor. 12 yılda “ben bittim” diyen çiftçi sayısı kadar memlekette yeni Züğürt Ağa var artık.

Sahi dedim kendi kendime... İnsanın içini acıtan tonlamasıyla Şener Şen ustanın, “Domates... Domates” dediği 1985 yapımı Züğürt Ağa filminin çekildiği Haraptar Köyü ne alemdedir şimdi?

Film platosu Şanlıurfa’ya, filmdeki adı Haraptar, asıl adı Sultantepe olan köye kurulmuştu. Merak ettiğim yer burasıydı.

Nüfus istatistiklerine baktım hemen. Durum memleketin küçük bir kopyasıydı. 2018 ile 2019 arasında 60 kişi ayrılmıştı köyden!

Sonra, Sultantepe Köyü’nün muhtarı Mehmet Melik’e telefonla ulaştım. Gözünü sevdiğim milleti, ne iyi ve ne sıcak kanlı.

“Züğürt Ağa’dan sonra durumlar nasıl sizin köyde?” diye başladı sohbet. Neler neler anlattı o, ben de o neleri aktaracaktım size. Köydekilerin tıpkı memleketin tamamında olduğu gibi borcu borçla çevirdiğini, borçla ekip biçtiğini, muhtarın mesela Ziraat Bankası’na olan 250 bin lira borcunu, pamuk ekmek için 150 bin lira yeni borç aradığını. Züğürt Ağa filminde rol alıp almadığını...

Fakat hepsinden vazgeçtim!

Muhtar Mehmet öyle bir şey anlattı ki. Sadece bunu yazsam hem Türk tarımının hali, hem benim muradım anlaşılır dedim.

Filmi izleyenler iyi bilir. Züğürt Ağa Haraptar’ı satıp İstanbul’un yolunu tutmamışken evi vardı. Ağa evi. İşte filmin çok sahnesinin geçtiği o evde sahiden de zengin bir aile yaşıyordu. Adı bende saklı. O dönemde, en az 10 bin dönüm arazileri var. Pamuk, mercimek ne ararsan ekiliyor, yanlarında saysız çalışan... İşte o evin sahibi tarlaları, malı, mülkü satıp gerçekten göçmüş... Hem de nereye? İstanbul’a! Şehirde alınan onca ev, dükkan da şimdilerde elden çıkmış. Kısacası, filmin Haraptar Köyü ağasının başına gelenler Sultantepe Köyü’nün zengin çiftçi ailesinin yazgısı olmuş...

Domates... Domates... yani!

Desene dedim Muhtara, “Çiftçiler, tam Züğürt Ağa...”

Aynen dedi: Bırakanlar züğürt, benim gibi bırakamayanlar yine züğürt...

İnanmayanlar, Sultantepe Köyü orada. Şanlıurfa’ya 23 kilometre mesafede. Selamunaleyküm de, çevir sen de yoldan geçen bir Züğürt Ağa, anlatsın Türk tarımının hali pürmelalini.

Hem de öyle rakamla makamla değil. Filmle...