Türkiye seçimini yaptı. Meclis’teki üç muhalefet partisinin toplamından daha fazla oy alan AKP, dördüncü dönemini başlatmış oldu.
Eğri oturup doğru konuşalım; iktidar partisinin başarısı çok net ortada.
Başarısız olan ve iktidarın başarısını bu denli parlatan, yıllardır iktidara değil de muhalefete talip olan muhalefet partileridir!
Bir parti devlet yönetimine talipse ve demokrasiden yanaysa, önce parti içi yönetimini en doğru ve en demokratik biçimde yapılandırmalıdır. Kurmaylarından teşkilatlarına partinin her kademesi siyasetin ve toplumun tüm katmanlarına hitap edecek şekilde oluşmalıdır. Genel seçimler bu yönetimin test edilmesinden ibarettir.
Köşe yazarları, entelektüeller halkın ölçütlerini ve eğitim düzeyini eleştirebilirler; fakat siyasi partilerin böyle bir lüksü olamaz. Siyasetçinin halkın eğitim düzeyine suç bulması büyük bir paradokstur. Zira eğitimsiz olduğu iddia edilen halktan oy alamamak daha büyük bir “eğitimsizlik“ ifadesidir.

LİDER YOKSUNLUĞU

Bu seçimler aslında birbirine sataşmak yerine, sosyal politika içerikli vaatlerle ve yapıcı planlarla propaganda yapılabileceğini gösterdi. Ancak yapıcı söylem ve politika vaatlerinin halka yetmediğini gördük. Bu da lider sorununu ortaya çıkarmaktadır.
Dinamik liderlerin yoksunluğu muhalefeti geride bırakmaktadır.
Bu seçimlerin galibi Recep Tayyip Erdoğan’ın 13 yıllık siyaseti ve liderliğidir; AKP seçim programı ya da Başbakan Davutoğlu değildir.
Muhalefetin sosyal sorunlara odaklanması başarılı olmuştur; hatta verilen vaatler sonradan AKP’ye ilham dahi vermiştir. Ama ne eksikti diye sorarsak, lider eksikliği ve hemen yanında zikredilmesi gereken güven eksikliğidir!
Peki, halk neden güvenmiyor? Bu soruya cevap bulamadıkları sürece, muhalefet partileri iktidar yüzü göremeyecektir.

SİYASET BİR BÜTÜNDÜR

Bir yarışta, birinci olmanın yeterlilik koşulu ikinciden iyi olmaktır.
İddialı bir ikincisi olmayan yarışın birincisi de, dikkatli olmayacağı gibi çıtayı yükseltecek işler de yapmayacaktır. Yani güçlü muhalefet güçlü iktidar doğurur.
Siyaset, muhalefet ve iktidarıyla bir bütündür. İddiasız ikincilerin olduğu bir siyasette, iktidarın yanlışlarından muhalefet topyekûn sorumludur.
Seçim, demokrasinin en önemli parçalarından biridir. Demokrasinin ortaya çıkardığı sonucu ve iktidarı kazanmış bir partiyi suçlayarak muhalefet partileri kendilerini aklayamazlar.

KOLTUK MU, ÜLKE MENFAATİ Mİ?

Seçimi kaybetmiş her üç parti lideri ve kurmayları yaşadıkları krizden nasıl kurtuluruz kaygısı içindeler! Dertleri koltukları mı yoksa parti menfaatleri mi hep birlikte göreceğiz.
Ha keşke seçim yenilgisini ve başarısızlığını yönetme yerine, şeffaf bir ortam sağlayarak radikal kararlar almak zorunda kalsalar.
Liderlerin, parti içi muhalefet karşısında meseleyi kişiselleştirmeleri ne davaya, ne de dava adamlığına yakışır.
Her parti, davasının ilkelerini hayata geçirmek için vardır.
Davaya hizmette başarılı olamayanların yeni isimlere imkân tanımaları ve hatta önlerini açmaları gerekir.
Ülkemizin kaderidir bu, istifanın da bir hizmet olduğu dikkate alınmaz. Bahaneler yaratarak tepkili kitleler bir müddet idare edilir, ortalık yumuşayınca eski tas eski hamam devam denilir.
Kaldı ki yenilenmeyen bir partinin bir sonraki seçimden ne beklentisi olabilir?
Hele sürekli başarısızlığa imza atanlar hangi iddialarla yola çıkacaklar?
“Küçük olsun, bizim olsun“ anlayışıyla bir siyasi parti yönetilemez.
MİLLİYETÇİLİĞİN GEREĞİ

Bu seçimin esas kaybedeni MHP’dir.
Türk milliyetçisi olan MHP’nin aldığı oy, Türk Milleti’ni tanımadığının göstergesidir. Gerçekten tanısa ve toplumla bütünleşse böyle bir sonucun ortaya çıkması mümkün değildir!
Kaldı ki bu dönemde konjonktür, her anlamda MHP’den yanaydı.
Türkiye toplumunun en az yüzde altmışı muhafazakârdır. Bunun yüzde otuzdan fazlasıysa milliyetçi-muhafazakardır. MHP’nin bu oyları kendisine çekmesi işten bile değildi. 7 Haziran’da küçük de olsa bu imkânı yakalamıştı ama yakaladığı şansı heba etti.
CHP’nin alacağı oy, öyle ya da böyle bellidir.
Fakat özellikle merkez sağın oylarına en yakın parti olarak duran MHP’nin bu denli başarısızlığının temelinde yatan en büyük unsur, yıllardır değişmeyen yönetimi ve zihniyetidir. Davanın başarısından çok koltuklarını muhafaza etme çabasına giren yönetim, faturayı kesecek yer aramamalı!
Hangi makamda oturuyor olursa olsun, kişi, davaya yük olmaya başlamışsa ve hatta zarar veriyorsa bunun gereğini yapmalıdır.
Vatanını seven, davası uğruna fedakârlıktan çekinmeyen ve ideallerinin gerçekleşmesini isteyen her milliyetçi istifanın da bir hizmet olduğunu bilir.