Siyasi partilerin kuruluş amaçları iktidar olmaktır. İktidar olmanın amacı ise ülkenin kalkınmışlık seviyesini yükseltmek, vatandaşları daha müreffeh kılmaktır. Daha eğitimli, daha bilgili, daha özgür, daha bağımsız, daha saygın bir toplum oluşturmak için çaba sarf etmektir. Son tahlilde her bireyin daha mutlu olmasını sağlamaktır.
Yine her siyasi parti, vatanın bölünmez bütünlüğü gibi devletin bekasını ilgilendiren konularda, aynı duyarlılığı göstermek durumundadır.
Temel bir varsayım olarak şunu kabul edelim: Siyasi partilerin nihai amacı topluma hizmettir ve bu hizmet toplumdaki her bireyin yararına göre şekillenecektir.
Haziran seçimleri ile Meclis’e giren dört partinin de nihai amaçlarının bunlar ve daha fazlası olduğunu düşünmek isterdim.


FARKLILIKLARIN NEDENLERİ
Peki, partilerin birbirlerinden bu kadar farklı görünmesinin altında hangi sebepler yatıyor? Bunu yöntem farklılıkları olarak açıklamak yeterli mi?
Toplumsal koşullar ve talepler partilerin doğmasına, büyümesine ya da yok olmasına sebep olur. Dolayısıyla, partilerin değerler dizisi, varlık nedenleri ile oluşuyor ve siyasiler buna göre hedef belirliyorlar. Meclis’teki dört partiye bakarak bunu anlamak mümkün.
Doksan küsur yıllık parti olan CHP’nin hangi şartlarda ve ne amaçla kurulduğunu hatırlayalım. 1969’da siyasi tarihimize giren MHP’nin savuna geldiği temel ilkeleri düşünelim. AKP kurucularının ortaya koydukları tezlerle, hangi kitleleri harekete geçirdikleri ve destek aldıkları ise ortada. Beklemedikleri kadar seçmen desteğini alan HDP’nin yine hangi söylemle yola çıktığı ise bilinen bir gerçek.
Hülasa, kadına bakıştan eğitime, dış politikadan devlet anlayışına kadar pek çok konuda partilerin farklı yaklaşımları, yukarıdaki temel varsayımımızla örtüşmüyor.
Mesela; partilerden biri “özgür birey yetiştireceğim” derken, diğeri “özgürlük ancak inançlı nesillerle olur” diyor. Bir diğeri ise “hiç bir şeyi karıştırmayalım” düşüncesinde. Veya bir parti “Bu toplumda din hizmeti ancak Diyanet kurumuyla verilir” iddiasıyla yola çıkarken, diğeri “Diyanet kaldırılmalı ya da özerkleştirilmeli” anlayışında. Diğer taraftan “Alevilerin hakları ne olacak” itirazı söz konusu.  Ya da bir parti “Biz bir milletiz, bölünmeyiz, parçalanmayız” derken, bir diğeri “Hayır biz bir millet değiliz, farklı halklarız” propagandasıyla seçmenine ulaşmakta.


KOALİSYON OLUR MU?
Şimdi soralım: Vatanın bölünmezliği, milletin birliği gibi temel konularda asla taviz vermeyecek bir parti konumundaki MHP ile HDP bir koalisyon içinde olabilir mi?
Ya da AKP’nin Sünni odaklı söylemi CHP’yi ne kadar tatmin edecektir? Veya Diyanet üzerinde yapılacak düzenlemeler AKP seçmenini nasıl etkiler? Devletin üniter yapısı, başkanlık sistemi ve Kürt açılımı konularında partilerin taban tabana zıt görüşleri olduğu ise malumun ilanı.
Diğer taraftan on üç yıl boyunca iktidarda olan ve haklarında pek çok iddia olan -yolsuzluk, rüşvet gibi- partiyle, nasıl bir koalisyon oluşturulacak. Her üç partinin de millete verdiği sözler ortada; etik problematik bir konu olarak karşımıza çıkan bu soru, parti liderlerinin ve kurmaylarının ahlaki duruşlarını da ortaya koyacaktır.


YENİLENMEYE İHTİYAÇ VAR
İzlenilen politikalar, oy kaygısıyla yapılan kutuplaştırıcı söylemler, ötekileştirici üslup, toplumu haddinden fazla politize etti. Apolitik diye eleştirilen halkımız nerdeyse her meseleyi gündelik politik düzlemde konuşur hale geldi. Yüzyıllara dayanan devlet geleneği ve “millet bilinci” erozyona uğradı. Bu konudaki eleştirilerin artık fayda getir(me)diği tartışılabilir. Dolayısıyla “birliği” hedef alan, “çoğulluğu” içinde barındıran; bir başka ifadeyle “çoğulculuğu” dikkate alan ve fakat “birliği” de içinde barındıran; adaletin ve etik değerlerin temele alındığı yeni bir dirilişe, yeni bir bilince, yeni bir paradigmaya ihtiyaç var.
Siyasi partiler, belirli etnik kökenlerin veya mezheplerin temsilcisi olamazlar. Varlık sebepleri olarak gördükleri ve temsil ettikleri zümrelerin çıkarlarını muhafaza etmek söylemi ve politikaları tüm ülke vatandaşlarını kapsayacak şekle dönüştürülmediği sürece yukarıda belirttiğimiz nihai amaç gerçekleşemez. Aksi takdirde, seçmenler, proje oylamak yerine seçimlerde adeta etnik köken, mezhep anketi doldurur duruma gelirler. Bu da ülkenin vizyonunu daraltır, barışı bitirir, çok daha vahimi herhangi bir tek partili iktidar veya bir koalisyon hiçbir durumda milli iradenin tümünü temsil edemez hale gelir.