Tam dört tane “Baba geldi”, üç tane de “Baba gitti” yazım var...
Baba geldiğinde “Baba geldi”,
gittiğinde “Baba gitti” yazmışım...
Eee Baba da durmadı yerinde...
Yedi kez gitti, altı kez geldi derler...
Daha doğrusu ne kadar “Baba geldi” varsa, o kadar da “Baba gitti” vardır...
*
Sondan bir önceki “Baba gitti”de, Güniz Sokak’ta komşuyduk, bizim evin yatak odasının penceresinden Başbakan Baba’nın evinin girişi gözükürdü...
Türkiye karışmıştı o günlerde...
Günde sekiz-on genç öldürülüyordu, sokağa çıkmak olanaksızlaşmıştı, askerler siyasetçileri “böyle giderse darbe
yaparız” diye uyarmışlardı, Demirel ile Ecevit bir türlü anlaşamıyorlardı, devlet adeta çökmüştü...
O günlerde darbe olacağı haberleri yaygındı...
Gece tıkırtılar geldi, camdan baktım bahçeye askerler dolmuş, miğferlerle Baba’nın arka bahçesi karpuz tarlası
gibi...
Ve gazeteyi arayıp yazdırmıştım:
“Baba gitti...”
*
Ondan sonra “Baba geldi” yazısı
geldi zaten...
*
Demirel bize cumhuriyeti en iyi
anlatan devlet adamıdır...
Anadolu’nun bir köyünde doğmuş “Çoban Sülo”nun, devletin tepesine
kadar gelip ülkeyi yıllarca yönetmesi, cumhuriyetin faziletidir...
Çok günahı, çok sevabı olan bir
devlet adamıydı...
Özellikle son yıllarda işlediği günahların farkına varıp, laik cumhuriyete sanki borcunu ödemek istemişti...
*
Kısacası; her şeye rağmen cumhuriyetin yüceliğini, laikliği, Mustafa Kemal devrimlerini, çağdaşlığı anlamış ve sevmişti Demirel...
Bu gün her görüşten insanın
yüreğinin yanması ondandır...
*
Yeter ki adam ol...
*
Hiçbir siyasi görüşüne katılmasak da... Hakkında çok ağır eleştiriler yazmış olsak da... Arkasından hepimizin duyduğu bir hüzün var bugün...
Bu son baba yazısıdır...
Başlığı:
“Baba gitti...”