En geniş tanımıyla iktisat, insan davranışlarını inceleyen bir sosyal bilimdir. İktisat, sadece bireylerin değil, firmaların, kuruluşların, terör şebekelerinin siyasi partilerin, devlet dâhil her kurumun davranışlarını izleyerek, gelecekteki davranışlarını kestirmeye çalışır. Bu kurumlardaki karar vericilerin, ellerindeki kıt kaynakları, bireysel ve kurumsal amaçlarına azami fayda yaratacak şekilde nasıl tahsis ettiğini anlamaya çalışır. Bu yazıda, son günlerde T.C. ile arası çok bozulan PKK’nın düşünme tarzını “davranışsal iktisat” penceresinden irdeleyeceğim. Netice itibarıyla PKK da her kurum gibi, amacına ulaşmak için iktisadi davranmaya mecburdur. Pek tabii, böyle davrandığını sanmak, böyle davrandığını göstermez.

AMERİKA’YA GÜVEN, GERİSİNİ MERAK ETME SEN

Kendilerine göre ahlaki gerekçelerle Amerika (ABD) ile Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’den de toprak ve nüfus alan bir büyük Kürt devleti kurulmasını istediğini biliyoruz. PKK’nın da aynı kanaatte olduğu açıktır. Yaşanan olaylar da bunu ispatlamıştır. Mart 2008’de Kandil’e, “PKK’ya haddini bildirmeye giden TSK”, ABD Savunma Bakanı Robert Gates “Çıkın!” diye bastırınca yarım gecede geri çekilmişti. Bu olay PKK ile ilişkilerde dönüm noktasıdır. Açılım bundan sonra başlamıştır. AKP’nin önderi Erdoğan Türkiye’nin Kürt meselesini, Kıbrıs sorunu gibi Cumhuriyet’in kendisine bıraktığı kötü bir miras olarak görmüştür. Kürtlerin ve Rumların “masum ve haklı” istekleri, ABD ve AB’nin tavsiyesine uyarak kabul edilince bu sorunlar ortadan kalkar sanmıştır. İsteklerin pek de masum olmadığını görünce tavır değiştirmiştir. Ama Ahmet Türk’ün değişiyle “cin şişeden bir defa çıkmıştır”. Şişeye geri sokulamamaktadır.

NİZAM-I CEDİD (NEW WORLD ORDER) VE PKK’NIN HESAP HATASI

Baba Bush, 1991 yılında Montgomery Alabama’da “Yeni Dünya Düzeni”ni (New World Order) açıkladı. Gerçi bu çok eski bir hikâyeydi ama iman tazelendi. Yeni Dünya Düzeni’ne göre Batı,“demokratik açılım yapmayan ülkelerde etnik azınlıkların silahlı mücadelesini” destekleyecekti. Ancak demokratik açılım yapılmasına rağmen silahı bırakmayan etnik örgütler desteklenmeyecekti. Çünkü amaç “dünya düzenini demokratikleştirme” idi. Türkiye’de demokratik açılım oldu. Buna Türk halkının önemli bir kısmı da destek verdi. Kürt partisi, 80 milletvekili ile Meclis’e girdi. Meclis’e girmekle kalmadı, anahtar parti oldu. İstese iktidar ortağı olacak konuma geldi. Buna rağmen PKK “isteklerimizi silahla alırız, bugüne kadar ne aldıysak da silahla aldık, kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın” diyor. Bana göre iki şeyi ihmal ediyor: Birincisi, Batı’nın Kürt diktatörleri değil, demokrasiyi desteklediğini. İkincisi de IŞİD’in Batı’nın önceliklerini değiştirdiğini.
Son söz: Yanlış hesap, hesap değildir.