Yabancı turistlerin azalması dolayısıyla, tatil beldelerindeki turistik tesis sahipleri bu sezon istedikleri kadar satış yapamamışlar. Ciro açıklarını kapatmak için çare düşünmüş ve bulmuşlar: Okullar 15 gün geç açılsın, çocuklu aileler tatil yörelerinde daha uzun kalsın. Böylece otel, lokanta ve eğlence yerlerinin ciro ve kâr açığı kapanır. Turizm sektörünün milli gelire katkısı da artar demişler. Derin düşünen Profesör Başbakanımız bu teklifi iktisaden çok yararlı bulmuş ki, gülücükler saçarak okulların açılışının 15 gün ertelendiğini aziz halkımıza müjdeledi. Ben de aynı iktisadi mantıkla, ilave tedbirler önermek istiyorum. Fabrikalar da yıllık tatillerini 15 gün uzatsınlar, üretime iki hafta geç başlasınlar. Hem fabrika çalışanları daha iyi dinlenmiş olur hem de turizm sektörü canlılığını korur. İşbaşı yaptıktan sonra hızlı çalışıp arayı kapatırlar. Adli tatil de uzasın. Dinlenmiş hâkimler dönüşlerinde çabuk, çabuk karar verir arayı kapatırlar. Çiftçiler de hasat kaldırmayı 15 gün ertelesin. Onlar da tatilden sonra, hasat işlerini hızla yapar arayı kaparlar. Böylece hem turizm canlanır, hem de hiçbir iş aksamamış olur. Saçmalama Ege Efendi! Demeyin bana. Oteller boş kalmasın diye, okulların 15 gün eksik eğitim yapmasının, milli gelire olumsuz bir etkisi olmadığına göre benim tekliflerimi de onaylayın lütfen.

DEVLETİN KASASINA 12 MİLYAR GİRECEKSE, HALKIN CEBİNDEN EN AZ 24 MİLYAR ÇIKACAKTIR

Gazetelerde okudunuz, ama bir defa da ben özetleyim. Elektronik iletişim sağlayacak frekansların kullanım tekeli devlete aittir. Devlet, izinsiz kullananı hapse atar. Malına mülküne el koyar. Devletimiz frekansları kullanma imtiyazını “fiyat artırma” (müzayede) yöntemiyle özel şirketlere sattı veya kiraladı. Anlaşılan, Turkcell, Vodafone ve AveA şirketleri bu imtiyazdan yararlanmak için toplam 13.2 milyar lira ödemeyi kabul etmişler. Bu demektir ki; telefoncular, hem 13.2 milyar lira “hava parası” ödeyecek, hem yüklü yatırımları yapacak hem de işletme gideri harcayacaktır. Telefon şirketleri “kâr amaçlı” kuruluşlar olduğuna göre, ceplerinden çıkacak bu paraların kat be kat fazlasını “müşterilerden/halktan” toplayacaktır. Yani devletin kasasına giren paradan çok fazlası, halkın cebinden çıkacaktır. Oyunun kuralı budur.

İHALE DEĞİL MÜZAYEDE

Bu işte gayri iktisadi veya gayri ahlâki bir unsur yoktur. Hayırlı olsun. Benim itirazım, olayın kamuoyuna anlatılış biçimindedir. Öncelikle bu bir ihale değil, müzayededir. İkinci olarak bu bir dış borçlanmadır.
1. Bu iş bir ihale olsaydı, ihaleyi alan şirketlere Devlet para ödeyecekti. Hâlbuki 13.2 milyarı, izni alan şirketler Devlet’e ödeyecek.
2. İhalelerde en düşük fiyatı veren işi alır. Müzayedelerde en yüksek fiyatı veren “malı” götürür. Burada satılan mal, kullanma iznidir.
3. Şirketler bu parayı, yurtdışından borçlanarak Hazine’ye verecektir.
4. Yani Hazine, dolaylı olarak “dış borç” almış olacaktır.
5. Bu dış borcu da halk, ileride yapacağı, daha kaliteli ama daha pahalı telefon konuşmaları ile geri ödemeyi üstlenmiş demektir.
Son söz: Tadına bayıldıysan, yediğinin adını sorma.