Sevgili okuyucularım, seçim sonrasında her parti kendi hesabını yapıyor, bundan sonra neler olacağını görmeye çalışıyor.
Hükümet pazarlıkları çok yakında başlayacak.
Bugün dikkatinizi bir konuya çekmeye çalışacağım.
AKP’nin son seçimde uğradığı başarısızlığın ve tek parti iktidarını yitirmesinin çok önemli bir nedeni var:
Tayyip!
Bu partinin bütün kadrolarının ve onlara şu veya bu nedenle oy veren tüm iyi niyetli vatandaşların bilmesi gereken gerçek bu.
Tayyip, AKP’ye verilmesi beklenen oyların çok önemli bir bölümünü seçim öncesi davranışlarıyla, hem de elinin tersiyle itti.
Yaptıkları akıl alır gibi değildi.
O makama seçildiğinde “Tarafsız (!)” kalacağına anayasa uyarınca namusu ve şerefi üzerine yemin eden şahıs, bu yeminini her gün ısrarla ve 77 milyon insanın gözleri önünde pervasızca çiğnedi.
Partisinin neredeyse bütün mitinglerinde boy gösterip nutuk attı, AKP için oy istedi.
Bununla da yetinmedi, kendin pişir kendin ye yöntemiyle ayrıca özel mitingler düzenledi.
Bunlara uydurulan kılıf her seferinde aynı idi:
Toplu açılış törenleri!
Oysa toplu açılış falan yoktu.

* * *

Bu kadarla kalsa yine iyi!.. Her konuşmasında birilerine, ama özellikle muhalefet partilerine, kendisinden yana olmayan medyaya bağırıp çağırdı, posta koydu.
Yaptığı her konuşma ve her toplantı siyasi idi.
Devletin ve milletin parasıyla yaptırılan saray da, Tayyip’in siyasi arenasına dönüştü.
Dahası var!.. Çattığı sadece Türkiye’deki birileri değil, ayrıca yabancı ülkeler, onların yöneticileri ve hatta medyası idi!
“Eyy New York Times, sen beni ne hakla eleştirirsin” diye başlıyor, bütün yabancılar bu bağırıp çağırmalarından payına düşeni alıyor ve dünya liderinden (!) çok korkuyordu!
Kendisini kürsüde bağırıp çağırırken izleyen derleme toplama kalabalıklar ise alkış tutup gaz veriyordu.

* * *

Seçim kampanyası boyunca bütün mitinglerini devlet parasıyla ve devlet olanaklarıyla yaptı.
Aslında siyasi miting olan o toplantılar kamuoyuna toplu açılış töreni olarak takdim edildi.
Üstelik iş bu kadarla da kalmıyordu.
Her toplu açılış töreninde (!) bir sürü hayali tesisler hizmete açılıyordu.
İçlerinde parklar, kaldırım, ilkokul duvarı, kanalizasyon gibi gülünç “Tesisler(!)” vardı...
Üstelik bazısının yapımı halen sürüyordu, bazısı yıllar önce bitmişti! Bir bölümünün ise ne idüğü belirsizdi.
Miting yapılan yerlerde yaşayan halkımız bunları biliyor ama sessiz kalmayı yeğliyordu... Çünkü polis baskısı ve tutuklanma korkusuyla sindirilmişti.

* * *

Şimdi her şeyi bırakın bir yana, sadece seçim öncesindeki Tayyip’e odaklanın.
Bu yaptıkları toplumun büyük kesimi tarafından büyük tepkiyle karşılanıyor, ama o hiç umursamıyordu bile!..
Nasıl olsa o makama seçilmiş ve devlet gücünü arkasına almıştı.
Üstelik arkasında yine devlet destekli partisi ve şakşakçıları vardı.
Tayyip kürsüye çıkıp elindeki kutsal kitabımızı salladıkça slogan atıyorlardı:
“Ya Allah bismillah Allahü ekber...”

* * *

Ahmet derseniz, kendisine sadece figüranlık görevi verilmişti.
Seçim meydanlarında Tayyip’in kötü bir kopyası olarak boy gösterdi. Suratında asılı duran yapmacık bir tebessümle attığı nutuklar milleti güldürmekten başka bir işe yaramadı.
Çizgisi ve söylemleri hep aynı kaldı...
“Allah, peygamber, Kuran, ayetler, hadisler, besmele çekmeler, iman dolu göğüsler...”
Bunların bir inancı vardı:
“Milletimiz Müslümandır, din iman konusunda ne versek yemeye hazırdır.”
Seçim sonuçları böyle olmadığını gösterdi.

* * *

Toplumun daha önce AKP’ye oy veren kesiminin hiç değilse bir bölümü, Tayyip-Ahmet ikilisinin yaptıklarına tepki gösteriyordu.
Bu ikili ne olduğunu görmek ve anlamak istemedi.
Kendilerini “Başkanlık (!)” hülyasına kaptırdılar.
Burada kendilerini defalarca uyardık ama onlar “Büyük adamdı (!)” ve umursamadılar...
Ve derslerini 7 Haziran gecesi aldılar.
AKP’nin bu seçimde başına gelenlerin bir numaralı sorumlusunun Tayyip, iki numaralı sorumlusunun ise biji serok Ahmet olduğunu en başta AKP’ye oy verenler olmak üzere herkes iyi bilmelidir.

* * *

Şu işe bakın siz!..
Seçimden bu yana aradan tam dört gün geçti. O günden beri ikisinin de suratını gören, sesini duyan olmadı.
Beklerdik ki hiç değilse bir seçim değerlendirmesi yapsınlar, onu bile yapamadılar.
Bu durum gerçi onlara oy vermeyen yüzde 60 için çok iyi oldu zira ikilinin suratını bile görmeye katlanamayan milyonlarca insanımız asap bozukluğundan kurtuldu ve kafasını sakinleştirme fırsatını buldu.
Bence oyunu onlara veren yüzde 40 bile aynı şeyi düşünmekte...
Çünkü artık iyice sıkmışlar, işin tadını kaçırmışlardı.

* * *

Bundan sonra hesap sorma zamanı gelecek...
Gelmek zorunda.
Yeni gelen hükümet “Talan-Çalan” düzeninde gerçekleşen o inanılmaz vurgunların, soygunların, peşkeşlerin, rüşvetlerin, ayakkabı kutularının ve yağmaların hesabını yargı önünde sormazsa, o takdirde hesabı biz onlardan sorarız.