Al­tın Ke­le­be­k’­te Acun Ilı­ca-lı­’nın al­kış­la­rı zo­ra­ki miy­di?


Altın Kelebek Ödül Töreni’nde Can Dündar ve Erdem Gül’e destek verenler arasında Acun Ilıcalı ve Gülben Ergen’in olması öyle kolay geçiştirilecek bir konu değil. Ne alkış sıradan bir alkış, ne destek alıştığımız türden. Çözmesi zor, ama deneyelim.
Gülben Ergen belki de Türkiye’nin en planlı ve kontrollü ünlüsü; hiçbir adımı hesaplamadan atmaz. Bütün varlığı strateji üzerine kurulu ve bu sayede buralara geldi. Hiçbir zaman duyguyla hareket etmedi. Kocası AKP’li olan Ergen üstelik evlilik promosyonunu Mekke’de yaptı.
Erdoğan’ın bir numaralı prenslerinden Acun Ilıcalı alkışlı protestoya nasıl oldu da katıldı? Mahalle baskısı, kameraların önünde alkışlamıyor gibi görünme korkusu, hazırlıksız yakalanmak falan açıklamıyor bu görüntüyü. Yarım yamalak konuştuğu İngilizcesiyle uyduruk sokak röportajları yapıp bugün medya patronu olan birinden bahsediyoruz. Buna mı hazırlıksız yakalanacak? Bir yolunu bulurdu. Hatta Erdoğan’ın hoşuna gideceğini bilse alkışlamaz, alkışlamamasını açıklar ve daha da çok puan kazanırdı o cenahta.
Hürriyet’te merakla okuduğum tek yazar Akif Beki; kendimi çoğu zaman ona katılırken buluyorum. Israrla Can Dündar’ın tutuklanmasına karşı yazıyor. Biliyorum ki Erdoğan’la Beki’nin arası her zaman iyi olmadı, geçmişte epey azarlandı, bir ara da uzaklaştırıldı. Ama sonradan bu ilişkiler onarıldı. Şimdi tekrar arayı bozmayı göze alamaz.
Hadi bütün bu isimleri bırakın...



Gülben Ergen sahneden Can Dündar’a selam gönderdi.


Başbakan ve yardımcısı bile tutuklamaya karşı. Bunu da açık açık söylüyorlar. 2011’deki gazeteci tutuklamalarında bırakın hükümet üyelerini, iktidara yakın hiç kimse böyle net itiraz dile getirmemişti. Bedri Baykam, Tarık Akan gibi bir avuç sanatçı grubu dışında içeridekilere destek olan öyle büyük star’lar falan yoktu.
Şimdi herkes Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutukluğuna karşı. Ama hâlâ içerideler.
Cemaat, kendisinin ne kadar tehlikeli bir yapı olduğunu anlayamayan Cumhuriyet Gazetesi’ni kandırmayı başardı. Kendi emellerine alet etti, kapı kapı dolaşıp alıcı bulamadığı MİT TIR’ları haberini tam da kendi işine geldiği gibi Cumhuriyet’e sokuşturdu. Aynen Akif Beki’nin yazdığı gibi, ortak Erdoğan düşmanlığından faydalandı. Cumhuriyet’i ele geçiren liberal kafa Cemaat’in gerçek yüzünü görmedi, ortak işbirliği yapılacak bir yapı olduğunu düşündü; avam olacak ama kafaları basmadı. Tıpkı Balyoz, Ergenekon, OdaTV davalarının tezgah olduğunu anlamadıkları gibi.
Cemaat’in pek çok hamleyi uzun yıllar öncesinden planladığını biliyoruz; kuşakların yetişmesini, değişmesini bile bekleyecek kadar sabırlılar. Bunu da Fethullah Gülen kendi konuşmalarında gizlemiyor zaten.
Hükümet ve Cumhurbaşkanlığı açısından Can Dündar’la Erdem Gül’ün tutuklanması mantıklı bir stratejiye hizmet etmiyor. En fazla kendileri dışında bir gücün hâlâ aktif olduğunu, hâlâ tam olarak kökenini kazıyamadıklarını gösteriyor. Bütün bu süreçte de Pennsylvania’da hayat tüm huzuruyla devam ediyor, kendi içlerinde temizlik yapıp yeni nesil lider kadroları atanıyor ve ileriye dönük planlar yapılıyor.
Gülben ve Acun ne yapsın, ellerinden bir şey gelmiyor, alkışlıyorlar sadece.

Fatih Altaylı’nın diploması

Elit teorisi çöktü




Fatih Altaylı üniversiteden terk.

Ce­lal Şen­gör iki haf­ta ön­ce Ar­ma­ğan Çağ­la­ya­n’­a ver­di­ği söy­le­şi­de elit ol­ma­nın öne­min­den bah­se­di­yor­du. Kas­tet­ti­ği sa­de­ce çok pa­ra sa­hi­bi olan kim­se de­ğil; eği­ti­min, kül­tü­rün al­tı­nı çi­zi­yor ve çı­ta­yı çok yu­ka­rı­la­ra ko­yu­yor. Ta­bi­i Tür­ki­ye­’de­ki elit ek­sik­li­ğin­den de hak­lı ola­rak ya­kı­nı­yor.
Bek­len­ti­le­ri bu ka­dar yük­sek ola­rak Şen­gö­r’­ün Türk med­ya­sın­da elit ola­rak ta­nım­la­dı­ğı isim kim der­si­niz? Fa­tih Al­tay­lı. İn­sa­nın gü­le­si ge­li­yor.
Ha­yır, Al­tay­lı­’nın med­ya­da­ki pek çok ki­şi­ye gö­re da­ha gör­gü­lü, ha­li vak­ti ye­rin­de ve ken­di­ne ait il­gi­li alan­la­rı olan bi­ri ol­du­ğu­nu tar­tış­mam bi­le.
Ama Şen­gö­r’­ün elit ta­nı­mın­da eği­tim çok önem­li bir rol oy­nu­yor: Fa­tih Al­tay­lı­’nın­ki da­ha çok pa­ra ve tec­rü­bey­le ka­za­nıl­mış bir eli­t’­lik sta­tü­sü ol­ma­lı. Mil ka­zan­mak gi­bi. Zi­ra eği­tim ko­nu­sun­da ken­di­si­nin de çok id­di­alı ol­du­ğu­nu zan­net­mi­yo­rum.
Hak­kın­da­ki bü­tün bi­yog­ra­fi­ler ‘bir sü­re­’ Bo­ğa­zi­çi­’n­de oku­yup bı­rak­tı­ğı­nı, son­ra da Ba­sın Ya­yı­n’­dan terk ol­du­ğu­nu ya­zı­yor.
Ce­lal Şen­gör ne­re­den uy­dur­duy­sa Uni­ver­sity of Ca­li­for­ni­a San Die­go me­zu­nu ol­du­ğu­nu söy­lü­yor Al­tay­lı­’nın. Bu­nu ilk de­fa duy­dum. Fa­tih Al­tay­lı­’nın da her­han­gi bir yer­de bah­set­ti­ği­ne şa­hit ol­ma­dım. Aca­ba Şen­gö­r’­ü iş­let­ti mi? Ya da bir ge­yik, bir yan­lış an­la­ma mı? Yok­sa Ce­lal Şen­gör uy­du­ru­yor mu aca­ba?
UC San Di­ego’­nun ka­yıt iş­le­ri­ne sor­dum. Üni­ver­si­te­nin ku­rum­sal ile­ti­şim mü­dü­rü Chris­ti­ne Clar­k’­tan “Ka­yıt­la­rı­mız­da Fa­tih Al­tay­lı di­ye bir öğ­ren­ci yo­k” ya­nı­tı­nı al­dım.
Si­ya­si gö­rüş­le­ri fa­lan bir ya­na, pro­fe­sör­lü­ğe ulaş­mış Şen­gö­r’­ün kul­lan­dı­ğı ha­ta­lı ve­ri üze­ri­ne in­şa et­ti­ği elit te­ori­si­ni de yer­le bir edi­yor. Elit Türk pro­fe­sö­rü de bu ka­dar olu­yor iş­te.

Ekmel Bey’in hediyesi

Bu yazar nerden çıktı?




Verda Özer ileride Hürriyet’in çok işine yarayacak.

Nasıl olur, nasıl temel gazetecilik bilgisinden yoksun, haberden anlamayan, analizden yoksun biri Hürriyet gibi önemli bir gazetede paraşütle dış politika yazarlığına kondurulur diye düşünüyordum... Takıntı haline geldi. Herkese ‘Nerden çıktı bu kız’ diye sorup, yanıtını alamıyordum.
Çünkü Hürriyet’te çalışanlar bile bilmiyorlardı yanıtını. Dahası, onlar da anlamıyorlardı.
Aslı Aydıntaşbaş, Amberin Zaman gibi hem dünyayı hem Türkiye’yi çok iyi bilen, adres defterleri kalabalık usta gazeteciler boşta duruyor... Zeynep Gürcanlı gibi yılların gazetecisini kapının önüne koyuyor Hürriyet...
Neredeyse ‘hosteslik kariyeri olmayınca dış politika yazarlığını deneyeyim’ diye işe girişmiş birine ise sayfalarını açıyor...
Ama kendisini iyi pazarlıyor.
Öyle iyi pazarlıyor ki yavaş yavaş, usta işi nakışla sonunda Erdoğan’ın uçağında yer aldı... Dünyadaki kadın liderler hakkında yazıp yazıp, Emine Hanım’la fotoğrafını iliştirdi.
Anlaşıldı, Hürriyet’in çok işine yarayacak bugünlerde.
Verda Özer’i kim Hürriyet’e tavsiye etti, sonunda öğrendim.
Ekmel Bey!
Cumhurbaşkanlığı’nı Erdoğan’a armağan eden Ekmelettin İhsanoğlu cömertliğini Hürriyet’e de uzatmış ve yakın arkadaşı Aydın Doğan’a Verda Özer’i önermiş.
Ekmel Bey’den kimseye daha fazla fayda gelmez umarım.

ADA CAN DÜNDAR

Yargılananlar kimsesiz içeridekiler sahipsizdir




Can Dündar: Davalar tarih dersinden daha gerçekçi olacaktır.

Eğer Türkiye’de gündemi sadece başbakanlık açıklamalarından izlemiyorsanız, biliyor olmalısınız ki ülkemizde düşünce suç olmaya devam etmektedir ve 8. madde değişikliği maalesef küçük bir makyaj değişiminin ötesinde bir şey getirmemiştir.
Dolayısıyla kağıt kalemle iştigal eden ve memleket meseleleri üzerine kafa yoranların çoğu bu cesaretlerinin bedelini kimi zaman mahkemelerde, kimi zaman da cezaevlerinde sürünerek ödemektedirler.
Ancak mahkemelerde yargılananlar kimsesiz, içerdekiler sahipsiz gibidirler.
Düşünce suçu sadece o insanların değil, bütün ülkenin meselesi olduğu halde genel bir duyarsızlık ve ilgisizlik salgını memleket sathına yayılmış durumdadır. Duyarlı ve ilgili olanlar ise ne yapabileceklerini, nasıl destek çıkabileceklerini bilmemektedirler. Savcılar ve hakimlere cesaret veren bu duruma son vermek şimdi boynumuza borçtur (...)
Yapacağınız şey, kantinde harcadığınız sürenin birazını ayırıp, ayda bir kez sinemaya ya da tiyatroya gider gibi sevdiğinizin elinden tutup Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne duruşma izlemeye gitmek...
Daha önce hiç gelmemiş olanlar için hemen belirtelim ki, mahkeme, ulaşım açısından pek elverişli bir noktada konumlanmış bulunmaktadır (Beşiktaş’tan Ortaköy’e giderken hemen sağda). Duruşmalar açık ve giriş serbesttir. Duruşma aralarında koridorda çay, kahve servisi vardır.
Bütün yapacağınız, önce hoşunuza giden bir dava ya da sanığı gözünüze kestirip onu izlemeye almanız. Duruşma gününü bizlerin köşelerinden öğrendikten sonra kimliğinizi yanınıza alıp DGM binasına gidecek ve duruşma salonunda iyi bir yer tutup duruşmayı izlemeye koyulacaksınız.
Şimdiden size garanti ederim ki izleyeceğiniz şey, pek çok tarih dersinden daha gerçekçi ve inandırıcı olacaktır.
Ayda bir gelmeye başlayın. Bir süre sonra bu tür davaların tiryakisi olduğunuzu göreceksiniz. Ve sonraki duruşmalara arkadaşlarınızı, hısım, akrabayı da getirmeye başlayacaksınız. Ve siz daha kalabalık geldikçe, düşünceyi yargılayanlar belki üzerlerinde biraz daha fazla göz olduğunu hissedip, en azından rahatsız olacak.
(...)
95’i işte böyle bir ibret yazısıyla noktalıyoruz.
Evet... Haydi gençler DGM’ye...
Dolduralım şu mahkemeleri ki yeni yıllarda düşünce yargılanmasın...
(28 Aralık 1995)

İletişim: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @orayegin.