Yapılan tüm yanlış işlerden, iftira, yalan ve yolsuzluklardan hesap sorulmayacaksa tüm bu kavgalar niçin yapıldı?
Neler neler demişlerdi?
“Ayakkabılarıyla camiye girip içki içtiler”
“Kabataş’ta türbanlı bir kadına saldırdılar”
“Camileri bombalayacak, kendi uçaklarını düşüreceklerdi.”
“Bunlar darbecidir! Bu bal gibi darbe planıdır”
“O kaldırdıkları balyoz kendi kafalarına indi!”
“Darbe, yer altına gizlenmiş silahlarla yapılacaktı.”
Daha neler neler söylemişler ve yazıp çizmişlerdi.
İktidar da, onun yalaka medyası da koro halinde aynı türküyü söylüyordu.
Haksızlık, yalan ve iftira!

* * *

Sonunda ne oldu?
Hepsi uydurma çıktı! Delillerin, iddiaların tamamının sahte olduğu anlaşıldı.
Bu kadar büyük haksızlıkların bir bedeli olmalı değil mi?
Dosyalar açılıp, 17-25 Aralık Yolsuzluk İddiaları yeniden gündeme getirilmeyecekse, Adana’da, Suriye’ye malzeme götüren MİT TIR’ları skandalının gerçek sorumluları bulunup yargılanmayacaksa, “milletin a... sına koyanlardan” hesap sorulmayacaksa, koalisyon hükümeti kurulsa ne olur, kurulmasa ne olur?
Haksızlık yapanların değil, suçluyu bulanların yandığı bir ülkede hiçbir zaman dirlik ve düzen olmaz!
En doğru koalisyon, seçmenin toplam yüzde 60 oy verdiği partilerin uzlaşıp anlaşmalarıdır. AKP iktidarından ancak böyle hesap sorulabilir! Fakat...
Birbirleriyle dalaşan muhalefet partileri ne yazık ki, AKP değirmenine su taşıyorlar!

AKP’nin 3 Y’si

Önceki genel seçimde yüzde 49.8 oy alan AKP neden 40,8’e geriledi? Ne oldu da seçmen iktidar partisinden uzaklaştı?
AKP 2002 yılında “3 Y”yi yani “Yoksulluk, Yolsuzluk ve Yasakları” yok etmek vaadi ile iktidara gelmişti. Oysa geçen yıllardaki icraatı bunun tersi oldu:
- Yolsuzluk ve rüşvet dosyaları dağ gibi yığıldı.
- Yasaklar kaldırılmadığı gibi daha da arttı, insanlar, polis copları altında ezildi.
- Vatandaş geçim sıkıntısı yaşarken Kaçak Saray’a milyarlar akıtıldı.
- “Açılım-saçılım” ülkeyi bölünme noktasına getirdi.
- İki milyondan fazla Suriyeli mülteci ülkeyi kontrolsüz şekilde doldurdu.
Eğer muhalefet partileri akıllarını başlarına toplamazlarsa, bu düzen aynen devam edecek ve millet biraz daha yanacak!

İşin hazin tarafı!


“Yoksul bir ülkeyiz. Milletin yarısından fazlası fukaralık içinde” dediğimiz vakit, bize kızanlar oluyor.
İnsanları biz fakirleştirmiyoruz ki, niye kızıyorlar acaba?
Devletin resmi rakamları da fukaralığı tescil ediyor.
Sadece bir örnek verelim:
Aile Bakanlığı’nın internet sitesinde, yardıma muhtaç olan insanlarımızın sayısı veriliyor.
9 milyon 200 bin kişi...
Bu sadece aile bakanlığının tespiti...
Bu insanların gelirleri net asgari ücretin üçte birinden (yaklaşık 317 liradan) az olduğu için sağlık primleri Aile Bakanlığı tarafından ödenmiş bulunuyor.
Asgari ücretin yaklaşık üçte biri kadar bir para... Demek ki on milyona yakın insanımız, 317 liradan az para ile geçiniyor. Ancak...
Neredeyse sürünen bu yurttaşlar, iktidar partisine oy veriyor! İşin en garip tarafı bu!

Te­bes­süm


“Hırsızlar nerede?”
Dünyanın hemen her ülkesinde rüşvet, yolsuzluk ve hırsızlık iddiaları var.
İranlı yazar Daryus Şayegan’ın “Yaralı Bilinç” adlı kitabı ilginç hikâyelerle dolu.
İşte, bu kitaptan alınan bir öykü:
Yıllarca ülkesinden uzak kalmış bir adam İran’a döndüğünde Tahran Havaalanı’ndan evine gitmek için bir taksiye biner.
Yolda şoföre ilk tütüncüde durmasını söyler.
“Tütüncüde ne yapacaksınız?” diye sorar şoför.
Adam “Sigara alacağım” der.
Şoför hafifçe tebessüm eder:
“Sigarayı artık camide satıyorlar beyim”
“Camide mi? Yahu cami Allah’ın evidir, oraya ibadet etmeye gidilmez mi?”
“Hayır beyim! İbadet etmek için artık üniversiteye gidiliyor. Mollalar ve imamlar orada!”
“Peki o zaman öğrenim nerede yapılıyor?”
“Öğrenim hapiste yapılıyor beyim.”
“Hapiste hırsızlar, soyguncular yok mu?”
“Onlar artık iktidarda beyim!”

Gü­nün Sö­zü


Gerçek bilgi, kendi cahilliğinin farkında olmaktır!