Dünkü Yeniçağ Gazetesi’nde şöyle bir haber vardı:
“Milli şehit Kemal Bey, dualarla yâd edildi.
1919’da Ermeni Patrikhanesi’nin iftiraları sonucu idam edilen 25 yaşındaki vatansever ‘Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’ ölümünün 96’ncı yılında İstanbul Kuşdili’ndeki kabri başında dualarla anıldı.”

* * *

Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey bir vatanseverdi. Sadece Osmanlı Hükümeti’nin verdiği emirleri yapmıştı.
İstanbul’daki İngiliz işgal kuvvetlerinin de baskısıyla “Ermenilere zulüm yaptı, soykırım uyguladı” iddiasıyla yargılandı ve “Nemrut Mustafa Paşa” adlı ahlâksız bir herifin başkanlığındaki mahkeme tarafından idama mahkûm edildi.
“Kış gününde Ermeni vatandaşları can ve mal kaybına uğrattığı” iddiasıyla yargılanan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey:
“Ben, aldığım emri yerine getirdim. Sürgün edilen Ermenilere insani şekilde davrandım. Kimsenin ölümü için emir vermedim. Vicdanım rahattır” diye kendini savundu.
Nemrut Mustafa Paşa, mahkemenin kararını açıkladı: İDAM.

* * *

...Ve Boğazlıyan ilçesinin yiğit kaymakamı Kemal Bey 10 Nisan 1919 günü Beyazıt Meydanı’nda asılarak idam edildi. Son sözleri “Allah vatanımıza ve milletimize zeval vermesin” oldu.
Cuma günü, kabri başında dualarla anılan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, işbirlikçi Osmanlı mahkemesinin haksızlığına uğramış yurtsever bir insandı.
1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Atatürk, şehit kaymakamın ailesine maaş bağladı ve çocuklarına İstanbul’da birer ev bağışladı.
Onu idama mahkûm eden Nemrut Mustafa Paşa da üç yıl sonra belâsını buldu, 1922 yılının Mart ayında, Irak’ın Süleymaniye kentinde Ankara Hükümeti’ne bağlı Kürtler tarafından öldürüldü!

Kalan ilk günümüz!

Londralı meslektaşım ve arkadaşım Bora Paran’dan ilginç bir mektup aldım.
71 yaşındaki İngiliz Sir Ranulph Fiennes’in, dünya televizyonlarına ve gazetelere konu olan müthiş hayatını özetliyor, “Hayat, her sabah uykumuzdan dünyaya gözlerimizi açtığımız anda başlar ve o bizim hayatımızın ilk günü olur” diyerek devam ediyor:
“Hani diyorlar ya... ‘Filan yaş söyleymiş, falan yaş böyleymiş’ diye... Ben bu tür tekerlemelere güler geçerim.
Bir insan, kadın veya erkek, matematiksel yaşları ne olursa olsun, akıl ve beden güçleri yeterli ise, hayat harikadır. Onlar gençlerin bile cesaret edemeyeceği spor aktivitelerinde üstün başarılara imza atabilirler. Sir Ranulph gibi...

* * *

Sir Ranulph Fiennes 71 yaşında... Hayatı boyunca kazandığı bedensel güce dayanan başarıları saymakla bitmiyor.
Everest Tepesi’ne en yüksek doruk noktalarına tırmanmış, buzullar ülkesi Antartika’da soğuklarla boğuşmuş, son olarak da Kuzey Kutbu’na uzun bir yürüyüşü sırasında donan sağ elinin tüm parmaklarını kaybetmiş... (Kangren olmasın diye, donan parmaklarını bıçakla bizzat kendisi kesmiş.)
Ama yılmamış! Moralini yüksek tutmuş ve “Benim yaşım yok. Sadece aklım ve kuvvetli iradem var.” diyerek şimdi de dünyanın en zorlu maratonuna katılıyor.

* * *

“Marathon des Sables” (Sahra Çölü Maratonu), dünyanın en zorlu bir yarışı...
Fas’ın güneyinden başlayacak olan 246 kilometrelik maraton 6 gün sürüyor.
Bu yılki yarışmaya 1500 kişi kayıtlı.
Yarışmacılar Sahra Çölü’nün kızgın kumlarında yürürken, sıcaklık 50 dereceye kadar yükseliyor. Yarışmacılar sırt çantalarında sadece 7 kiloluk su, yiyecek ve malzeme taşıma hakkına sahipler.
“Benim yaşım yok” diyen 71’lik İngiliz Sir Ranulph, bu zorlu yarışı kazanırsa, alacağı büyük ödül parasını Marie Curie Kanser Vakfı’na bağışlayacak.
Yaşamımız her sabah, uykumuzdan dünyaya gözlerimizi açtığımız anda başlar ve o bizim hayatımızın ilk günüdür. Kıymetini bilelim.”

Te­bes­süm

Aldatan aldanır!
Cep telefonu uzun uzun çalınca, genç ve güzel kadın, yataktan uzanarak çantasını açıp telefona cevap verdi:
“Alo, ha, sen misin canım? Öyle mi? Peki... Tamam canım...”
Genç kadın telefonu kapattıktan sonra, yanındaki, erkek merakla sordu:
“Hayatım, telefondakikimdi?”
Genç kadın, omuzunu silkerek cevap verdi:
“Kocamdı... Eve geç dönecekmiş... Seninle iş yemeğindeymiş de!?”

Gü­nün Sö­zü

Siyasetçileri maskara eden kendi dilleridir!