Eee, yetti be! Nedir bu çektiğimiz?
Yarın 24 Nisan... 1915 olaylarının yıldönümü... Şimdi herkeste bir merak var!
Başkan Obama “Soykırım” diyecek mi? Demeyecek mi?
Dışişleri Bakanımız ve diplomatlarımız Washington’da lobi yapıyor, âdeta Obama’nın ağzının içine bakarak “N’olur soykırım deme” diye âdeta yalvarıyor!
Bırakın yaa, ne diyecekse desin!
Demezse hatırım kalır!
Her yıl aynı sahneleri, aynı sıkıntıları mı yaşayacağız?

* * *

Obama “Ermeni soykırımı” diyecek mi, demeyecek mi?
Adam zaten yıllardan beri, her 24 Nisan’da, “Soykırım” demese de, onun yerine “Büyük felâket” diyor. Bizimkiler de saf saf memnun oluyor.
“Büyük felâket” hafif bir lâf mı beyler? “Soykırım” sözcüğünün bir benzeri, değişik şekilde ifade edilmişi değil mi?
Obama “Soykırım” dese ne olur ki?
Bunun hiçbir hukuki değeri yok!
Tabii ki, siyasi baskılar artar ama biz ulus olarak birlik ve beraberlik içinde olursak dünya vız gelir bize... Ancak, içeride birbirimizi yemeye devam edersek, dış başkılara dayanmamız zorlaşır.

* * *

Amerika için dost ve dostluk yoktur. Sadece kendi çıkarı, Amerika’nın menfaatleri vardır.
Bu bakımdan Obama, dünya barışı için çalışacağı yerde ulusları birbirine düşürüyor.
Hıristiyan dünyasının Türkiye’ye karşı tavrı, bir “Haçlı Seferi” ne dönüştü.
Barış adamı olması gereken Papa bile utanmadan, sıkılmadan “Ermeni soykırımı” dedi.
Bütün yabancı ülkeler aynı yolun yolcusu. Ancak...
Bu duruma düşmemizde dış poltikadaki hatalarımızın büyük rolü var.
Tayyip Bey “Van minüt” çıkışıyla Yahudi lobisini karşımıza aldı... Oysa yıllardır, Amerika’daki Ermeni diasporasının şirretliğini, Yahudi lobisi engelliyordu.
“Ne haliniz varsa görün” diye onlar bir kenara çekilince meydan Ermeni diasporasına kaldı. Şimdi Ermeniler, Amerikan yönetimin kolayca etkiliyorlar!

* * *

Mısır’da devrik başkan Mursi’yi tutup, Mısır’la aramızı açtık. Suriye’de hiç gereği yokken, Başkan Esad’ı devrimeye çalışıp, büyük prestij kaybettik... Ankara’ya gelen Alman Cumhurbaşkanı’na durup dururken hakaretamiz ifadeler kullanıp Almanları gücendirdik.
Erdoğan-Davutoğlu iklisinin dış politikadaki hataları saymakla bitmez!
Sonunda dünyada yapayalnız kaldık!
Şimdi “Tek dostumuz yok” desek, mübalâğa etmiş olmayız.
Bu yönetimle Türkiye daha nereye kadar gidebilir?
En acil işimiz, ülke birliğini bozan ve insanlarımızı ikiye bölen bu iktidardan kurtulmak olmalı!
7 Haziran seçimleri, kurtuluş için bir fırsattır!

Savurganlık dört nala!

AKP’de Ekrem Erdem diye biri varmış... Genel Başkan Yardımcısı imiş!
Bu muhterem “Ülkeyi büyütmek için bakanların da özel uçağı olmalı” demiş!
Hay aklınla bin yaşa sen, e mi?
Adam, devlet kasasındaki halkın paraları har vurup harman savrulurken, bu savurganlıktan bakanlar pay almalı diye düşünüyor!
Türkiye böyle büyürmüş! Yaşasın!
Türkiye’den on kat daha zengin olan İngiltere’de Kraliçe’nin bile hiç özel uçağı yok.
Bizim Cumhurbaşkanı’nın ise maşallah 7 uçağı var!
Yalnız Kraliçe’nin değil, İngiltere Başbakanı’nın ve bakanlarının da özel uçakları yok.
Hepsi de, gerektiği vakit İngiliz Hava Yolları’ndan kiraladıkları uçaklarla uçuyorlar.
Onlar enayi de, siz mi çok akıllısınız?

Türkiye’de böyle şey olmaz!


Dünkü gazetelerde yer alan bir haber ilginizi çekti mi?
Gerçekten Türkiye’de görmediğimiz, belki de hiç göremeyeceğimiz bir olaydı bu....
Güney Kore’de, rüşvet almakla suçlanan Başbakan Lee Wan-Koo, görevinden istifa etmiş!
Adamın rüşvet alıp almadığı belli değil... Sadece bir iddia...
Kısa bir süre önce intihar eden işadamı Sung Wan-Jong, intiharından birkaç gün önce bir gazeteye açıklamalarda bulunmuş ve Başbakan Lee’ye 30 bin dolar verdiğini iddia etmişti.
Ana muhalefet partisi lideri Moon Jae-in de bunun üzerine âdil bir soruşturma için Başbakan Lee’nin görevden ayrılmasını istemişti
Bunu şeref meselesi yapan Başbakan Lee, istifasını verirken “Yargılanmak istediğim için istifa ediyorum” dedi.
Ülkemize, böyle onurlu davranışlara alışık olmadığımız için, bu istifayı yadırgadık doğrusu!

Gü­nün Sö­zü


Dünyanın en yoksul insanı, paradan başka bir şeyi olmayandır!