Türkiye Cumhuriyeti’nin 2 no.lu yasası olan “Hıyanet-i Vataniye Kanun” 12.4.1991 günlü, 3713 no.lu Terörle Mücadele Kanunu’nun 23/a maddesiyle yürürlükten kaldırıldı. Kurtuluş Savaşı döneminde ulusal yaşam için büyük etkisi olan yasanın yerine, nelerin vatana ihanet sayılacağına ilişkin bir kural getirilmedi. Cumhurbaşkanı yönünden ancak göreviyle ilgili bir durumdan dolayı bu nitelikle bir suçlama gündem gelecekse, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin önerisi üzerine yine en az dörtte üçünün kararıyla işleme konulabilir (Anayasa mad.105/3).
Önceki tutum ve davranışlar nedeniyle, Cumhurbaşkanı seçildiğinde “inanmadığımı ve güvenmediğimi” yazdığım Bay RTE’ın sonraki davranışlarının kimilerini içtiği Cumhurbaşkanı andıyla (antlar kişiliğe ve niteliklerine uzanan çok önemli, çok anlamlı birer sözveridir) bağdaştırmakta güçlük çekilmektedir. Kendisini savunurken söylediklerinin gerçeklerle uyuşmadığı da bir gerçek. Atatürk Orman Çiftliği’nde hukuka aykırı biçimde oluşturulan yapılara ilişkin yargının iptal kararlarını yerine getirmemek Anayasa’nın 138/4. maddesini açıkça çiğnemekken, direnmeyi sürdürmekten kaçınılmıyor. Kimi AKP’li milletvekilleri de hak-hukuk aramayı ve başvuruları karara bağlamayı “Vandallık” olarak nitelendiriyor. Böyle bir ortamda Bay RTE, Anayasal sınırların dışına çıkmayı, güçlü, halkı temsil eden bir cumhurbaşkanı olarak devingenliğe bağlamakla yetinmeyip “yönetim düzeninin eylemli olarak değiştiği” anlamına gelen sözleriyle savunmuştur. Anayasa dışına düşmüştür.

HUKUK

Cumhurbaşkanının göreviyle ilgili aykırı eylemlerinin ancak vatana ihanet sayılacak suçlardan dolayı yargılanması gerekirken yurttaş olarak özel yaşamındaki suç oluşturan eylemleri için yargı yolu açıktır. “Vatana ihanetten başka suçla yargılanmaz sözü” yalnız göreviyle ilgilidir. Hukuku tanımayan, saymayan, kendilerini hukukla bağlı saymayanlar yürürlükteki kurulları gelişi güzel yorumlayarak keyfîlik alanlarını genişletirler. Demokrasinin “Hesap vermek” öğesini unutur, unutturmaya çalışırlar. Gerçekte, cumhurbaşkanının andına aykırı davranışları başta olmak üzere örnek oluşturacak her tutumu büyük bir özen istemektedir. Sıradan kimseler için olağan sayılacak bir yaklaşım, bir davranış, bir söz cumhurbaşkanı için “Vatana ihanet” sayılabilir. Özel yaşamında bir yabancıyla ilişkisi, kuşku verecek bir yere girip çıkması, bir sözü bile bu anlama alınabilir. Plâjda, piknikte, düğünde, trafikte aykırı bir eylemi yargıya taşınabilir. Cumhurbaşkanına karşı hukuk davası açılabilir. Ceza yolunun yasal işlemleri dışında özel yaşamına ilişkin aykırılıklarda açık olduğu Anayasa’nın 105/3 maddesinde “Ancak” ve “Yalnız” sözcükleri olmamasıyla bellidir. Anayasa’nın 148/6. maddesinde de cumhurbaşkanının göreviyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanacağı açıklığı vardır.
Son konuşmaları bu yönden tartışılmaktadır. Halkı temsil eden bir TBMM kararıyla seçilmeyi, doğrudan halkın seçmesiyle karşılaştırıp ulusal istenci temsil eden organı dışlayarak kabadayılık taslarcasına kendisini aşırı yetkilerin sahibi saymak bir hastalık belirtisi olmasa bile siyasal bir kuruntudan öteye geçemez. Eylemleriyle yönetim biçimini oldubittiye getirip değiştiremez. Bu tam bir Anayasa’ya aykırılıktır ve cumhurbaşkanı için “Vatana ihanet” suçunu gündeme getirir. Sözlerinin sakıncalı içeriğindeki anlam ağırlığı muhalefeti etkileyebilir. AKP milletvekilleri kendileriyle bağını koparmayan RTE’a karşı oy kullanmayacakları gibi ona tapınırcasına sözler ediyorlar. Muhalefet, sayısal durum karşısında sonuç alamayacağı için öneride bulunmayı düşünmese bile uyarıcı ve örnek olması bakımından TBMM’ne başvurabilir. Türk Ceza Kanunu’nun 299-339. maddeleri yol gösterebilir.
Vatana ihanet nitelemesi, önerinin konusudur. Eylemi ancak TBMM değerlendirecek, kabûl ederse ardından yargılanmak üzere gönderileceği Anayasa Mahkemesi takdir edecektir. Konuyla ilgili özel yasa bulunmadığı için değerlendirmeyle suçun oluşup oluşmadığı TBMM’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarıyla belirlenecektir. Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’nın öngördüğü olanaklar, tanıdığı yetkiler dışına çıkması, kendilerinin 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet olaylarına ilişkin soruşturma için kullandıkları “Darbe” nitelemesini çağrıştıran hukuk dışılıktır.
Son milletvekili genel seçimlerinde ulusun benimsemediği sistemi dayatmalarıyla yaşama geçirmek istemektedir. Bu, kursağında kalan amacını ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmek tutkusudur. Gücü yetiyorsa güneydoğudaki özerklik ilânlarını önlesin, sorumlularına yaptırımlar uygulatsın. Cenaze törenlerine katılmakla tepkiler ve acılar azaltılmıyor. Eylemli düzen değişikliği sözüne karşı çıkmayanların suskunluğu da “Anayasa darbesi” sorumluluğuna ortaklık sayılacak bir durumdur. İktidarın oy artışı gerçekse oy verenler de sorumludur. AKP’liler hükûmet kurmak için ön görülen 45 günlük süreyi kendi amaçlarını gerçekleştirmek için içtenliksiz görüşmelerle geçirdiler. RTE kalan sürede geleneksel ve siyasal durum gereği anamuhalefet partisi liderine vermesi gereken görevi geçiştirecektir.