O yıl­lar­da Sa­mat­ya bir şen­lik­ti.
Ne­re­dey­se tü­mü avuç içi ka­dar bir mey­da­na çı­kan, yer yer cum­ba­lı ka­gir ev­le­rin sı­ra­lan­dı­ğı so­kak­la­rın ko­ku­su, mev­si­me gö­re de­ği­şir­di. Ör­ne­ğin ilk­ba­har gel­di­ğin­de çev­re­ye, hat­ta yu­ka­rı­da­ki Ko­ca­mus­ta­fa­pa­şa­’ya ka­dar, ip­le­re di­zil­miş çi­roz­luk us­kum­ru­la­rın ge­niz ya­kan ko­ku­su ya­yı­lır­dı. Es­ki­le­rin “Kü­çük Pa­ri­s” de de­dik­le­ri Sa­mat­ya, yaz­la­rı is­tav­rit ta­va, kı­şa doğ­ru mid­ye dol­ma ve la­ker­da, ama yı­lın tüm ay­la­rın­da hep yo­sun ve de­niz ko­kar­dı.
Biz­le­re, ya­ni o dö­ne­min genç­le­ri­ne gö­re; sem­ti­mi­zin en çar­pı­cı özel­li­ği, han­gi di­ne ve et­nik kö­ke­ne sa­hip olur­sa ol­sun, sa­kin­le­ri­nin ba­rış ve hu­zur için­de, kar­deş­çe ya­şa­ma­yı ba­şar­mış ol­ma­la­rıy­dı.
Bu ne­den­le Sa­mat­ya de­ni­lin­ce ak­lı­mı­za, eğ­len­ce­sin­den çok, bu de­ğer­li bir­lik­te ya­şa­ma kül­tü­rü ge­lir­di.
O in­san­la­rın Türk, Kürt, Laz, Çer­kes, Er­me­ni ve­ya Rum ol­ma­la­rı kim­se­yi il­gi­len­dir­mez­di.
Sa­de­ce or­tak kül­tü­rü özüm­se­miş ol­ma­la­rı önem­liy­di.
He­men bir ör­nek ve­re­yim:
Siz hiç öğ­le­den son­ra­la­rı şe­ker­le­me yap­mak için 40-45 da­ki­ka­lı­ğı­na dük­ka­nı­nı ki­lit­le­yip, pi­ka­bı­na kla­sik mü­zik uzun­ça­la­rı ko­ya­rak uyu­ma­yı alış­kan­lık ha­li­ne ge­ti­ren bir kun­du­ra ta­mir­ci­si gör­dü­nüz mü? Siz ay­rı­ca ay­nı za­man­da “B­riç ho­ca­sı­” da olan bir tak­si şo­fö­rüy­le ta­nış­tı­nız mı?
Biz, Sa­mat­ya­’da gör­dük, ta­nış­tık ve ha­ya­tı on­lar­la pay­laş­ma­nın eş­siz key­fi­ni ya­şa­dık.

* * *

60’lı yıl­lar­da, sem­tin tek kun­du­ra ta­mir­ci­si olan Tak­vor Us­ta, ayak­ka­bı onar­ma­da­ki be­ce­ri­si ka­dar, trom­pet çal­ma­da da çok ye­te­nek­li, hat­ta us­ta­laş­mış bi­riy­di. Öy­le­si­ne al­çak­gö­nül­lüy­dü ki, ak­şa­müst­le­ri işi gü­cü bı­ra­kır, he­ves­li genç­le­re o kü­çü­cük iş­ye­rin­de üc­ret­siz trom­pet kurs­la­rı ve­rir­di.
Bay­ram sa­bah­la­rı bi­zi kut­lar­ken “Du­run si­ze bir bay­ram he­di­ye­si ve­re­yi­m” der ve trom­pe­tiy­le o yıl­la­rın unu­tul­maz rad­yo prog­ra­mı “S­por ve Mü­zi­k”in je­ne­ri­ği­ni (*) çal­ma­ya baş­lar­dı.
Bay­ram­lık ayak­ka­bı­la­rı­mı­zı Be­yoğlu­’nun en şık ma­ğa­za­la­rı­na üre­tim ya­pan Nef­ter Yay­la ağa­be­yi­miz­den alır­dık.
Hem de su­dan ucu­za... Ör­ne­ğin İs­tik­lal Cad­de­si’n­de­ki Mo­na­’ya ver­di­ği ayak­ka­bı­la­rı bi­ze ya­rı, hat­ta çey­rek fi­ya­tı­na bı­ra­kır­dı. Ba­zen dar ge­lir­li ai­le­le­re men­sup ar­ka­daş­la­rı­mız­dan pa­ra da al­maz­dı. On­la­ra­ “Ben oku­ya­ma­dım, be­nim ye­ri­me siz oku­yu­n” der­di.

* * *

Bay­ram gün­le­ri­nin ke­yif­li et­kin­lik­le­rin­den bi­ri, ai­le içi bay­ram­laş­ma­la­rı ve me­zar­lık zi­ya­ret­le­ri­ni bi­tir­dik­ten son­ra, ar­ka­daş­lar­la Sa­mat­ya De­niz Spor Ku­lü­bü­’n­de dü­zen­le­di­ği­miz briç tur­nu­va­la­rıy­dı.
Ba­na briç oy­na­ma­yı öğ­re­ten ki­şi de Cer­rah­pa­şa Tıp Fa­kül­te­si önün­de­ki du­rak­ta tak­si­ci­lik ya­pan “Ve­fa­lı­” la­kap­lı Ce­lal ağa­bey­di.
Nur için­de yat­sın, Ve­fas­por sev­da­lı­sı ol­du­ğu için “Ve­fa­lı­” ola­rak ün­le­nen Ce­lal ağa­bey ha­ya­tı­nı zor­da olan her­ke­se yar­dı­ma ada­mış bir iyi­lik me­le­ğiy­di.
Hiç ev­len­me­di­ğin­den, ka­zan­cı­nın bir bö­lü­müy­le “ev­lat­la­rı­m” de­di­ği yok­sul öğ­ren­ci­le­ri oku­tur­du.

* * *

Bay­ram­lar­da en bü­yük lük­sü­müz ise, briç tur­nu­va­sı­nı kay­be­den­le­rin ar­ka­daş­la­rı­na de­niz kı­yı­sın­da­ki ‘O­lim­pi­ya­t Lo­kan­ta­sı’n­da ye­mek ıs­mar­la­ma­la­rıy­dı.
Lo­kan­ta­nın sa­hi­bi, ül­ke­mi­ze 1936 Ber­lin Olim­pi­yat Oyun­la­rı­’n­da ilk al­tın ma­dal­ya­yı ka­zan­dı­ran 61 ki­lo Gre­ko-Ro­men gü­reş­çi­miz Ya­şar Er­ka­n’­dı.
1986 yı­lın­da kay­bet­ti­ği­miz kı­sa boy­lu, spo­ru bı­rak­tık­tan son­ra bir hay­li ki­lo­lan­mış, ba­ba­can bir ağa­bey olan “Şam­pi­yo­n”, ye­me­ği ıs­mar­la­ya­cak olan­la­ra ta­kıl­ma­yı se­ver, “Ba­ka­lım yük­lü fa­tu­ra­yı na­sıl öde­ye­cek­si­ni­z” de­dik­ten son­ra, ge­nel­lik­le hiç pa­ra al­maz­dı! Ne­de­ni so­rul­du­ğun­da da kah­ka­ha­lar ata­rak “Bu da sem­tin oku­yan genç­le­ri­ne ben­den bay­ram he­di­ye­si ol­su­n” der­di.

* * *

Son­ra ne ol­du bi­li­yor mu­su­nuz?
Ayak­ka­bı­cı Nef­ter, Şam­dan­cı Osep, se­def kak­ma us­ta­sı Ohan­nes, gü­müş sa­nat­çı­sı Yet­vart ve di­ğer dost­la­rı­mız, bir Bay­ram gü­nü, yi­ne De­niz Spor Ku­lü­bü­’ne gel­di­ler.
Şaş­kın ba­kış­la­rı­mız ara­sın­da “Biz Ar­jan­ti­n’­e gi­di­yo­ru­z” de­di­ler.
O gü­zel in­san­lar göz­yaş­la­rı ara­sın­da he­pi­mi­ze sa­rı­lıp, bir da­ha dön­me­mek üze­re git­ti­ler.
Sev­gi­li okur­la­rım,
Bu bir “Es­ki bay­ram­lar ne ka­dar gü­zel­di­” ya­zı­sı de­ğil­dir.
Ama bir za­man­la­rın Sa­mat­ya­sı­’n­da “Di­ni, et­nik kö­ke­ni çok fark­lı in­san­la­rın ge­liş­tir­di­ği bir ara­da kar­deş­çe, ba­rış için­de ya­şa­ma kül­tü­rü çok gü­zel­di­” ya­zı­sı­dır.

UĞUR DÜN­DA­R’­IN NO­TU:

(*) O yıl­la­rın en yay­gın ile­ti­şim ara­cı rad­yoy­du. İs­tan­bul Rad­yo­su­’nun yıl­dız­la­rın­dan bi­ri de hem fut­bol ha­kem­li­ği, hem de spor prog­ram­cı­lı­ğı ya­pan mer­hum Sul­hi Ga­ra­n’­dı. Biz genç­ler pa­zar ak­şam­la­rı­nı ve onun ha­ri­ku­la­de se­siy­le sun­du­ğu “S­por ve Mü­zi­k” prog­ra­mı­nı ip­le çe­ker­dik.
Za­man­la rad­yo kla­sik­le­rin­den bi­ri ha­li­ne ge­len prog­ram, bü­yük trom­pe­tist Ed­di­e Cal­ver­t’­in ün­len­dir­di­ği “C­herry Pink and App­le Blos­som Whi­te­” ile baş­lar­dı.