Sevgili okurlarım,

Ülkemiz maalesef dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi haline geldi!

Bunu ben demiyorum.

Uluslararası basın örgütleri söylüyor.

Tüm raporlar, tutuklu gazeteci sayısında dünya rekortmeni olduğumuzu gösteriyor.

Peki, bu ürkütücü gerçek karşısında bizim basınımız ne yapıyor?

Ne yaptığını son örnekle, Başbakan Erdoğan’ın önceki akşam Star TV ve NTV’den aynı anda yayınlanan röportajıyla anlatayım:

O röportajda Başbakan’ın karşısına soru sormak için oturan anlı şanlı haberciler, tutuklu meslektaşlarıyla ilgili tek bir soru bile soramadılar!

Bırakın sormayı, “soru sorarmış” gibi bile yapamadılar!

Bin dereden su getirip başladıkları cümleleri “Evde çeşnicibaşı kimdir?” gibi, muhteşem (!) finallerle noktaladılar.

Yaklaşık iki buçuk saatlik süreyi, akılda kalacak hiçbir soru sormadan doldurarak, imkansızı başardılar!..

Soru sorulmayan röportajla tarihe geçtiler!

Allah’tan Başbakan, kendi kendine sorular sorup, cevaplar verdi de, ertesi gün gazetelere yazılıp çizilecek, üzerinde konuşulacak bir şeyler çıktı.

Örneğin Başbakan “Benim ofisimde de dinleme cihazı bulundu!” dedi.

Bu açıklaması birçok gazeteye manşet oldu.

Oysa medyanın sazan gibi daldığı bu haber, aslında bayattı!

Çünkü o haberi SÖZCÜ, günler öncesinden patlatmış, manşeti çoktan atmıştı!

Doğrusunu isterseniz, televizyon programındaki haberciler yerine, koltuklara birer mikrofon sehpası konulmuş olsaydı, Başbakan daha güzel açıklamalar yapardı.

Çünkü ekrandan görüldüğü kadarıyla konuşmak, içini boşaltmak arzusu vardı!

Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim, içlerinde gazeteci gibi duran, yandaş olmasına karşın soru soran biri vardı.

O da en yaşlı olandı.

Eğer o da olmasaydı, bu söyleşi “Olacak O Kadar”ın son bölümü olarak hatırlanacaktı!

***

Necip Türk medyasının içine düştüğü gülünesi duruma bakın.

Günlerce “21 Aralıkta kıyamet kopacak, ama Şirince’ye bir şey olmayacak” haberleri yapıldı.

Kıyametten kaçan binlerce kişinin Şirince’ye akacağı anlatıldı.

Hatta Hollywood yıldızlarının bile yer ayırttığı duyuruldu.

Bir bakıma herkese “gel, gel” denildi!

Ama “Kıyamet Günü” (!) ne oldu?

Fısss!..

Medyanın inandırıcılık balonu, bu kez Şirince’de patladı!

Muhteşem Türk basını, 500 kişiyi bile toplayamadı!

Eğer ekranda görünmek için gelen uyanıklarla, haberci ordusu da olmasaydı, Şirince’deki otellerle lokantalar, sinek avlayacaktı!

***

Gazetecilik zor iştir.

Hele bizimki gibi ileri (!) demokrasilerde!

Topluma gerçekleri anlatmak cesaret ister, yürek ister.

Çünkü ileri (!) demokrasilerde iktidar sahipleri, gazetecilerin halkın gerçekleri öğrenme hakkı yerine, kendilerine hizmet etmesini bekler.

Yağcılık, yalakalık yapmayıp, mesleğin evrensel ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmakta ısrar edenler işlerinden olur, hatta demir parmaklıkların ardına gider.

Her türlü tehlikeyi göze alarak, doğru habercilik yapmakta direnenler ise tarihe geçer.

Tıpkı SÖZCÜ’nün geçtiği gibi.

Yaz aylarında 320 bine kadar çıkan tirajıyla, cesur, bağımsız ve objektif yayıncılığıyla, evrensel meslek ilkelerine sıkı sıkıya bağlılığıyla SÖZCÜ, hem tarihe geçti, hem de Türkiye’de “yılın basın olayı” ödülünü almayı hak etti.

Bu nedenle başta, basın faaliyetinin dışında hiçbir işi olmayan sahibi Burak Akbay olmak üzere, Metin Yılmaz önderliğindeki tüm değerli SÖZCÜ çalışanlarını yürekten kutluyorum.

SÖZCÜ’ye nice başarılı yıllar diliyorum.

***

Uğur Dündar’ın notu: Devrim şehitleri Yedek Subay Kubilay’la bekçiler Hasan ve Şevki’nin aziz hatıraları önünde saygı ve minnetle eğiliyorum. Nur içinde yatsınlar.