Öyle olaylar yaşanıyor, öyle durumlar izleniyor, öyle yalanlar duyulup okunuyor ki insan ne diyeceğini şaşırıyor. Kişiliğimize ve dilimize yakıştıramadığımız nitelemelerden, sözcüklerden kaçınmakta güçlük çekiyoruz. Başkanlık sistemine odaklanmış genel seçimler nedeniyle birbirine eklenen hukuksuzluklar, aykırılıklar, 1 Mayıs Taksim yasaklanması, günümüz cumhurbaşkanının yanlılık yelkeniyle günlük siyasette adaymış gibi toplantılar, geziler düzenlemesi, konumuyla bağdaşmayan tutum ve davranışları ortamı giderek germekte ve karartmaktadır.
“Cumhurbaşkanlığının kendisinin seçilmesiyle çöktüğünü” söyleyen Bay RTE, enkazın üzerine anıt dikmiş gibi cumhuriyeti de aşağılayan değerlendirmelerle başkanlık sistemini dayatırcasına savunmakta, önermektedir. Önceki konuşmalarına ve yapmakta olduklarına bakınca daha geniş yetkilerle donatılmasının ülkemizin başına ne sorunlar açacağı endişesine kapılmamak olanaksız. İçteki ayrımcı, lâik cumhuriyet ve hukuk devleti karşıtı durumla dış ilişkilerdeki başarısızlığın nelere mal olduğunu, nelere yol açtığını görünce gelecek için kaygılanmak doğallaşıyor.
Kimi tutumlarına, yaklaşımlarına katılmadığımız muhalefet partilerinin Tayyipçi iktidar karşısında başarı kazanması umudu, dayanma gücü veriyor. Siyasal yalanlar bir bir ortaya çıkıyor. Günümüz Başbakanı’nın Fethullah Gülen’i ABD’de ziyareti böyle. Büyük işler başardığı, güçlü olduğu söylenen Bay RTE nasıl oldu da “Aldandık, aldatıldık” dedi. Böyle nitelenen bir insan kolay kolay aldanır, aldatılır mı? Belli ki ortalık bozulunca savunmayla suçluluktan kurtulmak için bahaneler sıralanıyor. Ayağına gidilen Fethullah’ı Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’ne (Kırmızı Kitap) almakla yetinmeyip kendilerinden olmayanları dışlayarak yargıda yıkımı çağrıştıran hukuksuzluklarla iktidara boyun eğemeyenler hedefe konuluyor. “Yeni Anayasa” söylemleriyle desteklenen “Yeni Türkiye” kalkışması, yandaşlar korosuyla seslendirilerek cumhuriyet kurucularıyla birlikte yadsınıyor, karalanıp suçlanıyor.


ÖYLE Kİ
Çağdaş hukuk devletinin yargısal güvencesi olan Anayasa Mahkemesi’nin sonuç bildirmesi, kararların geç yayımlanmasıyla ve geriye yürümezlik kuralıyla yaşanan kimi olumsuzluklara karşı yararlı bir yöntem iken, gerekçeleriyle açıklanan tüm karar yerine konularak kaldırılmış, yine yararlarıyla benimsenen “yürürlüğü durdurma”yı yasaklama, bireysel başvuruları sınırlama söylemleri yayılmaya başlamıştır. Yargı bağımsızlığını tümüyle ortadan kaldırma girişimleri, devleti devlet olmaktan çıkarır. Seçimlerle ilgili kimi kararlar eleştiriliyor.
Andiçtiği Anayasa’ya uymayan, yasaları umursamayan yöneticilerden bir şey beklenmez. Polisler için “Yargıya çıkıp aklansın” diyenler, görevden ayrılmak zorunda kalan kendilerinin 4 bakanı için yasama çoğunluğu zırhını uygun buldular. Rüşvet ve yolsuzluk olaylarını “Darbe” suçlamalarıyla kapattırdılar. Anamuhalefet partisinin mazotta indirim sözünü suçlayıp “Hak gasbı” olarak niteleme, güldürmekle birlikte çok düşündürücüdür.
Hiçbir yasal sıfatı olmayan RTE zâde Bilâl Erdoğan’ın devlet görevlileriyle yaptığı toplantılar, “mâkul şüphe” avcılığına soyunan polislerin acımasız, sert davranışları, günümüz Başbakanı Bay A. Davutoğlu’nun ayrımcı, suçlayıcı konuşmaları çok şey anlatıyor. Toplum yapımızı yakından etkileyen bu gereksiz ve sakıncalı girişimlerin açtığı yaraları kapatmak kolay olmayacaktır.