Murat Aydın / SÖZCÜ

Türkiye yıllardır terör belasıyla uğraşıyor. Yüzlerce, binlerce kahramanımızı şehit verdik. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra başlayan terör ise terör olmaktan çıkıp adeta bir iç savaş gibi Türkiye'nin başına bela ol-
du. İktidarın açılım politikaları döneminde verdiği tavizler ve kontrolsüzlükler nedeniyle yığılan silahlar ve kurulan tuzaklar yüzlerce yiğidimizin kısa süre içinde şehit düşmesine neden oldu.

İktidardakiler, geçmişi unutturan bir algı yaratarak sanki bunda hiç sorumlulukları yokmuş havası estirebiliyor. Onlarca şehidimiz toprağa verildikten sonra unutuluyor. Ama onların acısını yaşayan aile ve yakınlarının yüreği yanıyor. Oysa onları adlarıya yaşatmak ve sonsuza dek unutmamak için yapılabilecek çok şey var. İstanbul eski Milli Eğitim Müdürü Naci Akay Bey aradı geçtiğimiz günlerde... Döneminin başarılı İl Milli Eğitim Müdürü Akay, şehitlerimize dikkat çekerek, onların isimlerinin okullara ve diğer eğitim kurumlarına verilebileceğini söyledi.

Evet ülkede en yaygın kurumların başında okullar geliyor. Okulların hepsinin bir adı var. Okulların yapımında bağış bulunuyorsa bunu yapan kurum ve şahısların isimleri okullara verilebiliyor. Ancak devletin yaptığı kurumlarda, bu vatan için can veren şehitlerimizin isimleri neden olmasın...

1993'TEN SONRA SİYASİ ADLAR

İşte tam bu noktada Sayın Naci Akay Bey’in önemli uyarıları dikkatimi çekti. Görevde olan valilerin mutlaka bir okula adını verdiği, yine siyasetçilerin, bakan veya vekillerin isimlerini okullara verdirdikleri belirtiliyor. Oysa 1951 yılında çıkarılan, “Her Dereceli Okul ve Eğitim Kurumlarına Ad Verme Yönetmeliği”, okul adlarının nasıl verileceğini belirlemişti. Bütün okul adları, 1993 yılına kadar geçen süre içinde, bu yönetmeliğe göre verildi. Sonrasını Sayın Akay’dan dinleyelim:

1993 yılına gelindiğinde, dönemin Milli Eğitim Bakanı, adını bir okula verdirebilmek için yönetmeliği değiştirdi. Yeni yönetmeliğin 9’ncu madde, (h) fıkrasına göre, “Eski Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Milli Eğitim Bakanları’nın adları da okullara verilebilir” deniyordu. Deniyordu, ama “Eskilerin” deniyordu. “Şimdikilerin”yani “Görevdekilerin” denmiyordu. Açıkçası, bir Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da Milli Eğitim Bakanı görevdeyken, bir okula ya da eğitim kurumuna adları katiyen verilemiyordu.

Ne var ki, bu yeni yönetmeliği yapan Milli Eğitim Bakanı, görevdeyken adını bir okula verdirdi. Ondan sonra gelen Bakan (Nevzat Ayaz) da aynı şeyi yaptı ve tam 6 okula adını verdirdi.

Ne var ki, bu yönetmeliğin 9’uncu maddesinin (d) fıkrasına göre, “Savaşta ve diğer zamanlarda, vatan hizmeti yaparken şehit olanların adları okullara verilir” deniyordu. Ama siyasi ve idari olarak devleti eline geçirenler, bu okullara kendi adlarını vermişler, şehitlere adları verilecek okul bırakmamışlardı.

KİMLERİN İSMİ VERİLEBİLİR

Yönetmeliğin 13’üncü maddesinin 2’nci fıkrası ise; “Öğretim kurumları bina ve tesislerine adları verilecek kişilerin, çevrelerinde olumlu iz bırakmış olmaları gerekir” derken, 3’üncü fıkrası ise, “Adları verilip de, sonradan kötü iz bıra-
kanların adları iptal edilir” diyordu. Şimdi, hemen bir örnek vermeliyim. İçişleri eski Bakanı Muammer Güler İstanbul Valisi iken, adını Beylikdüzü’nde bulunan bir Anadolu Lisesi’ne verdirmişti. Bakan iken o da olaylara karıştı. Keza, rüşvet olduğu söylenen 700 bin liralık kol saatini takan eski Bakan Zafer Çağlayan’ın adını taşıyan Muş’taki okula ne demeli?

Yönetmelik yeniden düzenlenmeli ve tüm bu keyfilikler ve yetkilerin kötüye kullanımı, derhal ortadan kaldırılmalıdır. Durum böyle, iş yine iktidardakilere kalıyor.

Bu arada Milli Eğitim, Savunma eski Bakanı İsmet Yılmaz'a emanet. Yeni Milli Eğitim Baka-
nı İsmet Yılmaz'a da yeni görevinde başarılar dilerken, “Türkiye'nin geleceği eğitime nasıl katkılar sağlıyacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz" diyorum.