Önceki filmleri gibi değil ama Jason Bourne’u izlemek yine keyifli...  Çok satan gerilim romanları yazarı Robert Ludlum’ın en çok bilinen romanıydı “Geçmişi Olmayan Adam” (The Bourne Identity). 1988’de mini dizi olarak uyarlandığında TRT’de de ilgiyle izlenmişti. Hafızasını kaybetmiş bir şekilde ölmek üzereyken bulunan ajan Jason Bourne geçmişini ve gerçek kimliğini araştırmaya başlar ve buldukları onu büyük bir çatışmanın içine sokar.

2002’de iyi bir senarist olan Tony Gilroy ile çalışan yönetmen Doug Liman aynı romanı çok daha güçlü bir şekilde sinemaya uyarlar. Jason Bourne, Matt Damon’ın son derece ikna edici performansıyla şahane bir karaktere dönüşür. İngiliz yönetmen Paul Greengrass da üzerine iki tane çok iyi devam filmi çekerek karakterin yolculuğunu devralır.
Jason Bourne’u çok sevmemizin Matt Damon’ın inandırıcı oyunu dışında birkaç sebebi daha var. Öncelikle, beyni yıkanarak ‘vatanseverlik’ adına elleri kana bulaştırılan bir suikastçı olduğunu keşfettikçe vicdan azabı duyan ve nedamet getiren bir karakterdir Bourne. Soğukkanlı ama soğuk değildir, güzel bir ruh taşıdığını bütün bu aksiyonun içinde sık sık belli eder. Ayrıca bir hayatta kalma ustasıdır kendisi. Çeşitli Avrupa şehirlerinde CIA’in yüksek teknolojisinin ve profesyonel katillerinin yarattığı büyük aksiyonların ve tehlikelerin içinden ustalıkla çıkabilir. Benzer filmlerin kahramanların yaşadıklarından farklı olarak mücadelesindeki ‘şans’ faktörü çok azdır.

jason_bourne_3

“Medusa Darbesi” ve “Son Ultimatom”un ardından Matt Damon’sız devam filmi “Bourne’un Mirası”, Gilroy’un bu sefer senaryo ve yönetmen koltuğunda oturmasına rağmen beklenen ilgiyi göremedi tabi ki. Nihayetinde seyircinin isteği bu sene gerçekleşti ve Matt Damon yönetmen Greengrass ile popüler karakterine geri döndü. Ama maalesef bir senaryo sorunu yok değil. Gilroy’un ilk üç filmde başardıklarından yiyen ve son yıllarda artık iyice suyu çıkmış bir konuya yaslanan bir hikayesi var yeni “Jason Bourne” filminin. Yönetmen Greengrass yine formunda oysa. Seriye damgasını vuran ve sonraki aksiyonlarda çok taklit edilen John Powell imzalı müzikler de yine son derece vurucu. Ama bir filmin hikayesi çok güçlü olamayınca diğer her şey ne kadar iyi olursa olsun yine de alarm zilleri çalar.

Günümüzün moda konusu olan CIA’in internet gözetlemeleri yeni filmin ana eksenini oluşturuyor. Bourne önceki filmlerden de tanıdığımız Nicky Parsons’ın aracılığıyla CIA’in gizli operasyonlarının bulunduğu bir diski ele geçirir ve yeniden CIA’in takibine takılır. Bundan sonrası yine çeşitli Avrupa şehirlerinde ilerleyip Las Vegas’ta son bulan heyecanlı bir kovalamaca. Hikayede günümüzün popüler ikonlarını çağrıştıran karakterler var; Julian Assange’ından (nedense o da önce birlikte çalışmayı teklif ettiği Bourne’u sonra öldürmeye çalışıyor!), Mark Zuckerberg’e kadar. Edward Snowden’in de sık sık ismi geçiyor. Ortaya karışık bir ‘istihbarat oyunları’ salatası yani! Açıkçası önceki filmler bundan çok daha özgün ilişkiler ağı ve olaylar silsilesi sunuyordu izleyenlere...

jason_bourne_1

CIA kaynaklı gerilim aksiyonlarında kurumun kendisinden çok yöneticilerinin hırsları ve kötücül vatanseverlikleri ön plana çıkarılmaktadır. Çünkü kurumun kendisi bir şekilde korunmalıdır. Nitekim burada da Tommy Lee Jones’un canlandırdığı direktör Dewey önceki filmlerdeki meslektaşlarını pek aratmıyor. Ancak önceki filmlerin kurgucusu olan Christopher Rouse’un bu ilk senaryosu, önceki filmlerin duygusunu da, inceliklerini de devam ettirmekten çok, taklit ediyor sadece. En büyük fark önceki filmlerde Joan Allen’ın canlandırdığı CIA müdürü Pam Landy’nin yerini daha ‘sinsi’ bir genç kızın (her yerde karşımıza çıkmaya başlayan Alicia Vikander) almış olması. Bourne yine peşinde kendi gibi bir profesyonel katille birlikte kişisel geçmişine dair bir ayrıntının peşine düşüyor! Yani önceki filmlerde sevdiğimiz pek çok şey bir araya gelmiş olmasına rağmen “zorlama” duygusundan bir türlü kurtulamıyoruz film boyunca.
Aslında her ne kadar onu izlemeye doyamasak da Bourne’un hikayesi “Son Ultimatom”la bitmişti sanırım. Daha zeki ve karmaşık bir senaryoyla devam ettirilmeyi hak eden bir karakterdir Jason Bourne.

3 yıldız
Jason Bourne
Yönetmen: Paul Greengrass
Oyuncular: Matt Damon, Alicia Vikander, Tommy Lee Jones
123 dakika, 13+

Eski filme feminist yorum!

Hollywood’un eski kaynaklarına dönüşü sürüyor. 1984 yapımı “Hayalet Avcıları” (Ghostbusters), 80’ler gişe komedilerinin baştacı filmlerinden biri olmuştu. Bir şekilde bir araya gelen üç bilim adamı arkadaşın (sonradan aralarına ‘mavi yakalı’ siyahi bir kişi daha katılıyordu) New York’u basan hayaletlerle uğraştığı bu çılgın komedisi dönemin standartlarına göre farklıydı doğrusu. Kimi korku öğelerinin bu çapta bir komedide kendisine yer bulması, sonradan bir devam filmiyle birlikte başka benzer korku-komedilerin de yapılmasına yol açmıştı. Aslında bugün tekrar izleyince ilk seferdeki etkiyi bırakması pek mümkün olmayan bir filmdir. Ama zamanın koşullarında yüksek bütçesi, eğlenceli oyuncuları ve özellikle de müziğiyle ilgi görmüştü.

Bu yeni çevrim ise diğer örneklerinden farklı olarak orijinal filmin temel yapısını tersyüz etmiş. “Mad Max”de çok daha iyi yapıldığı gibi, feminist bir bakış açısıyla ele alınıp ana kahramanlar bilim kadınlarından oluşturulmuş. Üstelik ekibe yine mavi yakalı ve siyahi bir kadın da dahil ediliyor. Orijinal filmdeki saftirik kadın sekreter bu sefer yerini süzme salak bir ‘erkek güzeli’ne bırakıyor. Film bu hamlesiyle benzer gişe komedilerindeki cinsiyetçi yaklaşıma da ciddi bir eleştiri getirmiş oluyor. Bütün bunlar film için iyi anlamda bir tartışma konusu açıyor, ama hepsi bu kadarla kalıyor.
Parlak bir açılış yapan, karakterlerini güzelce bir araya getiren film, olaylar geliştikçe zayıf esprilerle yürümeye çalışıyor. Baştan beri varlığını belli eden birtakım zeki diyaloglar, bir yerden sonra yerini efekt bombardımanı kaotik bir yapıya bırakıyor. Orijinal filmin korku tarafı yer yer komedi tarafından bile iyiydi. Bu yeniden çevrim ise daha çok komediye ağırlık vererek yanlış bir tercih yapmış.

hayalet_avcilari_1

Orijinal filmin kadrajları, sahneleri de çok daha profesyoneldi. Ne de olsa tecrübeli bir yönetmen olan Ivan Reitman vardı kamera arkasında. “Nedimeler” (Bridesmaids) adlı başarılı komedisinden beri, iyi hasılatlar yapsalar da kalıcı olamayan komediler çeken yönetmen Paul Feig’den daha fazlasını da beklememek lazım belki de.
Ekibi oluşturan tüm kadın oyuncularsa gayet başarılı. Özellikle de, bana şarkıcı Pink’i hatırlatan Kate McKinnon dikkat çekiyor. Orijinal filmin neredeyse tüm oyuncuları da minik minik gözükerek hoş sürprizlere imza atmışlar.

2,5 yıldız
Ghostbusters: Hayalet Avcıları
Yönetmen: Paul Feig
Oyuncular: Melissa McCarthy, Kristen Wiig, Kate McKinnon
116 dakika, 7+

Kötü anneler!

Çağımızın modern annelerinin çoğunluğu ‘helikopter anne’ denilen kontrolcü, mükemmeliyetçi ve kendisini çocukları için paralayan annelerden oluşmakta. “Eyvah Annem Dağıttı!” bu annelerden birkaç tanesinin yolunu kesiştirip, bazı klişe tuzaklarına düşse de yer yer özgün bir komediye ulaşmayı başarıyor.
Çocukların bütün yükünü üzerine yüklemiş olan kocasının başka bir ilişkisi olduğunu öğrenen genç anne Amy bu noktadan itibaren bir ‘uyanış’ yaşar. Ömrünü dört çocuğuna adamış Kiki ve ergen oğluyla hiç de ilgilenmeyen zevkine düşkün Carla bir araya gelir ve Okul Aile Birliği’nin örnek annesi Gwendolyn’e karşı alternatif bir anneliği savunarak, okulun diğer anneleri için yeni bir oluşuma ön ayak olurlar.

eyvah_annem_1

Anneliği kusursuzlaştırmak isterken ayarı kaçırmak ve tümüyle ilgisiz olmak arasında ince bir denge noktası var doğrusu. Film aslında bu dengeyi bulmanın zorluğunu anlatıyor. Ancak bu ciddiye alınması gereken mesaj, zaman zaman “Felekten Bir Gece” komedisine evriliyor –ki aslında amaçlanan da bu. Nitekim o filmlerin yönetmenlerinin yeni projesi bu film. Ama hem anneliği korumanın hem de utanmaz bir komediye imza atmanın arasında da ince bir denge noktası var. Film bu iki tercih arasında gidip geliyor sürekli. Halbuki ellerinde Mila Kunis, Kristen Bell, Kathryn Hahn, Christina Applegate ve Jada Pinkett Smith gibi son derece yetenekli ve parlak kadın oyuncular varken daha zeki hamleler yapılabilirmiş. Sık sık ağır çekime dönen ‘ekip’ sahnelerinin lüzumsuzluğu, son 20 dakikada gerçekleşen son derece klişe çözülme ve karakterlerin dönüşümlerinin çok kısa bir zaman içerisinde gerçekleşmesi gibi kusurları var filmin.
Fakat yine de içerdiği kimi fikirler çok doğru; bazı buluş ve espriler de komik... Son kısım biraz uzasa da eğlenceli bir film olabilmiş “Eyvah Annem Çıldırdı!”.

3 yıldız
Eyvah Annem Dağıttı!
Yönetmenler: Jon Lucas, Scott Moore
Oyuncular: Mila Kunis, Kristen Bell, Kathryn Hahn
101 dakika, 13+