Yav kardeşim sen nasıl bir mahlukatsın, nasıl bir insan, nasıl bir kulsun? Senin yaptıklarını gördükçe, duydukça, okudukça, dinimizi ne hale düşürdüğünü izledikçe, utanıp, senin adına aman bile dileyemiyorum Rabbimden. Sen nasıl aymaz, nasıl perişan, nasıl terbiyesiz, saygısız bir insansın. Bebeklerimiz, çocuklarımız deriz. ‘Aman dikkat gözümüz gibi bakalım, onlar bizim geleceğimiz’ deriz. Amma velakin bu densiz tip onlara ya tecavüz eder ya da onları dövmekten bin beter eder. Kadınlarımız, genç kızlarımız deriz. ‘Onlar ki bizleri doğurup, büyütendir, aman ha gözümüz gibi bakalım, bizim analarımızdır onlar’ deriz. Aman Yaa Rabbim! Ya öldürürler ya da öldürmekten bin beter ederler. Yav arkadaş sen hangi dinin mensubu, hangi ahlaksızlığın, hangi cehaletin kurbanısın? Çoluğun, çocuğun, anan, bacın yok mu senin arkadaş? Bu nasıl Müslümanlık, nasıl bir insanlıktır? Sen çocukluğunda nasıl bir tecavüz vak’asının kurbanı oldun da, kırk beş çocuğu iğfal edebiliyorsun - ki bu daha bizim bildiğimiz -
Kimler beynine beynine tecavüz etti de ey zavallı, intikamını bu sabi sübyandan alırsın? Ey dinimi ayaklar altına alan aşağılık! Ey cani! Sen Müslümansan ben hangi dine mensubum? Sen insansan ben neyim? Sana benimle bu duyguları veren de, aynı Rab, bu iradeyi kalbine koyan da aynı Allah. Peki kim, ne yaptı sana bre gafil ? Neden utanmaz amaçların uğruna dini, ahlakı, cenneti, Peygamber’i, Allah’ı alet edersin? Ve nedendir bilinmez sana sahip çıkar, seni kollarlar kimileri? Bre gafil, senin koruyanın, kollayanın kimdir ki böylesine cüretlisindir? ‘Bir seferden bir şey olmaz’ diyen yüzünden nur akan başörtülü ablaların mı, sakallı eli tesbihli abilerin mi ? Susmak onaylamak değil midir ey mütedeyyin abilerim, ablalarım? Diyanet İşleri’ nden yüksek bir yakarış da mı duyulmaz, bu kör cehalete ey din kardeşlerim! Gezici misin, Fetö’cü müsün, İsrail uşağı, ABD dostu musun? Paralelci misin, yoksa Işid ‘li mi, Pkk’lı mısın ? Yoksa başka hangi mihraktansın ? Arkanda kim var söyle. Çünkü dinime, Türkiyem’e senin kadar kimse bu kadar kalıcı kötülük edemez. Söyle ey cahil, sen kimin canlı bombasısın? Neden dinime, imanıma zarar verirsin?
Gel otur birader şuraya. Gel otur. Çoluğun çocuğun, sabi sübyanın değil de, çık benim karşıma. Anladığın dilden konuşalım mesela. Çocukluğuna dönersin hem, anlatırsın bana. Kimler, sana ne yaptı çocukluğunda...??! Hadi anlat bana.


Ahmet Güneştekin farkı


Usta Yaşar Kemal’in manevi oğlu ressam Ahmet Güneştekin’i ilk dinlediğimde insanı düşünmeye sevk eden eserlerinin yer aldığı galerisinin alt katındaki büyük salondaydım. Karizmasıyla at başı giden samimiyeti ve hayata duyduğu coşkulu tavrı, işlerindeki başarı ve güveniyle birleşince ortaya dünya çapında bir sanatçı çıkarmıştı. Hayat hikayesi ya da bugünlere gelişi tam anlamıyla filmlik Güneştekin’in. Dünyaya geldiği Batman’ın Garzan işçi kampında 7 çocuklu bir ailede nefes alıp serpilmesi, çeşitliliği ve müthiş bir yaşam tecrübesini de beraberinde getirmişti. İncelikli üslubuyla sanatındaki yansımaları görüyoruz zaten. Nişantaşı sokaklarında iki-üç kuruşa çizdiği resimler, dev şirketlerden sponsorluk istenen üç beş lira, hayatta kalma kaalesi, çorba kaynasın telaşı, çoluk çocuğa ekmek götürelim kaygısı Güneştekin’in müthiş yeteneği ile iş dünyasındaki finansal tecrübesiyle birleşince, NYC’den Barcelona galerilerine uzanan bir markayı da yaratma fırsatı vermiş. Marlborough Gallery ile beraber Güneştekin ismi dünya galerilerinin neon ışıklarında en üst sıralarda artık. Sadece bir sanatçı değil, bana kalırsa işlerini göze sokmadan pazarlayan, incelikli global bir PR beynine de sahip. Sadece güzel sanatlar değil, işletme fakültelerinin de amfilerine konuk etmesi gerekiyor bu sanatçıyı. ‘Ben sadece sanatımı yaparım, o da ilham gelirse!’ diyen bohem bir kafadan çok daha da ileride zira zekası. Farkındalık yaratmak isteyip de, ‘sanatımı ya da yaptığım işleri ve kendimi nasıl fark ettirebilirim!?’ diye kaygılanan kardeşlerim size sesleniyorum. Güneştekin’i sıkı markaja almalısınız. Pişman olmazsınız. Net!


Pazar kaçışı: Sapanca Richmond Nua SPA


Ey İstanbul’lu dostum, ey Ankara’lı kardeşim. Patlayan bombalardan, nereden geleceği belli olmayan saldırılardan, tedirginlikten, endişeli ruh halinden sıkılmadın mı, bunalmadın mı? Sana önerim açık ve net. Sapanca Richmond Nua Wellness SPA Hotel. İ-na-nıl-maz bir kompleks burası. Avrupasından Amerikasına o kadar yer ve otel dolaştım, gerçek anlamda bu huzuru verebilecek çok az otelde konakladım. Niye biliyor musun? Çünkü huzurlu ve dingin Sapanca Gölü’nün tam dibinde. Kaostan kargaşadan uzakta. Ne istiyorsanız elinizin altında. Çalışanları bir harika. Sapanca ‘nın ormanlarını yalayarak gelen rüzgarda huzur buluyorsunuz adeta. Ve pek tabii ki SPA alanı. Tam anlamıyla dört dörtlük. Buhar, sauna ve dinlenme odalarının binbir tanesinde kendinizden geçiyorsunuz, jakuzi havuzlarında hayatın anlamını keşfediyorsunuz, hünerli parmaklarla yapılan masajlarda yeniden doğuyorsunuz. Sapanca Richmond Nua artık olmazsa olmazlarım arasında, söyleyeyim. Bu arada QEPR terapisinin yaratıcı ismi dünyanın en iyi spiritüel terapisti Paul Emery de bu hafta boyunca RichmondNua ‘da olacak. Daha ‘iyi’ bir yaşam için denemeye değer. Kaçırmayın derim zira ben de orada olacağım.


Yeni Navara yollarda


Asfalta vurduğunuzda her araç size belli bir standartta nimetlerinden sunuyor. Nihayetinde yollarımız da, otomobiller de belli bir kalitede artık. Dağda taşta, ovada bayırda direksiyonuna geçme şansı yakalayamadım, test edemedim maalesef ama Nissan’ın efsanesi Yeni Navara görücüye çıktı. İç ve dış dizaynı gayet şık. Pick-up deyince işini layıkıyla yapan L200 bir yanda, iş verimliliğine konfor ve şehirlilik de ekleyen Hilux ve Amarok diğer yanda. Durum böyle olunca Navara ‘nın 2 yıl aradan sonra yollara düşmesi, pick-up dünyasını hareketlendirceği kesin. Pick-up meraklıları elbette bakıp, görüp, test edip ayrımı yapacaktır ama esas olan benim gibi kentli maceraperestleri nasıl tavlayacakları. Beni ilgilendiren bu. Bunu da kıran kırana rekabetin yaşandığı bu sektörde zaman gösterecek. Genel müdür Sinan Özkök ve ekibinin enerjisi PR’larına yansısın bu yeter bence. O yüzden kentli maceracılarla bire birde daha çok buluşmalılar bana kalırsa. Ben Navara’yı gayet sevdim. Tamamdır olmuş o.


Bueno Vista... Son kez


Efsane grubun ilk canlı performanslarını Açık Hava Tiyatrosu’nun en önündeki taş basamaklara oturarak izlemiştim. Türkiye’de inanılmaz bir Bueno Vista rüzgarı vardı o dönem. Bu Kübalı büyüklerimi canlı canlı seyredince dünyamın fazlasıyla değiştiğini hissettim. Ve şimdi ‘Adios - Elveda Turu’ kapsamında yeniden İstanbul’da efsane grup. Bu son olacak diyorlar. VW Arena ‘da onları dinleyeceğim bu akşam. İlk gençlik yıllarıma dönüp, unutmadığım şarkılarına eşlik edeceğim. Sen de gel, çünkü sanırım bir daha gelemeyecekler. Son bir kez canlı canlı görelim ne dersin? Ey Omara bekle beni akşama geliyorum!!