Atatürk gibi düşünmek
Mustafa Kemal; çevresindeki herkesten daha fazlasını bilen, daha fazlasını öngörebilen ve mücadelesi ile ilgili bütün kurgularını kendisi yapabilen sıra dışı bir liderdi. Yaşadığı zamanın, başkaları için en olağanüstü ve çözümü imkânsız gibi gelen sorunlarına rağmen, eşsiz dehası, zihinsel gücü, öngörü yeteneği, analitik ve kavramsal düşünme becerisi, muazzam kararlılığı, müthiş cesareti ve çok becerikli teşkilatçılığı ile en yakınlarının ve ona en güvenenlerin bile imkânsız diye düşündüğü pek çok şeyi, dünya tarihinde eşi görülmemiş hızda ve kısa zaman içerisinde başardı. Başka hiç kimsede görülmemiş üstün nitelikleri ve bunları kullanma becerisi, O’nu çağımızın en büyük lideri yaptı. Yalnızca Türk Milleti için değil, O’nu tanıma, anlama ve değerinin farkına varma şansına erişmiş tüm milletler için yol gösterici, rol model, kurtuluş kararlılığı oldu...
Turgut Özakman’ın dediği gibi; Mustafa Kemal’den önce Vatan padişahın mülküydü, milletin oldu; saltanat hanedanın hakkıydı, millete geçti; halk padişahın kuluydu, vatandaş oldu, ümmetti millet oldu, birey oldu. Bu bir Doğu ülkesi için hayal bile edilemez, emsalsiz, olağanüstü, mucize gibi bir devrimdir. 1921 Anayasası’nın ilk maddesi de; ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’, oldu...
ÖZGÜRLÜK, SORUMLULUK, CESARET
Benim rehberim Atatürk’tür ve bütün sözleri benim için yaşam düsturudur ama çalışma masamda ve kişisel müzemin girişinde bir tek sözü yazılıdır; ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.’ Özgürlük onu korumasını bilenlerin hakkıdır. Tarih boyunca bu gerçek değişmemiştir ve özgür olabilmek bir varoluş meselesidir. Tukidides; ‘Mutluluğun sırrı özgürlüktür. Özgürlüğün sırrı ise cesarettir’, der. Atatürk; ‘Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir’, der ve ekler; ‘Bir ulusta şerefin, onurun, namusun ve insanlığın var olması ve devam etmesi, mutlaka o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla mümkündür.’
Atatürk, özgürlük duygusu gibi sorumluluk duygusunu da yüceltir. ‘Sorumluluk yükü her şeyden, ölümden bile ağırdır’, der.
‘Yaşamda tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı ve mutluluğu için çalışmakta bulunabilir’, der. Yurttaş olmak o yurdun sahibi olmaktır. Yurdun sahibi olan ona sahip çıkandır. Yurttaki her şeyden kendini sorumlu hissedendir, yurdundaki her yanlışı düzeltmeyi üzerine vazife kabul edendir, yurdunu daha güzel bir yurt yapmayı kafasına koyandır yurdun sahibi... Atatürk, aşılması en zorlu engellerle ve en ölümcül tehlikelerle ancak akılla birleşmiş cesaretle başa çıkılabileceğini bilir. Hayatı baştan sona inanılmaz cesaret öyküleriyle doludur. Türkiye Cumhuriyeti varlığını Atatürk’ün dehasına borçlu olduğu kadar korkusuzluğuna da borçludur. ‘Savaşta yağan mermi yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri ürkenlerden daha az ıslatır’, der...
UMUDU YİTİRMEMEK
Atatürk, koşullar ne kadar ağır olursa olsun hiçbir zaman umudunu yitirmez. ‘Umutsuz durum yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiç bir zaman umudumu yitirmedim’, der. ‘Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe direnmek lazımdır’, der... Atatürk her zaman yalındır, gerçekçidir ve yalnızca gerçekleri ister. ‘Birbirimize sürekli gerçeği söyleyeceğiz. Felaket veya mutluluk getirsin, iyi veya kötü olsun daima gerçekten ayrılmayacağız’, der. ‘Gerçekleri söylemekten korkmayınız’, der...
20 yaşında, gönüllü olarak Norveç’te zihinsel engellilerin bakıldığı bir çalışma kampına katılmıştım. Norveççe’-de Atatürk’ün üstün nitelikleri ve olağanüstü başarıları bir deyime dönüşmüş ve halkın diline yerleşmiş. Çözümü çok zor hatta imkansız gibi görünen olaylar ve büyük problemler karşısında, çözümün imkânsız olduğu düşüncesiyle hemen kestirmeden teslim olma eğiliminde olan, ne yapıp edip bir çözüm üretmek için yaratıcılığını, enerjisini, sınırlarını zorlama zahmetine katlanmak istemeyenlere söylenen bir söz olmuş. Norveç’te böyle insanlara; “Hayır yanılıyorsun, bu problemin mutlaka bir çözümü olmalı; biraz da Mustafa Kemal gibi düşün” diyorlar...
Atatürk, yaşamda en doğru yol göstericinin dogmalar ve kısır, kalıp düşünceler değil akıl, mantık ve bilim olduğunu, hayatın nesnel gerçekleri olduğunu çok iyi biliyordu. Atatürk için olayın kendisinden önce olayın arkasındaki nedenler, olayı yaratan sebepler ve kök sorunlar önemlidir. Bunları anlamadan soruları yanıtlamadan, sebep - sonuç ilişkisini kurmadan Atatürk gibi düşünmek mümkün değildir....
ATATÜRK GİBİ DÜŞÜNME ZAMANIDIR
Atatürk; ‘Bütün ümidim gençliktedir’, der. Atatürk’ün bütün bunları yaparken tek güvencesi geleceği emanet ettiği Türk gençliğiydi. Türk gencinin geleceğe sahip çıkması gerektiğini sayısız kereler dile getirmişti. Türk gencini; devrimleri korumak, Cumhuriyeti yaşatmak ve yükseltmekle görevlendirmişti. Nutuk’un sonunda yer verdiği, Gençliğe Hitabe’si ciddiyetle anlaşılmalıdır. Bu konuyu her fırsatta ve büyük bir inançla dile getirmesi sadece bir coşku ve heyecandan değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için tek seçeneği olduğunu öngörmesinden dolayıdır. ‘Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları. Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir’, der.