Muhtarlar hepimizindi. Muhtar emmi... Muhtar amca... Koca Muhtar... Gerçi köyün zengini, ağası, mütegalibesi, mahallenin önde geleni, stokçu, vurguncu, tefecisi muhtara yanaşır, onu adamı yapmaya çalışırdı. Ancak muhtarlar genelde halkın yanında dururdu. Ayrım olmazdı.
Bu kültürü de yıktı.
Muhtarlar ikiye ayrıldı.
Saray alkışçısı!
Külliye muhtarları.
Sessiz ve efendi!
Halkın muhtarları.
Alkışçı Külliye muhtarlarımızı Cumhurbaşkanı özellikle parti grup toplantılarının yapıldığı ve TV’lerin parti liderlerine kamera tuttuğu salı günlerinde toplamayı seçti. AKP’ye yakın muhtarlar Cumhurbaşkanından davet alıyorlar. Külliye’ ye gidiyorlar. Cumhurbaşkanı, hedefine koyduğu kişilere; “kötü söz, yaralayıcı söz, ağır küfür, hakaret...” sıralıyor. Külliye muhtarları alkışlıyor. Sonra yemeğe geçiliyor.

* * *

Yine aynısı oldu.
Muhtarlar çağırıldı.
Cumhurbaşkanı, “İnsan boğazı kırk boğumdur, boğa boğa söyler... Düşünmeden söylenen sözler ocaklar söndürür, nice kalpleri yaralar...” atasözünü hiç aklına getirmeden saydı, sıraladı.
Cahil... Ahlaksız...
Namus fukarası...
Şeref düşkünü...
Pişkin tip... Zavallı...
Serseri mayın...
Teneke gürültüsü...
Yüzüne tükürsem...
Bir avuç lümpen...
Karanlık... Müsvedde...
Külliye muhtarı robot olmuş; bu sözleri sıralayanı yine aynı coşku, heyecan, sevgi gösterisiyle alkışladı.
Yemeğe geçildi.

* * *

Bir hafta önceydi.
Meclis toplandı.
Külliye muhtarları alkış yaptıktan sonra yemeğe geçtikleri Cumhurbaşkanlığı Beştepe Sarayı bütçesi Meclis’te torbaya (torba yasa tasarısına) konuldu. Yüzde 100 artırıldı.
471 milyon TL oldu.
Abdullah Gül Cumhurbaşkanı iken 2014 yılı ödeneği 199.5 milyon TL idi. 2015’te Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca bütçe yüzde 100’e yakın artışla 397 milyon TL’ye çıkartılmıştı. Ancak bu artış da yetmedi. Necdet Sezer döneminde yapılan bütçe artışları Cumhurbaşkanı harcamalarına yetiyor ve hatta arttığı için “Cumhurbaşkanı Necdet Sezer, hepsini harcayamadım kalanını geri alın” diye Maliye Bakanı’na telefon ediyordu. Necdet Sezer’den sonra nasıl oluyorsa Cumhurbaşkanlığı makamı sanki harcama canavarı oldu. Tayyip Erdoğan döneminde 397 milyon TL artış da yetmedi, Külliye bütçesinde bir kez daha artış yapılıp 471 milyon TL’ye çıkartıldı. Meclis’te torbanın ağzı böylece büzüldü.
Külliye muhtarları alkış yaptı.
Sonra yemeğe oturdu.
Yemek parası bütçeden!

* * *

Külliye’nin alkışçı muhtarlarının boğazında hiç düğüm yok.
O yemeği yiyorlar.
Parası hangi fasıldan?
Akıl edip, sormuyorlar.
Ben söyleyeyim: Bütçe’ de “Ağırlama ve Temsil Gideri” faslından. Faturalar Maliye Bakanlığı’na gider, bu fasıllar halktan toplanmış vergilerle ödenir.
2014’te:
186,5 milyon TL.
2015’te:
439.4 milyon TL oldu.
Külliye muhtarları, görüyorsunuz: Ağırlama gideri bir önceki yıla göre yüzde 135 arttı, siz alkışlıyorsunuz.

Jöleli diktatör!


Yiğit Bulut ile ben “Vatan Gazetesinde” ekonomi ağırlıklı yazılar yazardık. Yazılarımızın dokusu, o zaman uyuşurdu. Yolsuzluk, hırsızlık, Türkiye’nin soyulması, ekonomide verimsizlik konularını işlerdik. Yiğit Bulut, sonra döndü, Cumhurbaşkanı’na danışman oldu, “Jöleli adını” ona ben koydum. Bu ad tuttu. Jöleli şimdi diktatör gibi konuşmaya başladı. Kemal Kılıçdaroğlu’na kızıyor, “Devlet İş Bankası’na el koymalı” diye demeç veriyor. Ellerinde hisse senedi bulunduran “para sahipleri” de İş Bankası’na el konulacak korkusuna kapılıp satışa geçiyorlar. Bankanın hisseleri bir günde yüzde 4’e yakın değer yitiriyor. Bir bankaya, bir defosu varsa, kanunlar gereği el konulur, bir kişinin dediğiyle değil. Demek ki, piyasalar “Jölelinin diktatörlüğünü” satın alıyor ve Türkiye’nin diktatörlükle yönetildiğini kabul ediyorlar. Türkiye’nin riski artıyor, daha yüksek faizle yeni dış borç parası bulmak zorunda kalıyor.