Uzunca yıllar sabırla bekledi, umudunu yitirmedi. Yazıyor, TV’lere çıkıp konuşuyordu. Kuşku duymuyordu. Akıp giden zamanın “benim için yas ve utanç günleri” diyeceği bir sonucu getireceğini hiç mi hiç beklemiyordu.
Toplumu ayırmışlardı.
Bizden olanlar.
Bizden olmayanlar.
Ödüllendiriyor.
Korkutuyorlardı.
Yapılanma başlamıştı: Bizden dediklerini devlet kadrolarına yerleştiriyor, bizden değil dediklerini, güç kullanarak korkutuyorlardı. Yargıyı da ele geçiriyor; generalleri ben hapse koydurdum diye böbürlenip, kibirlenerek kendine oy verenleri yandaş tutmaya devam ediyordu.
Gazeteci tehdit ediyor.
Kadın yazara küfrediyor.
Güçleri birleştiriyor.
Tek elde topluyordu.
Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, uzunca bir süre (10 yıl-11 yıl-12 yıl) bu olanları gördü, izledi. Zaman zaman onların yanında da durdu. Ve sonunda o da dayanamadı “tabutçu” ilan etti.

*  *  *

Tabutçu!
Adaleti de öldürdü.
Tabuta koydu.
Son çiviyi çakıyor.
Sami Selçuk şöyle dedi:
“Elli yıldan bu yana yargıya bu denli el atıldığı bir dönemi yaşamadık.
Çok yazık.
Ve çok acı.
Bugünler eski bir yargıç olarak benim için yas ve utanç günleridir. Ülkem. Ülkemdeki hukuk fakülteleri, hukukçular, özellikle de TBMM’deki hukukçular ve öğrencilerim adına bu denli utandığımı hiç mi hiç anımsamıyorum. İmdat çığlıklarımı duyup değerlendirenler de ortalıkta yok. Çoğunluk iktidarı, yargının ve onun bağımsızlığının tabutunu hazırlamış bulunuyor.
Umutsuzum.
Yasama organı (Meclis) dilerim hastalığa çare bulur. Tabuta son çiviyi çaktırmaz.”

*  *  *

Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, ilk günden beri niyetin; adaleti de tabuta koymak ve son çiviyi çakmak olduğunu hep söylüyordu. Ülkemizin önde gelen pek çok iyi hukuk adamı; Vural Savaş, Abdurrahman Yalçınkaya, Erdoğan Teziç, Yekta Güngör Özden de “Uyanın... Uyanın... Uyanın...” diyerek uyarıyordu. Sami Selçuk bu kadarını beklemiyordu: Tayyip Erdoğan’ın Yargıtay Başkanı’nı, Danıştay Başkanı’nı da susturacak, ”yargıyı sıfırlayacak” ve hakimi hakim olmaktan, savcıyı savcı olmaktan, avukatı avukat olmaktan çıkartacak bir kalkışma yapacağını ummuyordu.
Şimdi o da acıyla bağırıyor:
Uyanın! Uyanın! Uyanın!

*  *  *

İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, “Hakimlerimize ve savcılarımıza sesleniyorum. Anayasaya göre Türk Milleti adına karar vermekte, onun adaletini temsil etmektesiniz. Hiçbir yere bağlı, bağımlı olamazsınız. Hiç kimseden emir alamaz, hiçbir baskıya boyun eğemezsiniz” diye çağrı yapıyor. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da; “Türkiye’de ilk kez Yargıtay ve Danıştay hakimleri kanunla azlediliyor. Yargıda ne cemaatçi ne
reisçi bir yapılanma istemiyoruz” diyor.
Hukukçular için
Utanç günleri.
Ülkemiz için yıkım.
Tabutçu!
Adaleti tabuta koydu.
Son çiviyi çakıyor.

Yaşar Nuri Hoca!


Kendi konusunun en iyi uzmanı oldu. Ömrü boyunca “din bezirganlarına karşı” savaştı. Hep anlattı: “Allah’ı, Kitabı, Peygamberi, ‘insanların inancını esir almak ve hayatlarını kontrol etmek için kullanan’ din bezirganları var. Bunlar, Allah adına insanları aldatan şarlatanlardır. Dini; çıkar, baskı, koltuk, egemenlik aracı haline getirdiler. Türkiye’yi kemiren ihanet budur. Bunlar, dinin temel amacı olan yüksek ahlaktan en az nasibini alanlardır. İslam peygamberinin elbisesini, sakalını din yaparlar ama ahlakını örnek almazlar, onlara inanmayın.” Yaşar Nuri Öztürk Hoca’nın çok seveni vardı. Hayata pencerelerini erken kapattı.