Yıldıray Oğur, Yasemin Çongar ve Ahmet Altan: Taraf’ın kuruluşu gizemini koruyor. Yıldıray Oğur, Yasemin Çongar ve Ahmet Altan: Taraf’ın kuruluşu gizemini koruyor.


Bakıyorum etrafıma, ilke adına Ahmet Altan’a mağdur etiketi vurup destek verenler hıncını çoluk çocuktan çıkarıyor. Geçenlerde Yıldıray Oğur’un İlhan Cihaner tutuklandığında attığı mide bulandırıcı bir tweet geldi gündeme; yargılandığında mahkeme kapısında tek başına çekilen bir fotoğrafından sonra “Bak işte böyle tek başına kalırsın” diye dalga geçildi. Tabii ki Beyaz Türklerin yegane infial ve ifade alanı sosyal medyada kopan bir gürültüden bahsediyorum.
Yıldıray Oğur kim? Hiç kimse. Tam da bu yüzden üzerinde tepinmeye elverişli. Tıpkı ablaları ve ağabeyleri tarafından cahilliği ve bu cehaletten kolayca gaza gelen yapısıyla kullanılıp bir köşeye atılan, şimdi hapiste çürütülen ve hiç kimsenin adını dahi anmadığı Mehmet Baransu gibi.
Bunlar, televizyona çıkan manikürcü kız ve minibüsçü oğlan falan, kolay hedefler. Üzerinde durmaya bile değmez. Oysa ortada ciddi bir sistem sorunu, yıllarca estirilen bir terör ve bu terörün elebaşları var. Bu sistemi kim kurdu, kimler besledi, kimler büyümesine yardımcı oldu? Çoluk çocukla uğraşarak bu soruların yanıtlarını bilmemiz imkansız.
Yıldıray Oğur ve Mehmet Baransu kendi kendilerine gazete çıkarsaydı bunu kim okuyacaktı, kimin umurunda olacaktı?
Ahmet Altan’ın adının ağırlığıyla, Murat Belge gibi isimlerin kadroda yer almasıyla Taraf diye bir gazete çıktı. Hemen hemen bütün manşetleri yanlış çıktığı gibi tamamı FETÖ’nün yönlendirmesiyle yapılmış, bütün yayın çizgisi buna göre programlanmış, nasıl finanse edildiği hâlâ gizemini koruyan bir propaganda bülteni oluşturuldu.
Ortaya çıkan ürün bir gazete değil, FETÖ’nün kirli planlarına meşruiyet katan, terör örgütünün eylemlerine zemin hazırlayan, kamuoyunu manipüle eden bir araçtı. Sahte belgeleri hazırlayan örgüt üyeleri, FETÖ kontrolündeki polis ve savcılar kadar Ergenekon-Balyoz-OdaTV gibi davalarda medyanın da eşit rolü vardı. Taraf bu kirli örgütün bir uzantısı, operasyonun önemli bir aracıydı. Gizemli bavullarla FETÖ’nün servis ettiği yalan belgeler bir yana, FETÖ’cü polisler açık açık, kendi adlarıyla Taraf’ta yazar yapıldı. Bağlantı bu kadar aşikardı. “Kurucu Genel Yayın Yönetmeni” Ahmet Altan’ın yanıtlaması gereken çok soru var.
Hâlâ bu gazetenin kuruluş sürecinin sırlarına hakim değiliz. Oysa pek çok soru burada yatıyor.
Hatırladığım kadarıyla daha 90’ların ortasında Ahmet Altan artık siyaset yazmayacağını, kendisini kadın memesi yazılarına adayacağını beyan etmiş, Göztepe’deki evine çekilip romancılığa ağırlık vermişti. Gayet de iyi satıyordu romanları; elini taşın altına koymasını gerektirecek hiçbir gerekçesi yoktu.
Ne oldu da rahatını bozup Taraf macerasına atıldı? Orhan Pamuk’un Nobel almasını kıskanan o şişkin egonun kendisine alternatif uluslararası gelecek çizme planı mıydı sadece? Bu kadar basit olamaz.
Gönül birliği ettiği Yasemin Çongar’a ise geleceğin yayın yönetmeni olarak bakılıyor, yıllardır Washington DC’de ‘bir bilen’ olarak çalışıyordu. Onun da hali vakti yerindeydi, Milliyet ve CNN Türk, bir dediğini iki etmiyordu. Hangi garantilerle Türkiye’ye geldi, neden rahatını bozdu? Hiç açıklamadı.
Adını hiç kimsenin bilmediği bir kitapçı olan Alkım Yayınevi nasıl Ahmet Altan’ı astronomik ücrete transfer edecek, İstanbul’un merkezlerine yayılacak, epey masraflı olan gazete çıkarma işine girecek kadar büyüdü? Başar Arslan’ın kimden talimat aldığını ya da kârlı bir yatırım olmayan gazete işine hangi garantilerle girdiğini hiç öğrenemedik.
Bir FETÖ’nün kandırdığı zavallılar var. Zamanında büyük medyadan işe yaramadıkları, pek parlak olmadıkları için tasfiye edilmiş ve ancak Zaman gibi paçavralarda adam yerine konmuş, kendilerine ancak buralarda yer bulmuş düşük isimler var. Şahin Alpay bunlardan biri...
Ama bir de bilerek, isteyerek, yalanları, servis edileni hiç sorgulamadan basan, terör örgütünün boyunduruğuna gönüllü olarak girmiş, kandırılmadan, bile bile hizmet etmiş gönüllü elemanlar.
Taraf’ın o unutulmaz manşetinde dediği gibi: Gazetecilikten tutuklanmadılar.
Taraf’ı sadece bir gazete, Ahmet Altan’ın tutuklanmasını da bir aydının susturulması olarak okumak kendi zekamıza ve Türkiye’de düşünce tarihinin namusuna hakaret.
Hasan Cemal’le Cengiz Çandar
televizyon ekranlarında Taraf’ı yere göğe sığdıramıyordu. Şimdi de mağdur korosunun başını çekerek çıkardıkları gürültüyle asıl gerçeğin ortaya çıkmasını engellemeye yarıyorlar.
Liberal koro, mağduriyet masallarıyla konuyu kapatmaya çalışıyor.

Mehmet Ali Yalçındağ Aydın Doğan’ın büyük kızı Arzuhan’la evli. Mehmet Ali Yalçındağ Aydın Doğan’ın büyük kızı Arzuhan’la evli.


Medyada taht kavgası

Kim bu “Alo Damat” 

Aydın Doğan bir keresinde bana medyada kalma gerekçesini, kızlarının büyüyünce başka bir iş yapmak istememesi olarak anlatmıştı. Doğan’ın dört kızı var, dördü de grubun medya işlerinde yer alıyor. Kızların eğitimlerini tamamlayıp birer profesyonel olarak grupta işe başlamasından önce ise grupta ipler damadın, bugünlerde adını herkesin bildiği Mehmet Ali Yalçındağ’ın kontörlündeydi.
Yalçındağ’ın medya alanında bir birikimi, eğitimi yok. Aydın Doğan’ın en büyük kızı Arzuhan’la evlenmeden önce et işindeydi. Grupta medya işinin başına gelmesinin nedeni Doğan’ın ataerkil yapısı.
Kızlar yurtdışından dönünce yavaş yavaş Yalçındağ’a da yol göründü.
En son Trump Tower’da daire satmaya kadar azalmıştı etkinliği. Bir ara Yandex’i tanıtmak için çeşitli medya yöneticilerinden randevu istemişti. Koskoca Yalçındağ şimdi Sky Türk genel müdüründen randevu talep ediyor, diye gülmeden edememiştik tabii ki.
Klişe bir aile içi kardeş-damat çekişmesinden öte değil aslında Doğan’daki iktidar oyunu. Yalçındağ sadece erkek olduğundan getirildiği görevlerden bir süre sonra gönderildi.
Doğan’ın kızları medyayla ilgili. Kimileri başarılı oldu, kimileri ise başarısız. Vuslat Doğan Sabancı en başarılıları olduğu için bunca sene en değerli marka Hürriyet’in başında kaldı. Gazeteye yeni bir vizyon getirmeye, dijital çağa ayak uydurmaya, marketteki konumunu sağlam tutmaya çalıştı. Her ne kadar bunları yanlış insanlarla yapmaya çalışsa da kendine ait bir vizyonu var.
Mehmet Ali Yalçındağ ise bu alandaki eksikliğini kendini geliştirerek değil, iktidara yamanarak sağladı. Birkaç sene önce durup dururken Erdoğan’a bağlılığını belirten söyleşiler verdi mesela. 17-25 Aralık sürecinde sızdırılan Gülen kasetlerinde FETÖ’nün bir türlü damadı ikna edemediği, damadın Erdoğan’cı olduğu bilgisi işine geldi. Aynı kasetlerde Vuslat Doğan Sabancı’nın eşi diğer damat Ali Sabancı’nın Gülen okullarını gezmesi, maddi yardımı da Pennsylvania’ya bildiriliyordu.
Hilton’da anlaşmazlığa düşüp aynı günlerde Deniz Feneri haberini yapıp Erdoğan’a arayı bozduğundan beri de Hürriyet’in asıl ihtiyacı olan vizyon değil, Erdoğan’la arayı düzeltmekti zaten.
Mehmet Ali Yalçındağ’ın grubun başına ikinci kez gelişi böyle gerçekleşti. İkinci kez gidişi de kendi kazdığı kuyuya düşerek oldu...
Siber güvenlik şirketi kurup kendi e-mail’lerini (ya da iddia ettiği gibi bilgisayarındaki günlükleri) koruyamayacak kadar aciz Yalçındağ’ın yazışmalarından anlıyoruz ki Hürriyet’te (ve Doğan Ailesi’nde) ciddi bir iktidar savaşı var. Bu e-mail’lerde en çok dikkatimi çeken bu: Ailenin damadı baldızını Erdoğan üzerinden ekarte etmeye, Hürriyet’i ele geçirmeye çalışıyor. Aynı şekilde anladığımız da her ne kadar grubun başına gelse, Abdülkadir Selvi gibi transferler yapsa da Hürriyet’e tam anlamıyla nüfuz edemediği. Vuslat Doğan Sabancı hâlâ Hürriyet’i ablasından ve eniştesinden koruyor, ama Yalçındağlar yıllardır göz diktikleri grubun en kıymetli markasını hâlâ istiyorlar. Şimdilik damat ekarte oldu, kızlar savaşı kazandı gibi görünüyor. Yalçındağ’ın istifasını bu şekilde yorumlamak mümkün.
Yalçındağ’ın utandığı için mi istifa ettiğini düşünüyorsunuz? Türk medyasında böyle bir duygu olsa Alo Fatih hala Habertürk’te görevde olmazdı. Kızlar ayaklanmamış olsa, Yalçındağ da tüm pişkinliğiyle göreve devam ederdi. Nitekim ilk yaptığı saçma açıklamalardan bunu anlamak mümkündü.
Aile ilişkilerinin içine bir kere ‘şüphe’ düştü artık. Üstelik bu sefer şüphe belgelendi. Doğan Grubu’ndan gitti Yalçındağ ama Doğan Ailesi’nde kalacak mı?

ABD basınının en etkili yayın yönetmen-lerinden David Remnick. ABD basınının en etkili yayın yönetmenlerinden David Remnick.


New York’ta kaçan fırsat

Propaganda savaşı sürüyor

FETÖ’nün darbe girişimini hâlâ dünyaya anlatmakta zorlanıyor Türkiye. Oysa, istihbaratın haber almasından tutun da askerlerin haberleşmesine, darbenin son anda bastırılmasına kadar öyle ayrıntılar var ki... Bunları ne Hande Fırat anlatabilir, ne Mesut Yılmaz...
Bütün bunların usta bir gazeteci tarafından yazılıp dünyaya aktarılması gerekiyor.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, THY’nin Skylife dergisine darbe gecesini yazmış. Ayrıca THY uçaklarında da İngilizce fotoğraflı 15 Temmuz albümü dağıtılıyor. Ama bu yayınların erişimi sınırlı. Hangimiz bugüne kadar uçak dergisinde ciddi bir şey okuduk, ya da buna tahammülümüz oldu?
Halbuki Erdoğan’ın danışmanları mesela The New Yorker dergisinin yayın yönetmeni David Remnick’le buluşup 15 Temmuz’un polisiye roman tadındaki ayrıntılarını, Fethullahçı terör örgünün kirli planlarını anlatsalar eminim dergi bir yazarını görevlendirip uzun ve ayrıntılı bir darbe dosyayı yayınlardı.
Özellikle The New Yorker diyorum, çünkü Amerikan entelijansiyasının en dikkatle okuduğu yayın organı. Obama’nın da her hafta takip ettiği az sayıda dergiden biri...
Hükümet yurt içinde FETÖ’ye karşı mücadele veriyor, ama yurt dışında bir propaganda savaşı bu. Uyduruk FETÖ’cüler kendilerini New York Times’a mağdur diye pazarlıyor, editörleri kandırıyor, durmaksızın onları aklayan yazılar çıkıyor. Bu bilgi kirliliğine karşı daha ciddi adımlar atılması gerekiyor.
Elif Şafak yıllar önce ABD’de yayıncıların kapısını çalarak, bizzat şahsi ilişkiler kurarak kitaplarını yayımlatmayı başardı. FETÖ’cülerin yöntemi de bu: Bire bir temas, sık sık iletişim halinde olmak. Yıllar içinde kurulan bu ağın ekmeğini yiyorlar şimdi. Türkiye’nin hızla madalyonun diğer yüzünü anlatması ve propaganda savaşında öne geçmesi hayati önem taşıyor.

İletişim: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @orayegin.