Türk savcılarına konuşmayan Reza Zarrab ABD’de de bildiklerini anlatır mı?


Yeteri kadar bölündüğümüz yetmiyormuş gibi Reza Zarrab’ın Amerika’da tutuklanmasının ardından bir de umutlular ve endişeliler olarak ikiye ayrıldı Türkiye. “Ucu bize dokunur mu?” diye korkanlarla umudunu New York’taki bir savcıya bağlayıp Türkiye’de siyasi iklimin değişeceğini düşünen aşırı iyimserler.
Zarrab geçen hafta Miami’den New York’a doğru yola çıktı.
Davanın ne zaman görüleceği belli değil. New York’a ulaşması bir hafta, 10 günü bulacak gibi. Çeşitli hapishanelere transfer edilip sonunda New York’a varacak. Hatta dolambaçlı bir yolla Ohio üzerinden nakli yapılabilir.
Bir kısım, görülecek davadan büyük bir yolsuzluk dosyası çıkacağını, 17-25 Aralık’ın yeniden açılacağını ve kasette sesini duyduğumuz insanların yargılanacağını umut ediyor.
Kasetlerde başrolü oynayanlar, bakanlar ve işadamları da dahil, ciddi ciddi Zarrab’ın anlatacaklarından endişeliler.
17-25 Aralık’ta kimin elinin kimin cebinde olduğunu anlamanın güç olduğu bir orjiye tanıklık ettik. İç içe geçmiş ilişkilerden dolayı her an herkes güme gidebilme korkusu yaşıyor. Türkler için kilit isim Reza Zarrab; her şeyin ortasında onun yer aldığı düşünülüyor.
Amerikalılar içinse Türkiye’deki yolsuzluk iddialarının, kol saatlerinin, tepsilerde giden paraların, Vakko kravatların falan hiç önemi yok. Nitekim Zarrab’ın tutuklanma dilekçesini okursanız neyle itham edildiği de çok net anlaşılıyor.
Ne yazık ki iki kesim de okumuyor. Yandaşlar aslında okusa rahat edecek, “Konu bizle ilgili değil” diye işin içinden çıkacak. Oysa savcı FETÖ’cüymüş gibi saçmalamakla vakit harcıyorlar.
İddianamenin ana odağı İran’a yönelik ambargonun delinmesi olacak. Amerika’nın tek derdi ve ilgilendiği konu bu.
Anlaşılan o ki mahkeme İran’la para trafiğini sorgulayacak, ambargoyu İran’ın nasıl deldiğinin detaylarını öğrenecek. Zarrab gibi onlarca işadamı İran Hükümeti tarafından taşeron olarak kullanılıyor dünyanın çeşitli ülkelerinde, Türkiye sadece bunlardan biri. Kasetler sayesinde bu Türkiye-İran ilişkisi ayyuka çıktı sadece. İran’ın kendisine Zarrab gibi figürler üzerinden iş yapacak ülke bulmasını Amerika asla kabul edemiyor.
İran’la ambargoyu delmek Türk ekonomisine de katkı sağlıyor; hükümet işin uluslararası kısmını görmezden geliyor, zira istikrarlı ekonomi yurtiçinde oy deposu anlamına geliyor. Türk Hükümeti’nin Hürriyet gazetesindeki temsilcisi Verda Özer gibi ‘kaynaklarım’ diyeceğim: Geçenlerde konuştuğum hükümete yakın bir isim “Reza gibi isimler sayesinde kriz Türkiye’yi teğet geçti” dedi. AKP’lilerin gerçekten de inandıkları bu. Uluslararası hukuk belirleyici değil.
Zarrab’ın tutuklanmasıyla beraber ABD’nin eline İran’a karşı büyük bir koz daha geçmiş oldu. Ucu bir süre sonra İran’ın iş yaptığı ülkelere de dokunabilir ama ABD en fazla bu aşamada Türkiye’ye “Bir daha yapmayın” diye resmi ve sert bir uyarıda bulunabilir.
Türkiye’de dağıtılan rüşvet, ihaleler, havuzlar, siyasetle işadamlarının haddinden fazla yakın ilişkileri Reza Zarrab’la ilgili soruşturmanın kapsamında değil.
Şimdilik, mesela Mehmet Cengiz’e iyi haber bu... Twitter muhaliflerine ise başkalarından bir şey beklemektense ellerini taşın altına koymayı öğrenmek için yeni bir fırsat.

Fatih Altaylı şimdi de Galatasaray’ın yıldızları gidecek diye endişeli.


 

Alo Fatih

Yıldız kaydırması


Önceki gün Erol Aksoy’un Instagram hesabında gördüm. Dört yıldızlı Galatasaray logosuyla üç yıldızlı Fenerbahçe logosunu yan yana koymuş, haklı olarak tuttuğu takımdan gururlanıyor.
Aksoy’un koyduğu resmin altına yorum yapanlar arasında fanatik Galatasaraylı Fatih Altaylı da var. “En az bir sene böyle olacak” diye yazmış.
Kendimi tutamayıp yazacaktım, son espriyi Instagram’da harcamamayayım dedim.
Hani olur da Fenerbahçe yeni bir şampiyonluk ekleyip dördüncü yıldıza ulaşırsa...
İki takımın yıldızları eşit olursa...
Fatih Altaylı üzülmesin, en kötü alır bir yıldızı Fener’den Galatasaray’ın logosuna koyar.
Ne olacak, seçim anketinde o partiden bir-iki puan alıp bir başkasına koymaktan tecrübeli zaten.

Çandar 40 yıldır gazeteciliği öğrenmemiş.


 

Cengiz Çandar’ın vedası

40 yıllık meslek ayıbı


Geçenlerde Cengiz Çandar T24 sitesine verdiği bir söyleşide kendince özeleştiri yapıyor. Cumhuriyet’ten Orhan Bursalı’nın deyimiyle özetleyebiliriz: “Toptan bir güruhun önde gelen bir temsilcisinin sefaletini okudum. Ne acıdım, ne üzüldüm, sadece mide bulantısına kapıldım.”
Radikal’in İnternet sitesi kapanınca Hürriyet’te yazdırılmadığı için öfkelenen Çandar böylece 40 yıllık meslek hayatını da bitirmiş. Bana kalırsa büyük bir temizlik oldu, oluyor. Gazetecilik ilkelerine tecavüz edilen ve kötüye kullanılan bir 40 yıl.
Bunun en büyük kanıtı da Hazal Özvarış’ın Balyoz ve Ergenekon davalarıyla ilgili sorduğu şu soru ve Çandar’ın yanıtı:
“Peki, davaya bir şekilde taraf olmuşken “Sonra teknik detaylar işin içine girdi, o benim işim değildi” demeye ne kadar hakkınız var? Gazeteci olarak yapmanız gereken, mide bulantınıza rağmen, belki onun da işaretiyle detayları öğrenmek değil miydi?” diye soruyor Özvarış.
Arkasından ağıt yakılan 40 yıllık gazeteci Cengiz Çandar ne yanıt veriyor dersiniz?
“Gazetecilik, o meslek alanına giren her konunun ayrıntısıyla ilgilenilmesi gereken bir şey değil ki. Buna mecbur biri değilim ki. Benim asıl alanım, uluslararası politika, Orta Doğu vs. gibi konular. (...) Sürecin her teknik ayrıntısıyla ilgilenecek bir konumda ve bilgide değildim. Adliye muhabiri de değildim. O nedenle, mesleki anlamda ve bağlamda, bana yönelik bazı taleplerin bir zemini yok.” Yuh.
Türk basını 40 yıldır en temel gazetecilik ilkesini çiğneyen bir adamı besledi demektir bu. Birinci ağızdan gazeteci olmadığını, gazeteciliği bilmediğini itiraf ediyor Çandar. Neyse ki, 40 yılın sonunda bu ayıba son verildi. Basının kendi kendine ilk günden yapması gereken Cumhurbaşkanı Erdoğan sayesinde oldu; ne diyeyim teşekkürler.

Eski mutlu günlerde Armağan Çağlayan’ın doğum günü hatırası.
Bülent Ersoy ve Ebru Gündeş konuk.


 

Dostluk geride kaldı

Gündeş’e bin tekme


Armağan Çağlayan’ın geleneksel olarak düzenlediği fasıl gecesine katılan Ebru Gündeş ve eşi Reza Zarrab...
Böyle başlıyor Show TV’deki “Pazar Sürprizi”ndeki haber. Gündeş basamaklardan inerken kendilerini bekleyen basının soğukta üşümesine ne kadar üzüldüğünü anlatıyor. Ve o gece neler yaptıklarını.
“Armağan’la adet haline getirdik bunu, dostlarımızda arada bir bir araya geliyoruz.
Çok güzel geceler oluyor böyle. Oturuyoruz, müzik dinliyoruz o kadar.”
Dostlar Armağan Çağlayan’ın doğum günü partisi vesileyle de bir araya gelmişti... Lerzan Mutlu, Metin Arolat, Antalyalı Birol falan bir yana, gecenin onur konuğu da Bülent Ersoy’du.
Ersoy geceye katıldığında
nereye oturtulacağı bir süre mesele oldu. Sonunda en
uygun yer bulundu...
Ebru Gündeş’le Perihan Mağden’in tam arasına yerleşti Ersoy. Evet, magazin düşmanı Perihan Mağden o gece magazinin göbeğindeydi.
Gündeş’in deyimiyle dostlarla geçen güzel bir gecede...
Geçenlerde Perihan Mağden’in uyduruk bir dergide Ebru Gündeş’e yönelik ağır hakaretler içeren yazısını okuyunca ister istemez bu geceleri, dostluğu düşündüm... İnsan düşmeye görsün. Fasıl gecelerinde eller havada eğlence, Bülent Ersoy ve Ebru Gündeş’le masa paylaşmalar hemen geçmişte kalmış. Mağden, huyu olduğu üzere hemen harcayıvermiş “dostunu.”

İletişim: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @orayegin.