Babacan görünümlü patron “Reytingin çok iyi, şirketime kazandırıyorsun, teşekkür ederim!” dedikten sonra konuya girdi:
“Ama haberlerin beni sıkıntıya sokuyor! Dün yine “O”nun adına arayıp uyardılar! Senin üzerlerine çok gittiğini, buna bir çözüm bulmam gerektiğini söylediler!”
“Ne yapmışım, nasıl üzerlerine gitmişim?”
“Son televizyon programında; ‘Bu dava ülkenin kırılma noktasıdır. Zulümle soruşturma arasında ince bir çizgi vardır. Soruşturmada bu çizgi aşılmıştır!’ demişsin. “Ona çok bozulmuş!..”
“Peki öyle değil mi? Siz de bu kanıda değil misiniz? Dava, zulme dönüşmedi mi?”

*  *  *

Patron hemen cevap vermedi. Önündeki kahveden bir yudum aldı. Her tarafı kaşınıyordu!.. Omuzlarını, kollarını, göğsünü durmaksızın kaşıyordu!..
“Halimi görüyorsun!.. Beni iyi dinle!” dedi.
Gözünün içine bakamıyordu, belli ki çok zordaydı.
“Söylediklerin doğru ama, bunları ısrarla anlatmak zorunda mısın? Bu kadar ciddiyet fazla değil mi? İnsanların eğlenmeye de ihtiyaçları var! Biraz da eğlendirsen fena mı olur?”
Ünlü televizyon habercisi, artık yol ayrımına geldiğinin farkındaydı.
“Bu davada herkes suçlu ilan ediliyor. Masum insanlar suçlu olmadıklarını ispat etmek zorunda bırakılıyor. Bizim görevimiz kimseye iftira atmadan gerçekleri gözler önüne sermek, toplumu bilgilendirmek. Bizler, yani işi gücü tıkırında olanlar, rahatımızı kaçıracak her türlü bilgiyi görmezden gelirsek, gelecek kuşaklara kendimizi affettiremeyiz!..”

*  *  *

Patron kararlıydı.
“Ama sonuçta ben iş adamıyım. Haberlerin işlerime zarar veriyor!”
Anlaşılan bıçak kemiğe dayanmış, son söz dudaklarının arasından çıkıvermişti.
“O halde bana müsaade patron!” dedi. “Mesleğimin ilkelerine ihanet etmeye, aynalara tükürmeye niyetim yok!..”
El sıkışıp ayrıldılar.

*  *  *

Okuduğunuz konuşma, 1950’lilerin Amerika’sında gerçekleşti.
Ülkenin büyük televizyon kanallarından CBS’in patronu Paley, şirketine saygın reyting ve para kazandıran, televizyon tarihinin en başarılı habercilerinden Edward (Ed) Murrow’a, üç aşağı beş yukarı bunları söyledi.
Kendisini arayıp Murrow’u işten atmasını isteyen kişi ise; dönemin muktediri, faşist Senatör Joseph (Joe) McCarthy idi.
Komünistlik yaparak hükümeti yıkmaya çalışmakla (!) suçladığı Albert Einstein, Orson Welles, Bertolt Brecht, Charlie Chaplin, Arthur Miller, Paul Robson ve Joseph Losey gibi aydınlar, sanatçılar ve düşünürlerin yer aldığı “hainler (!)” listesine, Edward Murrow’un adı da eklenmişti.
Böylece tetikçilerin Murrow’a da serbest atışları başladı. Kısa sürede uğramadığı iftira, yemediği küfür kalmadı, ülkenin en önde gelen “hain”lerinden biri oldu!..

*  *  *

Faşist McCarthy’nin 200 kişilik azılı hainler listesi sonraları 50’ye indi... Cadı avına dönüşen dava 4 yıl sürdü. Sonuçta listedeki hiçbir kişinin suçluluğu kanıtlanamadı!..
Ama iftiraya uğrayanlar arasında intihar edenler, sefalete sürüklenenler ve Amerika’yı terk etmek zorunda kalanlar oldu.
Örneğin Charlie Chaplin, İsviçre’ye yerleşti.
Aydınlar ve sanatçılar arasından işini gücünü kaybetmemek için “muhbirliği” seçenler de çıktı.
Zira 10 kişiyi ihbar eden “muhbir” hem soruşturmadan kurtuluyor, hem de para içinde yüzüyordu.
En ünlü muhbir ise; yönetmen Elia Kazan’dı.
Kazan “Rıhtımlar Üstünde” gibi çok başarılı filmlere imza atmasına rağmen, cadı avının acısını yaşayan meslektaşlarının lanetinden hiçbir zaman kurtulamadı! Ve bir suçlu gibi öldü!..

*  *  *

Dava bittiğinde Senatör McCarthy tüm inandırıcılığını yitirmiş, üstelik bir yığın pisliği ortaya çıkmıştı. Bir daha seçilemedi. Sokağa çıktığında insanlar suratına tükürürcesine bakıyorlardı!.. Genç sayılabilecek bir yaşta da ölüp gitti.
(21 Temmuz 2013/SÖZCÜ)

*  *  *

Sevgili okurlarım,
Okuduklarınız günümüz Türkiyesini ne kadar andırıyor
değil mi?
Bizde de ortalık iktidar yağcısı aydınlar, sanatçılar, yandaş gazeteciler, müfteri muhbirler, ağızlarını para ve yalan için açan gizli tanıklarla dolu... Ama her türlü baskıya, zulme, yargılamaya ve zindana atma tehditlerine karşın, yurduna, Cumhuriyet’e olan sevdasından ve Atatürk devrimlerinden asla vazgeçmeyen yiğit kadınlarımız, erkeklerimiz var. Atatürk’ün emanetini canları pahasına korumaya ant içmiş mangal yürekli gençlerimiz var...

*  *  *

Televizyon haberciliğinin efsanevi isimlerinden Edward Murrow’a gelince...
Adını hiç duymayanlar bile, Reza Zarrab’ı Amerika’da tutuklatan Savcı Preet Bharara’nın sosyal medya hesabına alıntıladığı bir cümlesinden, onun “efsane” olmayı gerçekten hak ettiğini anladılar.
Şöyle diyordu Murrow:
“Koyunlardan oluşan bir toplum, kurtlardan bir hükümet yaratır!”