Terörü ve şehitlerimizi gerekçe göstererek 23 Nisan kutlamalarını iptal etmekteki asıl amaç ortada:
Bellek kaybı yaratıp, zihinlerden 1923’ü, yani Atatürk’ün laik Cumhuriyetiyle ilgili tüm izleri silmek!..
Böylece kendi Cumhuriyetleri için gereken zemini oluşturmak!..
Hesap bu!..
* * *
Bakın sevgili okurlarım;
Mustafa Kemal bir ilke imza atarak, vatan toprakları emperyalistlerce işgal edilmişken, Yunan ordusu Polatlı önlerine gelmişken ve ülke yabancı kışkırtmasıyla başlayan iç ayaklanmalarla kaynıyorken 1921’de 23 Nisan’ı kutlamıştı.
Hem de Hakimiyet-i Milliye ve Çocuk Bayramı olarak!
Bedenini yurduna siper eden çağının en pırıltılı dehasının, ülkeyi beladan belaya sürükleyen günümüzün çok bilmişleri (!) kadar aklı yok muydu?
Geçiniz efendim, geçiniz!..
* * *
Onlar Atatürk’ten, eserlerinden, emanetlerinden, dehasından ve aydınlanmadan hiç mi hiç hoşlanmıyorlar.
Her fırsatta onun aziz hatırasına saygısızlık yaparak itibarsızlaştıracaklarını ve unutturacaklarını sanıyorlar.
Bu nedenle yalan, yanlış, iftira demeden akıllarına ne gelirse sallıyorlar!..
Ayyaş olduğunu ve bu nedenle siroza yakalanıp hayatını kaybettiğini söylüyorlar!..
* * *
Oysa hakikat topallayarak da olsa hedefine ulaşıyor.
Hatırlayacaksınız, geçenlerde köşemde, parazitoloji ve mikrobiyoloji alanında değerli çalışmaları olan Prof. Dr.Gülendame Saygı’nın Atatürk’ün hastalığı konusunda tarihe ışık tutacak çok önemli açıklamalarını paylaşmıştım. Prof. Saygı araştırmalarına dayanarak Büyük Önder Atatürk’ün karaciğer sirozunun, Osmanlı topraklarını korumak için savaşırken, Kahire’ye yaya olarak yaptığı yolculuk sırasında, yıkandığı sudan kaptığı parazitlerden kaynaklanmış olabileceğini öne sürmüştü. (Meraklısı için 9 Nisan 2016, SÖZCÜ)
Geniş yankı yaratan yazımızın ardından, saygın bilim insanlarından Prof. Saygı’nın görüşlerini doğrulayan mesajlar aldım.
Bunlardan biri de Prof. Özer Ozankaya’dan gelen şu mektuptu:
“Atatürkümüzün hastalığıyla ilgili yazınıza teşekkür ederken, Atatürk’ün manevi kızı rahmetli Sabiha Gökçen ile 1998 yılında yaptığım bir görüşmede Sayın Prof. Dr. Gülendame Saygı’nın değerlendirmesini doğrulayan bir bilgi edindiğimi sizinle paylaşmak isterim.
Eşim Filiz Ozankaya’nın TRT adına yapımcı-yönetmenliğini yaptığı CUMHURİYET ÇINARI belgeseli kapsamında Sayın Sabiha Gökçen ile evinde yaptığımız görüşmeyi bitirdikten sonra, kendisine özel olarak, Atatürk’ün hastalığı üzerine, kendim bir hekim olmadığım halde Sayın Prof. Dr. Saygı’nın da düşündüğü soruyu yönelttim:
“Sayın Gökçen, Atatürk’ün nedensiz burun kanamaları, karın bölgesi kaşıntıları, sirozun tipik belirtileri olmasına karşın Cumhurbaşkanlığı Sağlık Kurulu Başkanı Prof. Dr. Neş’et Ömer ve arkadaşlarının hastalığı bir yılı aşkın süreyle karaciğer yönünden hiç incelememeleri ve böylece sirozun ilerlemesi şaşırtıcı değil mi?”
Rahmetli Sabiha Gökçen Hanımefendi, yüksek erdemliliğinin elverdiği ölçüde şu kısa yanıtı vermekle yetindi: “Sayın Ozankaya, ben Prof. Dr. Neş’et Ömer Bey’e çok kırgınım.”
Atatürk’ün kendisinin de hekimlerine, ısrarla, “Ben size hastalığımın içkiden olmadığını isbat edeceğim!” dediğini biliyoruz.”
* * *
Değerli bilim insanı Prof. Ozankaya’nın da ışık tuttuğu bu gerçekler ortadayken, Büyük Önderimiz Atatürk ve Cumhuriyeti kurduğu aziz silah arkadaşı İsmet İnönü’ye “iki ayyaş” demenin, tarih önünde hiçbir önemi olamaz.
Ama ulusal kahramanlarına bu saygısızlığı yapanlar, dünyanın dört bir tarafında sayıları çığ gibi artan karikatürlere ve hiciv programlarına konu olurlar!
Mustafa Kemal, işgal altındayken bile 23 Nisan’ı kutlamıştı!..
Uğur Dündar
Yayınlanma: