Dün Halk Tv’de “Medya Mahallesi” programının konuğuydum...
Ayşenur Aslan programda 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili çok önemli bir ayrıntıyı paylaştı izleyiciyle; biliyorsunuz Cumhurbaşkanı “darbeyi eniştemden öğrendim” demişti. Yeniçağ Gazetesi’nde Ahmet Takan bunun doğru olmadığını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbe girişimini Ankara’dan telefonla kendisine ulaşan “önemli bir siyasetçiden” öğrendiğini yazdı. Yazısının devamında ise bu kez “bir siyasi lider” tanımlaması yaptı!..
Ayşenur Aslan bu yazıyı paylaştıktan sonra bu defa Sözcü Gazetesi’nde darbeden bir kaç gün sonra çıkan manşeti gösterdi. O zaman 1. Ordu Komutanı olan Ümit Dündar ile Erdoğan’ın telefon konuşmasını vermişti gazete; Dündar “Ankara’ya gitmeyin, İstanbul’a gelin, ben sizi korurum” diyor, Erdoğan “size nasıl güveneyim” diye sorunca Dündar “beni Bahçeli’ye sorun” yanıtını veriyordu!.. Parçalar bir araya getirildiğinde o siyasi liderin Devlet Bahçeli olduğu anlaşılıyordu!..
Son bir not daha verelim; Ahmet Takan, 7 Haziran seçimlerinden sonra Bahçeli ile Erdoğan’ın gizli bir toplantı yaptığını yazan gazeteciydi...
Bu durumda bizim yıllardır yazdığımız “AKP ne zaman dara düşse Bahçeli kurtarıcı rolünü aksatmadan üstleniyor. Bunlar sanki gizli ortak!” iddiası ete kemiğe bürünmüş oluyordu!. Bu düşünceyle programda şöyle dedim:
-Bu şartlarda MHP’nin varoluş nedeni ortadan kalkmıştır!..
Bu yorumum üzerine onaylayan, karşı çıkan pek çok mesaj aldım
-O zaman gelin, Milliyetçi Hareketin yaklaşık 50 yıllık serüvenine bakalım...

Komünizme karşı “misyon” partisi!..

MHP bir misyon partisiydi...
Demokrat Parti’nin Türkiye’yi NATO’ya sokması ile birlikte Sovyetler Birliği ve dolayısıyla komünizm en büyük düşman olarak bellenmiş, halka da böyle belletilmişti... NATO’nun en doğu ucunda yer alan Türkiye’de soğuk savaş dönemi boyunca halka hep “Komünizm öcüsü” anlatıldı... Öyle ki, Celal Bayar’ın o meşhur sözleri yıllarca dilden düşmedi:
-Bu kış komünizm gelebilir!..
1961 Anayasası sonrası yaratılan özgürlük ortamı, sosyalizm sözcüğünün özellikle gençlik içinde seslendirilmeye başlanması başta ABD, belirli kesimlerde büyük rahatsızlık yarattı; yeni önlemler alınmalı, yeni bir şeyler yapılmalıydı...
27 Mayıs ihtilalinin “kudretli albayı” Alpaslan Türkeş ve arkadaşları işte bu karmaşık ortam sürerken Osman Bölükbaşı’nın kurduğu ancak 1962’de istifa ettiği Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne 1965’de katıldılar. Aynı yıl Türkeş genel başkan seçildi. CKMP, 1969’da adını değiştirerek Milliyetçi Hareket Partisi adını aldı. Partinin ideolojisi “Milliyetçi-Türkçü-Turancı” parti amblemi ise “Üç Hilal” olarak kararlaştırıldı. Gençlik kolları için de “Hilal içinde kurt” amblemi benimsendi...
Ancak asıl büyük değişim, partinin simge ismi Nihal Atsız ve arkadaşlarının dışlanması, İslamcı çizgiye kayılması, Türkçülüğün terkedilerek milliyetçilikte karar kılınmasıydı. Atsız kongrede kaybettikten sonra gazetecilere şu açıklamayı yapmıştı:
-MHP’de Allah, Tanrı’yı kovdu!..
Kongrenin ardından parti yeni duruma göre yeniden dizayn edildi. Yeni ideolojiye uygun yeni sloganlar üretildi. En ünlüsü Türk-İslam sentezini anlatan “Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman” sloganıydı!..
MHP 70’lerde fırtına gibi esti; Bozkurtluktan “komandoya” dönüşen partili gençler sokağa indi... 12 Mart Muhtırası’ndan sonra güvenlik güçlerine “yardım etmekle” övünen bu gençler 70’lerin ortasından itibaren “tek başlarına” hareket etmeye başladılar. Misyon basitti:
-Komünistleri görüldüğü yerde ezmek!..
Öyle de oldu; CHP’liler, gençler, üniversiteliler, etek giyen kızlar zaten potansiyel komünistti... O 5 yıllık dönemde 5 bin 500 insan can verdi, bir çok suikast yaşandı ve sonunda 12 Eylül karşı devrimi kılıcını vurdu!.. İlginçtir, yıllardır ülkenin her yerinde kan gövdeyi götürüyordu...
-13 Eylül’de ise olaylar bıçak gibi kesilivermişti!..

Misyonunu yitiren parti

Son kullanma tarihi dolan partinin lider kadrosunun çoğu hapse tıkılmıştı.
Öyle ki, MHP’nin önde gelen isimlerinden Agah Oktay Güner, tarihe mal olacak şu sözleri söyleyecekti:
-Fikirlerimiz iktidarda, biz hapisteyiz!..
Artık bitti, belini doğrultamaz denilen parti, PKK terörünün doğmasıyla birlikte yeniden yükselişe geçti. MHP’nin “yeni misyonu” ona TBMM’de temsil edilme fırsatını da verecekti.
2002 seçimlerinde Meclis dışında kalan MHP, 2007’de AKP politikalarına öfkelenen, terörün hortlamasına içerleyen halkın belli kesimlerinin oylarıyla barajı geçti. “Çözüm süreci” denilen yıllarda da gücünü koruyabilen MHP son yoklamalarda yüzde 10 barajının kenarlarında dolaşıyor...
-Peki neden?..
Çünkü MHP misyonunu yitirdi!.. Teröre karşı dikilen parti imajını kaybetti!.. bu misyon ve imajı saray ve İktidar partisi üstlendi. 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra “şahin milliyetçi” söyleme sarılan saray, teröre karşı ordunun elini serbest bırakarak ve bunu ilan da ederek MHP’nin tüm söylemlerini sahiplendi!.. Bu süreç içinde MHP yönetimi, başta Bahçeli olmak üzere yalnızca Erdoğan ve AKP’ye “dayanak” olmanın dışında hiç bir şey yapmadı...
Partinin ayağa kalkmasını sağlayabilecek “muhalif hareket” ise bilinen taktiklerle oyalandıktan sonra nötralize edildi. Zaten darbe girişiminden sonra da konu rafa kaldırıldı ve adeta yaşanmamış gibi yapıldı!.. İşte bu nedenle, bu şartlar altında MHP’nin barajı geçmesi de mucize olur...
-MHP misyonunu AKP’ye kaptırmış ve varoluş nedenini yitirmiştir!..