Türkiye ve ABD bugünlerde iki farklı dava üzerinde karşı karşıya;
FETÖ ve Zarrab davaları.
Özellikle Zarrab davasını, hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hem de AKP’liler bugünlerde iyiden iyiye gündemde tutma eğilimindeler.
Son olarak, Fetullah Gülen’in iadesi için ABD’ye giden Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Zarrab konusunu Amerikalı meslektaşı ile görüştü; ABD Adalet Bakanı’na, “Reza Zarrab davası siyasidir” dedi.
Ancak ilginçtir;
Zarrab’ı bu kadar koruyan AKP, aynı zamanda, finansmanını bizzat Zarrab’ın sağladığı iddia edilen silahlı güçlerle uğraşıyor.
Özetleyelim;
ABD’de Reza Zarrab aleyhine açılan ve devam eden davada en büyük suçlama, Zarrab’ın uluslararası ticari dolandırıcılık yapıp, bankaları kandırıp, İran Devrim Muhafızları’na finansal destek sağlaması.
Peki bu İran Devrim Muhafızları kim?
Şu anda Türkiye’nin Irak’ta en çok karşı çıktığı silahlı grup olan Haşd-i Şabi’nin finansörü, eğiticisi, destekçisi, her şeyi. Haşd-i Şabi’nin ana omurgasını, İran Devrim Muhafızları’nın bizzat eğittiği milisler oluşturuyor.
Bakın daha 15 gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Musul operasyonu konusunda ne demişti;
“30 bin kişiyle Haşd-i Şabi gelecek diyorlar, geleceği varsa göreceği de var. Musul’da 2 milyon Sünni var...”
Bunları alt alta toplarsak durum şu;
AKP’nin koruduğu Zarrab, AKP’nin karşı çıktığı Şii silahlı gruplara para sağlamakla suçlanıyor...
ABD Zarrab’ı, Şii silahlı gruplara destek sağlamaktan yargılıyor; AKP’li Adalet Bakanı ABD’ye kadar gidip, “Bu dava siyasidir. Salıverin bu adamı” diyor...
İşin içine para girince, dostlar düşman, düşmanlar dost oluveriyor.

Ortadoğu’da İran atakta...


AKP hükümeti, nedendir bilinmez, ABD’deki Zarrab davasıyla filan uğraşa dursun;
İran Ortadoğu’da etki alanını giderek genişletiyor.
Son örnek, Lübnan’da yaşandı. Lübnan’da, İran’ın en büyük müttefiki olan Hizbullah’ın desteklediği aday cumhurbaşkanı seçildi.
Ülkede cumhurbaşkanlığı krizi iki yıldır sürüyordu. Sonunda Hizbullah’ın dediği oldu ve Mişer Aun, 1 Kasım itibarıyla resmen cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.
Ortadoğu’daki güç dengesinin değişmesi açısından Lübnan çok iyi bir örnek;
Çünkü Lübnan’da benzer bir cumhurbaşkanlığı krizi 2008’de de yaşanmıştı. Ve o zaman devreye giren ülke İran değil, Türkiye idi. Lübnan’da o dönemdeki kriz, Türkiye’nin etkin şekilde devreye girmesi ile çözülmüş, Hristiyan Maruni olan Mişel Süleyman Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Lübnan’daki bu örneğe, Tahran yönetiminin Suriye ve Irak’ta, desteklediği Şii milis grupları ile giderek alan hakimiyetini arttırmasını;
Musul’da Türkiye ve Suudi Arabistan’ın karşı çıkmasına rağmen, Şii Haşd-i Şabi milislerinin IŞİD karşıtı operasyonda etkin rol oynamasını;
Başta Halep olmak üzere, Suriye’deki çatışma bölgelerinin tümünde her taşın altından  İran Devrim Muhafızları Küdüs Güçleri’nin komutanı Kasım Süleymani’nin çıkmaya başlamasını;
Yemen’de, İran tarafından desteklenen isyancı grupların, Yemen hükümeti yanında bizzat savaşa giren Suudi ordusuna kök söktürmesini de ekleyin.
Bir zamanlar “Ortadoğu’da Türkiye’den habersiz yaprak kımıldamayacak” diyen AKP hükümeti, görüntüde yine esiyor, yine gürlüyor.
Ama bölgede etkinlik haritası çizilirken, Ankara’dan gelen esip gürlemeler, gök kubbede, pek de hoş olmayan bir seda bırakmaktan öte geçmiyor...

Sisi, İİT Genel Sekreteri’ni yedi...


Ortadoğu’da sadece savaş, çatışma, göç yok;
Bir de liderlerin müthiş kibri ve egosu var;
Mısır’ın darbeyle gelen Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi, geçen hafta tüm İslam aleminin gündemindeydi.
Sisi, sadece kendisi hakkında yaptığı bir şaka nedeniyle, Ekmeleddin İhsanoğlu’ndan İİT Genel Sekreterliği görevini devralan İyad Medeni’yi, istifa ettirdi.
Suudi Genel Sekreter’in istifa süreci, Sisi’nin yaptığı ve İslam aleminde alay konusu olan bir konuşma ile başladı. Sisi, fakirlikten şikayet eden Mısırlılara “Ailem zengin olmasına rağmen, on yıl boyunca buzdolabımda sudan başka bir şey olmadı. Hiç de şikayet etmedim” dedi.
Medeni ise, Sisi’nin bu sözü konusunda şaka yapmaya kalkınca, işinden oldu; Tunus’taki bir İTT toplantısında, Tunus’un soyadı el Sibsi olan Cumhurbaşkanı’nın adını “El Sisi” olarak telaffuz eden İyad Medeni, hatasını düzeltirken önce özür diledi, ardından da havayı yumuşatmak için “sizin buzdolabınızda sudan daha fazla şey olduğuna eminim” şakasını yapıverdi.
Tabi Mısırlılar bu şakaya ateş püskürdü. İyad Medeni önce özür diledi. Ancak bu da yetmemiş olacak ki, “Sağlık nedenleriyle” istifa ediverdi.
Sisi’nin fendi, İİT’nin Suudi Genel Sekreteri’ni yendi...

ANKARA FISILTISI

AKP’de idam sancısı


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım idam cezasının geri getirilmesini sürekli gündemde tutuyorlar.
Ancak AKP’nin TBMM grubunda, onlar gibi düşünmeyenler de var.
O kadar ki, çok uzun süre Erdoğan’a yakın çalışmış isimler arasında bile, idam cezasının geri getirilmesini yanlış bulanlar var.
AKP grubunda, partinin 2002 yılında yola “reform partisi” olarak çıktığını, oysa idam tartışmaları ile ortaya çıkan imajın, “Türkiye’yi geri götüren parti” haline geldiğine ilişkin sesler duyuluyor.
Sadece idam cezası değil; Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan operasyonun da, HDP’li vekillerin tutuklanmasının da “yanlış” ya da “zamansız” olduğunu, kapalı kapılar ardında dile getiren vekiller var AKP grubunda.
Ankara kulislerinde dolaşan fısıltılara göre, çokça dile getirilen, binlerce hakim, savcı, subay, öğretmenin tutuklanıp, işten atıldığı FETÖ operasyonlarının “neden siyasete hiç bulaşmadığı” sorusu da AKP’deki “çatlak seslerle” yakından bağlantılı.
Ankara’ya kasım ayıyla birlikte çökmeye başlayan puslu havanın, TBMM’de kullanılacak oyları da etkilediği konuşuluyor kulislerde...