Dış politikada ‘pembe’ çizgiler


AKP hükümetinin dış politikasını tek cümle ile özetlemek gerekirse şu söylenebilir:
“Kırmızı çizgiler manzumesi...”
“Büyük ülke Türkiye” diye çıkılan yolda, hemen her kavşakta AKP kendisine dış politikada bir “kırmızı çizgi” buldu. Sonra da gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gerekse AKP Başbakanları, bu “kırmızı çizgileri” miting meydanlarında sürekli tekrarladı.
Peki nedir bu AKP’nin “Kırmızı çizgileri”? Hâlâ “kan kırmızı” duruyorlar mı, yoksa renkleri atmaya başladı mı?
İşte o “manzumenin” geldiği nokta:
* Suriye’de ilk “kırmızı çizgi” Esad’ın gitmesi olarak açıklandı. Esad yerli yerinde duruyor. Miting meydanlarında “Kardeşim Esad”dan, “Katil Eset” çizgisine yuvarlanan Erdoğan ve AKP’liler ise şimdilerde açıkca “Suriye’de Esad’lı bir geçiş döneminden” bahseder oldular.
* Suriye konusundaki bir başka “kırmızı çizgi”, yine AKP’lilerin deyimiyle, bu ülkede Türkiye’den habersiz “kuş bile uçmayacak olması” idi. Rusya’yla yaşanan uçak krizinin ardından Türk uçakları Suriye hava sahasında uçamaz oldu.
* Suriye’de ikinci “kırmızı çizgi”, Menbiç cebi olarak bahsedilen Türkiye-Suriye sınırındaki 98 kilometrelik bölüme ilişkindi. Gerek Erdoğan, gerekse AKP’liler her iki tarafı Suriyeli Kürtler’in kontrolünde olan Menbiç cebine, YPG-PYD’nin girmesinin “kırmızı çizgi” olduğunu defalarca söylediler. Ancak AKP’nin dış politikadaki “özgül ağırlığı” bu kırmızı çizginin de yerle bir olmasını sağladı. ABD öncülüğünde geçen hafta başlatılan operasyonda ana aktör Erdoğan ve AKP’nin “terör örgütü” dediği YPG... YPG üyeleri durmadan, Türkiye’nin “kırmızı çizgisi” olan Fırat nehrinden batıya teknelerle nasıl geçip, Menbiç’e ulaştıklarına ilişkin fotoğraflar yayınlıyorlar. Daha önce “Tek bir YPG savaşçısı Fırat’ın batısına geçemez” diyen Erdoğan ise çaresizce “Aslında Menbiç’e giren güçlerin sadece beşte biri YPG’li” gibi açıklamalar yapmaya başladı.
* Rusya ile yaşanan uçak krizi sonrasında AKP’li Başbakan çıkıp “Emri ben verdim” dedi, Erdoğan angajman kurallarına atıf yaptı, “Bugün olsa, yine yaparız” dedi. Ancak Moskova krizi büyütünce, angajman kuralları konusundaki “kırmızı çizgi” de netliğini yitirdi. Erdoğan, “Bir pilotun hatasıyla Türkiye gözden çıkarılmasın” dedi, Saray “Rus pilotun hatasını kast ettiğini” açıkladı. Rusya, özür dilenmesini istiyor; AKP de “Özür dilerim” demeden, özür dilemenin yollarını arıyor. “Mavi Marmara sonrasında İsrail özür diledi, biz de Rusya’dan pilot için özür dilesek ne olur” demeleri yakın...
* Televizyonlarda canlı yayınlarda Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in başına gelenlere bol bol ağlanıldı; miting meydanlarında Rabia işaretleri eşliğinde “Mısır’da Müslüman Kardeşler’e bunu yapanları tanımayacağız” sözleri verildi. AKP hükümeti şimdilerde, Mısır’da Müslüman Kardeşler’e “bunları yapanların” ta kendisi olan El Sisi yönetimiyle barışmanın yollarını arıyor. El Sisi’nin Dışişleri Bakanı, uluslararası bir toplantı nedeniyle İstanbul’da ağırlandı bile...
* Gazze’de yaşananlar da AKP’nin “kırmızı çizgisi” idi. Başta Erdoğan, tüm AKP’liler “İsrail’i terör devleti” de ilan etti, “Katil İsrail” sloganları eşliğinde miting meydanlarında “Önümüzdeki ay Gazze’ye gidiyorum” çıkışları yapıldı. Aradan iki yıl geçti. Erdoğan’ın Gazze’ye gitmesi “yalan” olmakla kalmadı, AKP’nin “terör devleti” dediği İsrail ile barışıp, “yakın müttefik” olmak için gün sayılıyor. O kadar ki, İsrail ile anlaşmanın şartlarından biri de, AKP’nin en büyük müttefiki Hamas’ın Türkiye’deki bürolarının kapatılması. İsrail’le yakınlaşabilmek için Erdoğan’ın onayıyla, Hamas üyelerinin Türkiye’den atılmasına bile “evet” dendi.
* Erdoğan miting meydanlarında “Bizim için aslolan Türk milletidir” dedi, “Türk milleti kimseyi sırtından bıçaklamamıştır” diye nutuklar attı. Hemen arkasından Almanya Parlamentosu, sözde “soykırım” kararını kabul edip, Türk milletini katil de değil, “soykırımcı” ilan etti. Alman Parlamentosu kararı hazırlarken, Erdoğan Almanya Şansölyesi Merkel’le son altı ayda 5 kez görüştü, Merkel’i “altın varaklı” koltuklarda, saraylarda ağırladı. Parlamentoda soykırım kararı Merkel’in genel başkanı olduğu partinin desteğiyle geçerken, Merkel’in tek yaptığı “oylamaya katılmamak” oldu; Meclis’e gidip “ret” oyu bile vermekten imtina etti.
Kısacası:
Dış politikada Erdoğan’ın ve AKP’nin “Kırmızı çizgileri” tek tek solup, pembeleşiyor.
Ama “asrın lideri” bu arada boş durmuyor.
600 yıldır Türklerin hakimiyetinde olan İstanbul’da, tahtadan surlar yaptırıp, onları “fethediyor”...

Zarrab davası Türkiye’de delil olur mu?


ABD’de açılan Zarrab davasının Türkiye’yi nasıl etkileyeceğini tartışıp durduk.
İlk somut gelişme yaşandı bile...
Amerikalı Savcı Preet Bharara’nın Zarrab hakkındaki iddianamesi, Türkiye’deki mahkemelere “delil” olarak sunuldu; üstelik de bizzat Zarrab’ın eşi Ebru Gündeş’in “şikayetiyle” açılan davada...
Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nde görülen dava, Gündeş’in 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının savcısı olan ancak daha sonra meslekten atılan Celal Kara hakkında...
Gündeş, Kara’dan “görevini kötüye kullandığı” iddiasıyla şikayetçi olmuştu.
Savcı Kara’nın avukatı mahkemeye, Zarrab’ın ABD’deki davasının iddianamesini İngilizce’den Türkçe’ye çevirttirip, “delil” olarak sundu.
Kara’nın avukatı Niyazi Atasoy yaptığı savunmada, ABD’de Zarrab hakkındaki soruşturma ve İran’daki Babek Zencani davasının “İran, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve ABD’yi ilgilendiren büyük bir suç örgütünün varlığını işaret ettiğini” söyledi.
Bu savunmaya mahkemenin savcısı itiraz ederken, hakim işi zamana yayacak bir karar verdi.
Önce firari durumda olan Celal Kara’nın yakalanıp ifadesinin alınmasını istedi. ABD’deki ve İran’daki iddianamelerin “delil” olup olmayacağına ise sanık olan Kara’nın “ifadesine göre karar verilebileceğini” söyledi.
Savcı Preet Bharara’nın dosyası, Türkiye’deki hukuk sistemini zorlamaya başladı...

ANKARA FISILTISI


Dışişleri’ne sınav operasyonu


AKP hükümetinin yıldızının hiç barışmadığı devlet kurumlarından biri de Dışişleri Bakanlığı.
Türkiye’nin yurtdışına açılan yüzü olduğundan, Dışişleri Bakanlığı bugüne kadar personel seçerken, çok yüksek kriterler koyuyordu.
“Büyükelçi” düzeyinde, bu kriterleri “dışardan büyükelçi atamak” yoluyla delen AKP, şimdi de Dışişleri’nin alt kadrolarına el attı.
Bu amaçla, sessiz sedasız geçirilen bir yasal değişiklik, Dışişleri Bakanlığı’na meslek memuru olarak girecek adaylar için KPSS şartı kaldırıldı.
Böylece, KPSS’de bugüne kadar Dışişleri’nin koyduğu yüksek puanı yakalayamadığı için bir türlü bakanlığa giremeyen AKP’lilerin önleri de açılmış oldu.