KAGİDER Kahvaltı Toplantısı’nda konuşan ünlü reklamcı Serdar Erener, hikâye edilmemiş hiçbir şeyin akılda ve kalpte yer etmediğini belirtti. İnsanlığın hikâye ile beslendiğini ifade eden Serdar Erener, “Ne satıyorsanız satın, yaptığınız işi çok iyi hikâye etmelisiniz. İyi yazılıp iyi anlatılan bir hikâyenin yerini hiçbir şey tutmaz” dedi.

Toplantının açılışında konuşan KAGİDER Başkanı Sanem Oktar, Türkiye’deki kadın girişimcilerin işlerini büyütmeleri ve yeni pazarlama girmelerini sağlamak amacıyla bu yöndeki çalışmalara odaklandıklarını açıkladı. Bu kapsamda gerçekleştirdikleri WVEF (Kadın tedarikçiler Forumu) kapsamında birçok ticaret heyeti, satın almacı ve kadın girişimcileri bir araya getirdiklerini belirten Sanem Oktar, ürün ve hizmet ne kadar iyi olursa olsun, markalaşmanın önemine vurgu yaptı.

Toplantıda konuşan Serdar Erener, “Akıl mı duygu mu”, “Hikaye mi açıklama mı”, “Göz mü kulak mı” ve “TV mi internet mi” sorularına yanıt aradı. Akıl mı duygu mu sorusunun çok eski bir soru olduğuna dikkat çeken Serdar Erener, “Akıl duygu ile çalışır. Aklın benzini duygudur. Bunu dünyada bilenler ve bilmeyenler var. Bence kadınlar bilen taraf. Kadınlar bunu içgüdüsel olarak biliyorlar. Erkekler ise bu konuda biraz eksikler” dedi. Herhangi bir satış eyleminde her satış çabasının duygusal çekirdeğin içine bir akıl önermesi koyarak gerçekleştiğini ifade eden Serdar Erener, “Sadece akıl önermesi hiçbir şeye yetmiyor. Sadece duyguları tahrik etmek de işe yaramıyor. Ama duygusal bir çekirdek yoksa rasyonel açıklamalarla da bu olmuyor. Biz bunu zaten hayatımızdan biliyoruz. Bu her zaman böyle olacak. Çünkü beynin makinası böyle çalışıyor” dedi.

Hikayenin insanlık kadar eski bir refleks olduğunu belirten Serdar Erener, bunun aslında bir insanın başına gelenler üzerinden meseleyi aktarmak olduğunu söyledi. Serdar Erener, “Bu bir yaşanmışlık, işin içine koymaktır. Hikaye edilmiş bir şeyi insanoğlu çok rahat alırken, açıklamayı ise unutma meylinde oluyor. Bütün masallarda ve mitolojide de bu böyledir. Hepsinin içyapısı budur. Hikâye edilmemiş hiçbir şey bizim aklımızda ve kalbimizde yer etmiyor. O nedenle bütün erdem sahipleri hikayeleştirerek bir şeyleri anlatırlar. İnsanlık hikâye ile besleniyor. Beynin kalorisi hikâyedir. Bence esas olan iyi hikâye kurgulayabilmek. 30 yıllık deneyimlerimde öğrendiğim şey; bunun öğretebilirlikten ziyade doğuştanlık içerdiğidir. Ne satıyorsanız satın, yaptığınız işi iyi hikâye edebilecek insanları bir şekilde bulmalısınız. Bunun etkisi hiçbir şeyde yok. “Hikâye mi açıklama mı” derseniz, ben hikâye derim. İyi yazılıp iyi anlatılan bir hikâyenin yerini hiçbir şey tutmaz.” dedi.

“Göz mü kulak mı” sorusunun da kafasını çok kurcaladığını açıklayan Serdar Erener, sese duyarlılığın insanların ayakta kalmalarının en önemli uyarıcısı olduğunu belirtti. Herhangi bir satış ya da bir marka çabasının olmazsa olmazlarından birisinin, bunun ses fikri ile taçlandırılması olduğuna dikkat çeken Serdar Erener, “Küçük bir ses ya da sinyal de olabilir. Birisinin sizi bir ses ile hatırlaması bir işaret ile hatırlamasından daha tesirlidir. Ses ile kendinizi hatırlatma veya akıllarda, kalplerde yer etme ihtiyacı görüntüden çok daha önemlidir” dedi.

“TV mi internet mi” sorusunun ise şu anda iş sahibi olan ve markasını büyütmek isteyen herkesin aklında olan şey olduğunu söyleyen Serdar Erener, “Benim keşfim bu ikisi arasında basit ama önemli bir bilimsel fark olduğu yönünde. Televizyon her evde var ve ortalama bir ailenin hayatının her anında var. Aynı anda milyonlarca insan evde oluyor ve aynı anda aynı ekrana bakıyor. Cep telefonunda ise aynı anda aynı şeylere bakmıyoruz. Birbirimizle paylaşıyoruz, ama ardışık paylaşımlar yapıyoruz. Bu ikisi arasında şöhret yaratma, kamuoyu oluşturma açısından büyük fark var. Bu fark öyle kapanacak gibi de değil” dedi. 6 aydır bu konuda inceleme yaptıklarını da söyleyen Serdar Erener, “Burada işin sırrı, ses çok önemli, hikâye de öyle, ama kıpraşan görüntüler olmazsa bir işe yaramaz. Yaptığınız her işin bir videosu olmalı” dedi.

(lı)

DHA