ANALİZ

Erdoğan’ın Amerika gezisinde Başkan Trump’la 23 dakika görüştükten sonra ortak açıklamalar yapıldı. İyi İngilizce bilenler Erdoğan’ın Türkçe yaptığı konuşmanın çevirisinde bir “hata” olduğunu anında fark etti.
Kısa bir süre sonra bu “hata” medyanın da dikkatini çekti. Medya bu “neden tercüme hatası oldu?” sorusuna fazla kafa yormak yerine “skandal” başlığı ile duyurmayı tercih etti. Öyle ki bütün suç tercümeyi yapan kişide kalmış oldu. Oysa ilgili olan herkes iyi biliyor ki o kişi Türkiye’nin en iyi tercümanıdır.
Daha sonra geziyi izleyen gazetecilerden hiç biri tercümanı bulup da “Bu hatayı nasıl yaptınız?” diye sormadı. Olay kapandı.
Oysa burada bir çeviri hatası yok bana göre. Çok planlı ve Türk halkından saklanan bir “özür” gizli bu “hata”nın içinde.
Bunu neye dayandırıyorum? Daha önce de yazdığım gibi o basın açıklamaları bir oyundu. Giriş çıkış sadece 23 dakika süren bir görüşmeden sonra iki lider de yazılı metinleri okudular. O kadar kısa sürede bu metinlerin yazılması mümkün değildir elbette.
Şimdi gelelim dikkat çekici noktalara; Trump konuşurken Erdoğan’a simultane tercüme yapıldı. Oysa Erdoğan’ın kâğıttan okuduğu metin her paragraftan sonra herkesin duyacağı biçimde bir tercüman tarafından yüksek sesle okundu. Konuşma paragraf paragraf tercüme edildiğine göre tercümanın elinde mutlaka metnin İngilizcesi vardı.
Tayyip Erdoğan Türkçe olarak aynen şunu söyledi; “Terör örgütleri ile ilkeli ve kararlı mücadele konusunda geçmişte yaşanan hataları telafi edecek adımların devamının geleceğini ümit ediyoruz.”
Bu sözler İngilizce olarak şöyle çevrildi; ”And we know that, in terms of keeping up with the principled and committed fight against the terrorists organizations all around the world, we will not repeat the mistakes of the past, and we will continue down this path together.”
Bu İngilizce sözün tam Türkçe karşılığı şöyle; “prensip dahilinde terörist örgütlere karşı bütün dünyada yapılan mücadelede, biz geçmişte yaptığımız hataları tekrarlayamayacağız, bu yolda beraberce çalışmaya devam edeceğiz.”
Erdoğan Türkçe konuşmada “geçmişte yapılan hatalar” derken herkesi kapsama alıyor, oysa tercümeden anlaşılan “bizim yaptığımız hatalar bir daha tekrarlanmayacak” anlamında.
İkinci “hata” ise YPG konusunda oldu. Erdoğan’ın “YPG-PYD terör örgütünün hangi ülke tarafından olursa olsun muhatap olarak alınması bu konuda küresel düzeyde varılan mutabakata kesinlikle uygun değildir” sözleri İngilizce’ye şöyle çevrildi; “Taking YPG and PYD in the region — taking them into consideration in the region, it will never be accepted, and it is going to be against a global agreement that we have reached.”
Görüldüğü gibi Erdoğan Türkçe konuşmada PYD için “terör örgütü” dediği halde dünya kendi anladığı dilde terör tanımını duymadı. Üstelik “muhatap alınması” tanımı da “düşünülmesi” şeklinde çevrildi.
Erdoğan İngilizce bilmiyor ama yanında İngilizceyi ana dili gibi konuşan danışmanları var. Bu kadar fahiş hatayı görmemeleri ve anında uyarmamaları düşünülemez. Demek ki tercümana verilen İngilizce yazı aynen böyleydi.
Bu şu demek; Erdoğan Türk kamuoyuna “YPG’nin terör örgütü olduğunu belgeleriyle Trump’a göstereceğim” dedi ama hem Amerikalıların hem de dünya ülkelerinin anlayacağı dilde terör tanımını kullanmadı. Üstelik “geçmişteki hataları yapmayacağız” diyerek de özür diledi.
Bugüne kadar ısrarla yazdığım “Erdoğan efelenmeli bütün konuşmalarını iç kamuoyuna yapıyor, dünyaya farklı konuşuyor” tezimin doğruluğu bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

ŞAŞIRDIM

Firuz Hayrat isimli bir hesap sarayda hazırlanan FETÖ’cüler dosyasını açıklıyor


Önceki gece bir arkadaşım aradı ve “Firuz Hayrat ismiyle yayınlanan Twitter hesabını gördün mü?” diye sordu.
“Görmedim” dedim “Ne yazıyor?”
Arkadaşım “Neler yazmıyor ki aç bir bak. Sarayın hazırladığı FETÖ’cüler dosyasında herkesi ifşa ediyor” cevabını verdi.
Merakla ve tabii mecburen açıp baktım. Bu yazıyı yazdığım saatte 16 bin takipçisi vardı. Gece yarısına kadar küçük bir liste yayınladıktan sonra “devamı yarına” demiş ama dün yeni eklenti göremedim.
Kendisini İran asıllı Türk vatandaşı olarak tanımlayan ve İranlı olduğu anlaşılan bir kadın resmini profil olarak gösteren bu kişi Erdoğan hayranı ve saraya yakın olduğunu ileri sürüyor.
Firuz Hayrat exel dosyası olarak yazılmış görüntüler paylaşıyor. İddiasına göre sarayda bir “FETÖ’cü araştırma birimi” kurulmuş. Buna Emniyet Genel Müdürlüğü ve MİT de bilgi vererek katkıda bulunmuş. Hazırlanan rapora göre “ByLock kullanıyor, Bank Asya ilişkisi var, akrabaları arasında FETÖ’cü var, referans olduğu kişiler arasında FETÖ’cü var” gibi bölümler var.
Firuz Hayrat hesabının ilk açıklamalarına göre Bülent Arınç, Beşir Atalay, Sadullah Ergin, Cemil Çiçek, Kadir Topbaş, Öznur Çelik, Şaban Dişli, Nihat Zeybekci, Nurettin Canikli FETÖ’cü üstelik bu kişilerin cep telefonlarında ByLock da var.
Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül, Melih Gökçek ise FETÖ’cü olarak tanımlanıyor ancak bu kişilerde ByLock yok.
Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı, Kahramanmaraş Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu, Berat Albayrak ve Bekir Bozdağ temiz görünüyor.
Tabii bu hesaba dikkatli yaklaşmak gerek. Tam AKP kongresinin yapıldığı günde ortaya çıkması manidar. Ancak bu yazıyı yazana kadar bu hesapla ilgili bir yalanlama gelmemişti.
Bakalım biraz daha izleyip bekleyelim.

ÇOK GÜLDÜM

Heyyyyt var mı abimle ikimize yan bakan


Erdoğan Amerika gezisine giderken çok iddialıydı. PYD’nin terör örgütü olduğunu belgeleriyle Trump’a gösterecekti. Bırakın belge göstermeyi Amerikalıların anladığı dilde yapılan tercümede “terör” tanımını kullanamadı bile.
Gitmeden önce danışmanları aracılığı ile Türk kamuoyuna “Bir gece ansızın gelebiliriz, Amerikalılar da bir füzeyle kazara vurulursa bilemeyiz” açıklamaları yaptıran Erdoğan gezi dönüşü Amerika’dan söz etmedi bile. Bunun yerine TÜSİAD’da yaptığı konuşmada bol bol Avrupa’ya çattı.
Erdoğan’ın Amerika’ya karşı önce efelenen sonra da mülayim hale gelen tavrı ister istemez aklıma bilindik bir fıkrayı getirdi.
Adamın biri kahveden içeri dalmış “Heeeeyyyt be” diye bir nara atmış. “Var mı bana yan bakan.”
Kahvedekiler şaşkın bakışlarla adamı izlerken arka sıralardan iri kıyım biri kalkmış “Ben varım, ne diyorsun sen” diye seslenmiş.
Adam karşısındakine şöyle bir bakmış sonra yanına koşup koluna girmiş ve “Heyyyyyt be” diye aynı narayı patlatmış “Var mı abimle ikimize yan bakan.”

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Dün itibarıyla “tek adam” yönetimine fiilen geçtik


Hesapta bir referandum yaparak anayasayı ve rejimi değiştirdik, ama uygulamasını 2019’daki seçime bıraktık.
Öyle olmadığını hepimiz biliyoruz.
Yeni rejimde cumhurbaşkanına tanınan yetkilerin tamamını Erdoğan son birkaç yıldır zaten kullanıyor.
Tek eksiği vardı. Yeni rejimin tanıdığı haklardan biri olan “parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı” maddesi erkenden uygulamaya geçirildi. Böylelikle zaten fiilen geçilmiş olan başkanlık rejimi artık resmen uygulanıyor.
Türkiye’de bir illüzyon sergileniyor.
Medyamızın neredeyse tamamı dün sabahın erken saatlerinden itibaren sadece ve sadece AKP Kongresini yayınladı. Ekranlara çıkarılanlar “böyle bir manzara görmediklerini” anlattılar ballandırarak. Kimileri “Tarih yazıldığından” söz etti kimi “coşkunun bütün dünyayı sardığından” dem vurdu, kimi “Artık Türkiye’yi kimsenin tutamayacağını” anlattı.
Oysa bu kongrenin “Türkiye’de rejimin değiştirildiğinin ilanından” öte bir yeniliği yoktu. Yine tıpkı Hitler Almanya’sındaki Nazi kongreleri gibi düzenlenmiş, tepeden bakıldığında pastayı andıran oturma vardı. Güya kongre AKP’nindi ama parti yoktu Erdoğan vardı sadece.
Dünden itibaren artık “tek adam rejimi” fiilen başlamıştır. Devam eden ve Erdoğan tarafından kesinlikle “bitmeyeceği” açıklanan olağanüstü hal sayesinde Cumhurbaşkanlığı kararnameleri de KHK adı altında yayınlanacak ve parlamento da fiilen devreden çıkarılacaktır.
Klasik “hayırlı olsun” sözünü etmeyeceğim. Bunun “hayırlı olmadığını” aklı başında herkes biliyor zaten.

ŞAŞIRDIM

Erdoğan’da yeni bir şey yok


Günlerdir yandaş medya tarafından “tarihi gün geliyor” diye şişirildi dünkü AKP kongresi. “Yeni bir dönemin başlayacağı” anlatılıyordu. Erdoğan yapacağı konuşma ile yeni yol haritasını çizecek ve Türkiye şaha kalkacaktı.
Erdoğan’ı bu beklentiler ile dinlemeye çalıştım. Ancak sizler de gördünüz Erdoğan’da yeni bir şey yok. Son iki aydaki referandum propagandasında ne söylediyse dün de aynı şeyleri söyledi.
İcraatın içinden programı gibi 14 yılda AKP’nin ulaştığı “başarıları” anlattı. Yine Savaş Ay’ın hastanelerle ilgili programından söz etti, Merkez Bankasındaki döviz rezervini söyledi, türban yüzünden üniversite kapılarında ağlaşan kızları anlattı. Yine illeri sayarak buraya yapılacak yolların, köprülerin, evlerin müjdesini verdi.
Yeni dönemin nasıl olacağına ışık tutacak tek açıklaması “Ohal devam edecek” sözüydü. Erdoğan işadamlarına “Neyiniz eksik, fabrikalarınıza mı gidemiyorsunuz, Ohal herşey durulana kadar devam edecek, bunu bilin” dedi.
Açıkçası bu kadar beklentiden sonra hiç olmazsa dünkü konuşmanın daha farklı içerikte olacağını düşünmüştüm. Belli ki Erdoğan için değişen bir şey yok. O zaten “Tek adam” rejimini çoktan uygulamaya başladığı için dünkü toplantıyı “rutin” olarak görmüş demek ki.
Tabii asıl uygulamaları bugünden itibaren görme olasılığımız çok yüksek. Parti yönetimindeki sınırlı değişiklikten sonra hükümetin nasıl olacağını da birkaç gün içinde öğreniriz herhalde.