Enflasyon-devalüasyon ilişkisi, “kedinin kuyruğunu kovalamasına” benzer. Yani kedi koşmaya devam ettikçe, kuyruğunu yakalayamaz. Olay şöyle cereyan eder: Diğer ülkelerinkine göre, bir ülkenin (Türkiye diye okuyun) enflasyonu daha yüksek seyrediyorsa, parası değerleniyor demektir.
Değerlenme aşırıya kaçarsa, ardından değersizleşmenin (devalüasyonun) gelmesi kaçınılmaz olur. Nitekim olay ülkemizde aynen böyle cereyan etti. Merkez Bankası’nın yaptığı “Reel Efektif Döviz Kuru” endeksi hesaplarına göre, TL 2011’de yüzde 40; 2015’te bile yüzde 25 aşırı değerliydi. 2015 başından itibaren döviz fiyatları istikrarlı bir şekilde yükseldi. 24 ayda (2015+2016) TL reel olarak yüzde 20 değersizleşti. Çünkü enflasyonun yüzde 18 olduğu bu dönemde döviz fiyatları yüzde 41 arttı. Bu çok hayırlı bir gelişmeydi.

DEVALÜASYONDAN DEĞİL REVALÜASYONDAN KORK

Kural olarak döviz fiyatları, ulusal para cinsinden (TL diye okuyun) artınca, bu sefer enflasyon yükselmeye başlar. Nitekim bizde de bu aynen oldu. Geçen ay enflasyon çift haneli düzeye çıktı. Bundan sonra ne olacak? Enflasyon artmaya başlayınca “fiyat istikrarı bozuluyor” endişesi ortaya çıkacaktır. “Merkez Bankamız uyuyor mu, onun asli vazifesi fiyat istikrarını sağlamak” değil midir? Öyleyse elindeki tüm araçları kullanıp (faizi artırsın diye okuyun) TL’yi cazip hale getirmelidir; kur artışı durdurulmalıdır denecektir. Döviz fiyat artışları dursa bile, etkinin gecikmesi sonucu, enflasyon bir süre daha yüksek seyretmeye devam edecektir. Bu süreç sonunda “gerçekleşmiş devalüasyon” eriyecektir. Değerli arkadaşım Profesör Salih Neftçi bu etkileşimden geriye kalan devalüasyon oranına “net efektif devalüasyon” derdi. Ben de bu ilişkiye “enflasyonun, devalüasyonu deve yapması” adını taktım.

TL BU KADAR DEĞER KAYBETTİ NİÇİN CARİ AÇIK SIFIRLANMADI

Kendi pozisyonumu bir defa daha ortaya koymak istiyorum. Ben Türk ekonomisinin sınıf atlaması yani “düşük enflasyon-yüksek büyüme” düzlemine geçmesi için, öncelikle “cari işlem açığını” sıfırlayacak bir ekonomi politikası izlemesi gerekir kanısındayım. Bunun da yolu TL’nin aşırı değerli hale gelmesine engel olmaktan geçer diyorum. Pek tabii, bu dönüşüm bugünden yarına olamaz. Ama bu stratejik hedeften sapılmazsa, bu amaca mutlaka ulaşılır. İşte kanıt: Son iki yılda TL yüzde 20 kadar değersizleşmiş. Aynı dönemde ne olmuş? 2014’te 84.5 milyar dolar olan dış ticaret açığı, 2015’te 63.4 milyar dolara 2016’da da 56 milyar dolara düşmüş. Yani cari açığın kaynağı olan “ticaret açığımız” küçülmüş. Bu somut sonuç varken devalüasyon işe yaramaz denebilir mi?

CETERUS PARİBUS

Türkiye’nin, ekonomisi en kırılgan üç ülkeden biri olarak gösterilmesinin en önemli sebebi “dış ticaret” açığından doğan “cari açık”tır. Doğada hiçbir sonuç, tek bir sebeple açıklanamaz. Ancak sebep-sonuç ilişkisi anlatılırken “diğer şartlar aynı kalmak şartıyla” (ceterus paribus) denir. Tekrarlayım: Cari açığın sebebi, aşırı değerli TL’dir. Bırakın siyasileri, iktisatçılarımız bile “Türk ekonomisi cari açıksız yapamaz” inancındadır. Tabii politika tercihleri de ona göre oluyor. Sonra da yine olmadı diye kederleniyor.
Son söz: Keder, kader değildir.