The Economist dergisi krizin bittiğini kapaktan verdi. Çok mutlu oldum. ABD’de, AB’de ve Pasifik’te (Japonya, Çin, Kore ve saz arkadaşları) işsizlik düşmüş, enflasyon istenilen düzeye yükselmiş ( inmiş değil çıkmış, sakın şaşırmayın) milli gelir artışı elle tutulur, gözle görülür hale gelmiş. Kısaca 2009’da ABD’de patlayan ve dalga dalga tüm dünyaya yayılan kriz sona ermiş. Büyük iktisatçıların bir ay öncesine kadar “Kalıcı Durgunluk” (Secular Stagnation) diye adlandırdıkları bizlerin de onlara güvenerek sizlere aktardığımız “yapışkan durgunluk” meğer çoktan bitmiş de haberimiz olmamış. Size bir sır vermek istiyorum. İktisatçılar, geçmişi açıklamak üzere eğitilmişlerdir. Gelecekle ilgili olarak da sadece “kriz kehaneti” yapar. Tutturan olursa ona da zaten “kâhin” sıfatı lâyık görülür.

DURGUNLUK BİTTİ AMA TEHLİKE GEÇMEDİ

Eğer bir iktisatçı, ama kim olursa olsun, durum düzeldi, işler iyi gidiyor diye bir yazı yazarsa, muhakkak bir yerinde “iyi dediysek de o kadar iyi değil; ufukta hâlâ kriz tehlikesi görüyorum” diye bir cümle sokuşturur. Çünkü bu meslekte en büyük ayıp, yaklaşan krizi görememiş olmaktır. Krizi öngörür ama çıkmazsa, o zaman “zamanında yaptığım ikaz üzerine alınan tedbirler sayesinde kriz atlatıldı” diye makale yazılır. The Economist dergisinden seçtiğim bir örnekle ne demek istediğimi anlatayım: Dergiye göre işler düzelmiş ama güncel iktisadi kaygıların başında “Çin’in yükselen borcu” geliyormuş. İktisatçılar, buradan bir bela çıkmasından korkuyormuş. Hiç katılmıyorum ve soruyorum: Çin borçlu ise, alacaklı kim? Cevabı da ben vereyim. Çin’den alacaklı olan bir ülke veya ülkeler yok. Çünkü yıllardır “cari fazla” veren Çin’in bırakın borçlu olmasını, başta ABD olmak üzere dünyadan trilyonlarca dolar alacağı var.

KİMSE KENDİNE BORÇLU OLAMAZ

Yazının içine girdikçe “Çin’in borcu” denen şeyin “Çin halkının, Çin bankalarına olan borcu” olduğunu anlıyorsunuz. Peki, Çin bankaları kimden para (mevduat) toplayıp, Çinlilere borç vermiş. Çin’in dış borcu olmadığına göre Çinlilerden. Yani neymiş? Gelirinin tamamını harcamayıp, bir kısmını tasarruf eden zengin Çinliler, “gelecekteki gelirlerine güvenerek” yatırım veya tüketim yapan diğer Çinlilere “banka sistemi üzerinden” ödünç para vermiş. Bunu İngilizler veya Fransızlar niçin dert ediyor? Eğer dış borcu olan ülkelerdeki gibi Çin bankalarının Çin halkına açtığı kredilerin kısmen de olsa kaynağı “dış borç” olsaydı, bu belki bir sorun olurdu. Çinli, Çinliye borç vermiş, bu sayede Çin’de iç piyasa büyümüş ve bu parasal genişleme, dünyanın durgunluktan çıkmasına katkı sağlamıştır.

ÇİN’DEN KÜRESEL KRİZ ÇIKMAZ

Eğer bankadan borç alan Çinliler, spekülatif (bugün 100’e al, yarın 150’ye satarsın. Hem borç öder, hem de kâr edersin) beklentisiyle yatırım yaptılarsa, ekonomiye bir kriz tohumu atılmış demektir. 2008-9 ABD krizi, balon yapan “menkul ve gayrimenkul” fiyatlarının çökmesi sonucu çıkmıştı. “Cari açık şampiyonu” Amerikan Doları “dünyanın her yerinde olduğu için” kriz mikrobu da her yere kolayca yayılmıştı. “Cari fazla şampiyonu” Çin’in parası kimsede yok. Çin’de finansal kriz çıkmaz. Çıksa da Çin’de kalır.
Son söz: İktisat, tıp gibidir; kaygısı sağlık değil, hastalıktır.