Eski tarihçiler, genç kuşaklara 30 Ağustos 1922’yi anlatmak için taht şehri İstanbul’un 95 yıl önceki acıklı, perişan durumunu sergileyerek söze başlarlardı: 1918 yılında İstanbul’un sokaklarında açlıktan can vermiş insanların cesetleri çöplükten toplanıyordu. İngiliz süngüsünü görüp Ankara’ya Kurtuluş Savaşı’na katılmaya gelen milletvekilleri, bulabildikleri ahşap evlerin mangallı odalarında birkaçı bir arada yatıyordu. Bütün Anadolu’da şehit ve gazi vermemiş tek Türk ailesi yoktu.
İstanbul’u İngilizler yönetiyordu.
Anadolu parça parça bölünecekti.
Türkler Anadolu’dan atılacaktı.
Lloyd George bütün İslam ülkelerinin gözünü korkutmak için “Türk’ün belini Yunan ordusuna kırdırma” planı yapmıştı.
İzmir, Yunan işgalindeydi.
Tablo buydu.
Vatansız kalıyoruz korkusu.
Özgürlük arzusu.
Bir araya geldi.
3 askeri şahlanış oldu.
İNÖNÜ Zaferi
(İlk düzenli ordu)
SAKARYA Zaferi
(İşgalci orduyu durdurma)
30 AĞUSTOS Zaferi.
(İşgalcileri kovma)
Yokluktan var oluş çıkmıştı.
Sevr Antlaşması yırtıldı.
30 Ağustos 1922’de ordunun başkumandanı Mustafa Kemal, Ankara’ya geldi. Reisi olduğu Büyük Millet Meclisi’nde milletvekillerine Büyük Zaferi anlattı.

*  *  *

İyi  tarihçiler; “30 Ağustos olmasaydı” diye sorar ve cevabını da yazarlardı: 30 Ağustos olmasaydı Türkiye Suriye olurdu. Mısır olurdu, Irak olurdu, Yemen olurdu, Çad olurdu, Libya olurdu. İran, Afganistan, Bahreyn, Suudi Arabistan olurdu.
Hepsinde kavga var.
Hepsinde perişanlık.
Hepsi mezhep batağında.
Mezhepler arasında çatışmayı aşamadıkları için batının kuklası olmaya devam ediyorlar.
30 Ağustos olmasaydı.
Laik Türkiye olmayacaktı.
30 Ağustos 1922 Büyük Zafer’den bu yana 95 yıl geçti.  95 yıl içinde ülkeyi yeniden mezhepçilik bataklığına düşürme arayışları uç verdi. Başlangıçta, ürkek, çekingen, sinsice ve örtülüydüler. Sonunda Mustafa Kemal’e, ailesine, annesine, silah arkadaşlarına saldırmamayı  “yeni kurucu babamızı bulduk, yeni bir devlet kuruyoruz” adı altında sürdürmeye başladılar. Manevi kızı profesör Afet İnan hakkında çirkin çirkef dedikodu uydurup Mustafa Kemal’e saldırma tarihçiliği peydahlayanlar da “yeni devlet kurucularını(!)” destekleyenlerden çıkıyor.
Yalan, dedikodu üretiyorlar.
Dedikodu uyduruyorlar.
Sahte evrak yaratıyorlar.
95 yılın sonunda Mustafa Kemal’e ve onun “Türkiye’yi mezhepçilikten çekip kurtaran” liderliğine çamur bulaştırmayı hızlandırdılar.

*  *  *

Hepsi korunuyorlar.
Yüksek maaşlarla bakanlıklarda, belediyelerde, TRT’de ve tüm devlet kurumlarında; akıl veren danışman, program yapan tarihçi,  devlet şirketleri ilanları ile beslenip dergi yayınlayanlar el üstünde tutulur oldu.
30 Ağustos Bayramı kutlu olsun.

Günün sorusu?

Zübeyde Hanım Büstü!


İstanbul, Haliç Metro Köprüsü altındaki parkta yer alan Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın büstünün kaybolması, tramvay hattını yapan şirketin büstün kayıp olmasıyla ilgili bir bilgiye sahip olmaması ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de “araştırıyoruz... ” diyerek yüksek duyarlılık(!) göstermesi hangi mezhebe sığar?