Alay komutanlığını albay, tugay komutanlığını tuğgeneral, tümen komutanlığını tümgeneral, kolordu komutanlığını korgeneral yürütür. Ordu komutanının rütbesi ise orgeneraldir. Askerlerimizin gıda zehirlenmesi sonucu defalardır hastanelik olduğu Manisa 1. Er Eğitim Tugayı’nın komutanının tuğgeneral olmasına karşın, general bulunamadığı için bu görev albaya emanet edilmiş. O yüzden geçen hafta bu köşede “Nerede general?” diye sormuştum. Olan oldu, zehirlenmelerin bütün sorumlusu olarak gösterilen o albay da görevden alındı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) denge önemli ölçüde bozulmuş. Bunun sorumlusu da Fetullahçı kadroların ihracına engellemek için Yüksek Askeri Şura’da (YAŞ) “şerh” koyan, onlara sahip çıkan dönemin Milli Savunma Bakanı ve Başbakanıdır. 17 Aralık 2013’e kadar AKP’lilerin gözbebeği olanlar, şimdi vatan hainliğiyle yargılanıyor. Yalnız onlar olsa neyse, bir de onlara kanan ya da oyunlarına geldiğini geç fark edenler de var.

ATATÜRKÇÜ SUBAYLAR GÖNDERİLDİ

Manisa örneğinde olduğu gibi generalin görev yapması gereken tugay albaya, benzer birçok birlik alt rütbedeki komutanlara emanet edilmiş durumda. “TSK’da albay fazlalığı” var diye Atatürkçü albayların beş döneminin 2016 YAŞ kararıyla emekliye sevk edilmesiyle emir-komuta zafiyeti had safhaya ulaştı. O dönem emekli edilen albaylar üstelik sivil yaşamında da haksız bir biçimde “FETÖ’cü” damgası yedi.
Darbe girişimi sonrası Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri komutanlıklarının Milli Savunma Bakanı’na bağlanmasıyla başta vatan sevgisi ve disiplin olmak üzere savaşmayı öğreten askeri okullar kapatıldı. Barışta ve savaşta onlarla her zaman birlikte olan olmazsa olmazı askeri doktorların yetiştiği sistem ortadan kaldırıldı. 6 yıllık tıp eğitiminden sonra tabip teğmenlere cephede yaralıyı sedyeye alma dahil yara, ilk bakımı, kanama durdurma teknikleri, kırıklar için yaralının silah ve kasaturasından faydalanma, en kısa yoldan ilk yardım sahra hastanesine, gerektiğinde oradan sabit asker hastaneye kara - deniz ve havayolu ile nakliyle ilgili kurslardan da geçiriliyordu.
Denizde gemiden gemiye, denizaltılarda iki torpido arasına yerleştirilen şilteyle hasta, yaralı nakli öyle kolay değildir. Sahrada askere temiz su ve yiyeceğin nasıl temin edileceği, bulunan suyun nasıl içilebilir hale getirileceği, sahra tuvaletlerinin nereye, ne sıklıkla yapılacağı, büyük abdestin örtülmesi için her tuvalette kireç, toprak ve kürek bulundurulmasına kadar her şey öğretilirdi. Şimdi bunları kim öğretecek?

İLK MADDE: EN İYİSİ OLACAK

Asker hekim görev yaptığı birliğin satın alma komisyonunun başkanıdır. Talimatlarda taze et ve sebzenin tarifi, kokusu öyle anlatılmıştır ki kokusunu duyar gibi olur, tablo gözünüzde canlanır. Torba veya çuval içinde gelen kuru gıdalarda nohut, fasulye, mercimek hatta pirincin kilosunda kaç tane bulunması gerektiği, bulgur elenerek bir kiloda en çok kaç gram un olabileceği bile yazılıdır. Numuneler torbayı boşaltmadan boydan boya batırılan uygun boru ile alınabileceği bile belirtilmiş.
TSK mal satın alma nizamnamesinin birinci maddesi “Piyasanın en iyisi olacaktır” hükmünü içerir. Daha sonra da kiloda en çok kaç pirinç tanesi bulunabileceği şartını koyar. Bu şartlarda alınan, kendi mutfağında kendi görevlilerinin nezaretinde pişirilen yemeklerden zehirlenme olur mu? Pişirilen yemeği ilk olarak komutan yedikten sonra “Afiyet olsun” diyerek askerin önüne konulduğu yerde değil zehirlenme ishal bile olunmaz.

SEBEBİ BİLE BİLİNMİYOR

Manisa’da askerlerimiz defalarca zehirleniyor ama aradan geçen onca zamana karşın bunun nedeni bile bilinmiyor. Milli Savunma Bakanı nihayet 4 müfettiş gönderildiğini belirtiyor. Askeri birliğin bağlı olduğu EDOK şimdiye kadar niçin soruşturmacı göndermemiş, niçin gereğini yapılmasını istememiş? Olup bitenlerden sonra emekli askeri doktorun yorumunu dinliyorum:
“Görev yaptığım birliklerde yiyecek ihtiyacımızı kendimiz alıyor, ekmeğimiz dahil kendimiz pişiriyorduk. Zehirlenme diye bir rahatsızlıkla karşılaşmadığım gibi başka birliklerde olduğunu da ben duymadım. Uzak Asya’dan ordusunu at üstünde Roma’ya kadar götüren güç, altı ay boyunca cengaverlerinin her türlü ihtiyacını düşündü, tedbirini aldı, yanında götürdü. Cephede kurşunu yiyip düştüğünde şehit, tuzağa basıp parçalandığında ‘vatan sağ olsun” yeri Peygamberimize en yakın yerdir. Bir ayda aynı birlikte 4 kez biri ölümlü zehirlenmenin sebebi hâlâ belli değilse bu mu Peygamber ocağı?”
Peygamber ocağımızın hali böyle olmamalı? Bu durum, o kutsal ocağa olan sevgi ve saygıyı azaltır ki, buna da hiçbir siyasinin hakkı yoktur.