Bir zamanlar can ciğer kuzu sarmasıydılar...
Profesör Dr. Necmettin Erbakan’ın liderliğinde Milli Görüş hareketinin “ayrıcalıklı” neferleriydiler. İçlerinde en yaşlıları oydu, 1948 doğumluydu. İki fakülte mezunu bir hukukçuydu üstelik; hem Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi hem de Hukuk Fakültesi’ni bitirmişti. Sivas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kurucu Dekanı ve öğretim üyesiydi.
1995’te Refah Partisi’nden milletvekili seçildi. Refah Partisi kapatılınca Fazilet Partisi’nin kuruluşunda görev aldı. Bu partinin kapatılma davasında ise sözlü savunma yapan kişiydi... Fazilet Partisi’nin bölünmesi sırsında lideri Erbakan’ın yanında kalmayı tercih etti. Onun ölümünden sonra ise Saadet Partisi’nin Genel Başkanı oldu ve 2006’da başkanlığı Temel Karamollaoğlu’na devretti.. Adı Mustafa Kamalak...
Diğeri ekonomistti. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdi. İngiltere’de Exeter Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 1983-1991 yılları arasında İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomi uzmanı olarak çalıştı. 1991yılında yurda dönüp Refah Partisi’ne katıldı. O yıl Kayseri milletvekili seçildi ve 2007’ye kadar kesintisiz milletvekiliydi... Erbakan’ın yasaklı olduğu dönemde liderin işaret ettiği Recai Kutan’a karşı aday oldu, az farkla kaybetti. Sonrasında “yenilikçiler hareketine” katılıp AKP’nin iki numaralı kurucusu oldu. 2002 seçimlerinde Tayyip Erdoğan yasaklı olduğu için hükümeti o kurdu ve 4 ay Başbakanlık yaptı. Sonrasında 2007’ye kadar Dışişleri Bakanıydı. O yıl Cumhurbaşkanı seçildi. Fırtınalı bir yedi yıl sonunda yerine Tayyip Erdoğan geçti. O da bir köşeye atıldı. Hâlâ o köşede duruyor!.. Adı Abdullah Gül...
Üçüncü şahsı zaten biliyorsunuz, anlatmama gerek yok; o AKP’yi birlikte kurduğu arkadaşlarının neredeyse tümünden ayrı bir yerde, tüm gücü elinde toplamış bir Cumhurbaşkanı olarak, şimdi de “Başkan Baba” olmak için meydan meydan dolaşıyor; Recep Tayyip Erdoğan...
Aradan geçen uzun yıllar, birlikte mücadele eden bu üç arkadaşın arasında derin bir uçurum yarattı... Öyle ki, Abdullah Gül artık yandaş kalemler tarafından “hain” olarak anılıyor... Mustafa Kamalak Cumhurbaşkanı ve AKP’yi yerden yere vuruyor... Erdoğan ise hiç arkasına bakmadan bildiği yolda yürüyor!..
-Gücün çekiciliği bir anlamda kurbanların üzerinde yükseliyor!..

“Erdoğan’a tuzak kuruldu!”


Şu sıralar sade bir Saadet Partisi üyesi olan Prof. Dr. Mustafa Kamalak, önceki gün katıldığı bir televizyon programında AKP’yi, yeni anayasa teklifini ve tabii Saray’ı deyim yerindeyse yerden yere vurdu. Örneğin şöyle dedi:
-Herkese soruyorum. Akıl sahibi herkese. Zerre kadar aklım var diyen herkese soruyorum. Bir kişiye kanun yapma yetkisi vermek, bu ülkenin lehine olur mu? Düşünüp, bu paketi okuyup ülkenin lehinedir diyecek tek bir kişinin bile olacağını sanmıyorum.
Yakın tarihten örnek de verdi Kamalak. Enver Paşa’nın “Tek Adam” olarak ülkeyi uçuruma sürüklediğini şu sözlerle anlattı:
-Biz bunu daha önce İttihat ve Terakki’de gördük. Orada üç tane paşa vardı. Cemal, Talat ve Enver Paşalar. Güç toplandı, Enver Paşa’nın eline geçti. O da, padişahın bile haberi olmadan ülkeyi 1. Dünya Savaşı’na soktu. Osmanlı tam 30 cephede birden savaşmak zorunda kaldı. Bakın bir kişi devlete hükmetti, savaşa soktu...
Bununla da kalmadı, daha vahim bir noktaya işaret etti Kamalak, “Evet” çıkması durumunda ülkenin bölüneceğini söyledi:
-Daha vahimi, siz bu ülkenin bölünmesini istiyor musunuz? Bu paket ona müsaade ediyor!..
Kamalak, Osmanlı’da padişahların bile böyle yetkisi olmadığını, her istediklerini yapamadıklarını, şimdiki Anayasa Mahkemesi’nin görevini yapan fetva makamı bulunduğunu belirttikten sonra Cumhurbaşkanı’na “tuzak kurulduğunu” iddia etti:
-Bu paketin Sayın Cumhurbaşkanı için de tuzak olduğuna inanıyorum. Danışmanlarının yanlış bilgi verdiğine inanıyorum. Tuzağın olduğu apaçık...
Ağır ve etkili laflar değil mi?.. Ancak asıl bombayı sona sakladım. Kamalak 11. Cumhurbaşkanı Gül’ü kastederek şu benzetmeyi yaptı:
-Eğer bu pakete hayır demek hainlikse, demek bu ülkenin bir önceki Cumhurbaşkanı hain durumunda. Önceki TBMM Başkanı hain durumunda öyle mi?..
Off ki off!..

“Siyasi hayatımda aldanmadım, aldatmadım!”


Cumhurbaşkanı dün Saray’a topladığı muhtarlara şöyle seslendi:
-Siyasi hayatımda ne aldanan ne aldatan oldum. Bundan sonra da ne aldanan ne aldatan olacağız. Ama dürüst olun doğru olun. Bu millete yalan söylemeyin...
Güzel konuşma vallahi! Ancak hafızam beni yanıltmıyorsa Tayyip Bey defalarca nasıl da aldatıldığını açıklamıştı!.. Gelin bakalım:
-2014 Şubat, Memur Sen toplantısı: Biz bu paralel örgütü 12 Eylül’de darbeci paşalara yaptıkları yalakalıktan, 28 Şubat’ta sırtımıza sapladığı hançerden, “Beceremediniz artık bırakın” manşetlerinden biliriz. Ama bu kadar büyük düşkünlüğün, ihanetin içinde olmamışlardı. Aldanmışız, gerçekten safmışız...
-15 Temmuz darbe girişimi sonrası Harp Akademileri: Bu operasyonlarla (Ergenekon-Balyoz) başta şahsım olmak üzere tüm ülke yanlış yönlendirildik, aldatıldık...
-2016 Temmuz sonu A Haber-ATV ortak yayını: Bunu itiraf etmem lazım; iyi niyetimizin kurbanı olduk, bunu da ifade etmem lazım...
-4 Ağustos 2014 Saray: Rabbimden af milletimden özür diliyorum dedim. Çünkü burada hata yapmışız.
Bunlar aldatılma değilse nedir? Patates mi?!.