Buna olsa olsa, “kötü kopya” denir!..
-Neden mi?..
Yasal bir siyasi partinin afişlerinin, bildirilerinin, toplantılarının yasaklandığı bir referandum olamaz da ondan!..
Bir sanatçının şarkı sözlerini pankart yapan gençleri emniyete götürüp tutanak tutulduğu, beş saat gözaltına alındığı bir referandum olamaz da ondan!..
Hayır afişi asan gencin kurşun yağmuruna tutulup ağır yaralandığı, sokaktaki gençlerin “polis dergisi” kimliği gösteren ne idüğü belirsiz kişilerce sorgulandığı bir referandum olamaz da ondan!..
Koca bir kentin valisinin göz göre göre referandum propagandası sürecini oluşturan şubat ayında her türlü basın açıklamasını, bildiriyi, afişi, toplantıyı yasakladığı bir referandum olamaz da ondan!..
İktidar sözcüsünün “evet oyları ezici çoğunlukta çıkarsa terör biter” şantajı yaptığı, tehdit dolu ifadeler kullandığı bir referandum olamaz da ondan!..
İktidarın bakanının, “hayır oyu kullananlar korkaktır” türünden aşağılayıcı ifadeler kullandığı bir referandum olamaz da ondan!..
Devlet olanaklarının en zirveden başlayıp, en dibe kadar tepe tepe kullanıldığı bir referandum olamaz da ondan!..
Devletin rektörlerinin, valilerinin, kaymakamlarının hatta Yüksek Seçim Kurulu yetkililerinin “evet” kampanyası yaptığı bir referandum olamaz da ondan!..
Daha sıralanacak çok madde var ama bu kadarı bile daha resmen başlamamış referandum sürecinde daha neler neler yaşanacağını göstermesi açısından gayet eğitici, gayet öğretici sanırım!..
-Dahası da var mı diyorsanız buyurun öyleyse!..

İmam ile cemaat misali!..


Biliyorsunuz, video ile oyunu açıklamak bu referandumun modası...
Şeytan Rıdvan’ın başlattığı video modasına yeraltı dünyasının önde gelen isimlerinden Sedat Peker de katıldı. Ama ne katılış; Türk-İslam sentezinden girip, Mahkeme-i Kübra’dan çıkıp “evet” diyeceğini açıklayan Peker sözlerini şöyle bağladı:
-15 Temmuz’da Fetullahçı Terör Örgütü’nün üyelerine karşı nasıl ki sokaklarda olduysak, referandumu yaptırmamak adına sokaklara çıkan birileri olursa, onları sokaklarda bekliyor olacağımızı şimdiden özellikle söylemek isterim. Sırf bunun için bile “evet” diyeceğim!..
Nasıl, ürkünç derecede şahane değil mi?!. Aradan bir kaç gün geçti, Düzce’de daha bıyıkları bile terlememiş ama “külhanbeyliğe” soyunmak için acelesi olduğu belli olan iki genç, 15 Temmuz’da demokrasi nöbetlerinin tutulduğu Anıtpark Meydanı’nda ellerinde tabancalarla poz verip, o fotoğrafı da Facebook hesabından paylaştılar. Altına şu notu düşerek:
-Başkanlık sistemine “Hayır” diyenleri tıpkı 15 Temmuz gibi sokaklarda bekliyor olacağız!..
Nasıl, tıpkı Sedat amcalarının söylediği gibi değil mi?.. Belli ki olmak istedikleri, özendikleri kişi gibi yapmaya çalışmışlar ancak daha toy oldukları için biraz abartmışlar tabii!..
Artık amcaları bunları kutlar mı, kulaklarını mı çeker, alır yetiştirir mi o kadarını bilemem; ancak 10 milyonun üzerinde işsizin çaresizlikle kıvrandığı ve çoğunun genç olduğunu bildiğim bu ülkede zıvanadan çıkmaya hazır pek çok “özenti çocuk” bulunduğunu gayet iyi bilirim!.. önü alınamayacak felaketlerin bir “kıvılcımdan” çıkabileceğini gayet iyi bildiğim gibi!..
-İşte bunun için biz buna referandum demiyoruz!..
Yaşanan “referandum muş gibi yapılan” kötü bir kopyadan, bir zavallı piyesten başka bir şey değildir diyoruz!.. Ama madem çok istiyorlar, madem iş yasal olarak buraya kadar geldi o halde son sözümüz bellidir:
-Hodri meydan!..

Nilhan hanım Galatasaray Adası’nı istiyormuş!..


Tanımazdık, etmezdik; birden hayatımıza dahil oluverdi!..
Önce Osmanlı ürünleri sattığı internet sitesi vasıtasıyla, ardından Saray’a yaptığı övgülerle müşerref olduk hanımefendiyle... Sonra müthiş bir ticari zekayla “sitem cuma namazı saatlerinde kapalıdır” ilanıyla ön plana çıkıverdi!.. Kartviziti de pek fiyakalıydı doğrusu:
-II. Abdülhamit’in beşinci kuşak torunu Nilhan Osmanoğlu!
Referandumla birlikte iyice açıldı; gerçi görüntüsü gayet modern, adeta Cumhuriyet yurttaşı gibiydi ama söyledikleri, art arda dizdiği sözcükler en az bir yüz yıl geriden geliyordu... Referandumda “evet” diyeceğini altını çizerek anlatan Nilhan Hanım, şu sözcüklerle anlatmıştı meramını:
-Bizim canımıza yetti parlamenter sistem artık!..
Bu açıklamaya AK Trollerden sevinç çığlıkları ve alkışlar geldi. Gerçi desteklediği Saray ve iktidar kanadı başkanlık sistemiyle parlamentonun daha da güçleneceğini söylüyordu ama o kadar da olurdu artık canım, nasıl olsa mızrak hiçbir halükarda çuvala sığmıyordu, üstelik sultan destekliyordu ya!..
Neyse, sonuçta “Vehbi’nin kerrakesi” belli oldu; Nilhan Sultan bu engin desteği karşılığında ufak bir karşılık beklediğini açık etti:
-Galatasaray’a ait Ortaköy’deki Su Ada!..
Sultanımız, adanın tapusunun II. Abdülhamit üzerinde olduğunu, bir çok yerde olduğu gibi burada da haklarının bulunduğunu ve konunun çözülmemesi halinde İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğini de ekledi!.. Ben anladım onu; şu “Yeni Osmanlıcılık” oyunları iştahını kabartmış olmalı...
-Mülkünü geri istiyor sultan!!!