Barış Doster eski bir gazeteci...
Cumhuriyet gazetesinde yıllarca birlikte çalıştığım dostum, kardeşim. Övgüye değer bir analiz yeteneğine, anlatım becerisine sahip olan Barış, daha sonra akademisyen olmaya karar verdi. Şimdi Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde doçent ancak çeşitli üniversitelerde, yurtdışı da dahil Türk Devrim Tarihi, Türk Dış Politikası, Uluslararası İlişkiler üzerine ders verdi. Türkiye’nin çok ihtiyacı olan “dış ilişkiler” ve “uluslararası politikalar” konusunda gerçek bir başvuru kaynağı...
Bu girizgahı yapmamın nedenine gelince; televizyonlarda tartışmalara katılan “Tarihçi”, “Dış İlişkiler Uzmanı” sıfatlı o kadar yeteneksiz, kör cahil, Cumhuriyet düşmanı tip görüyoruz ki, Barış bu tiplerin yanında bilgisi ve anlatımı ile adeta çölde vaha görevi yapıyor!.. Son kitabı da bu düşüncemin ne denli doğru olduğunu gösteriyor; Türk dış politikasının, “stratejik derinlik”, “derin yalnızlık” gibi zavallı sloganlarla adeta gömüldüğü, Atatürk ve Cumhuriyete soysuzca saldırıların yapıldığı bir süreçte “Türkiye’nin nerelere savrulduğunu”, “Avrasya-Atlantik” savaşını en ince ayrıntısına kadar anlatan sevgili Barış, kitabın ismini de çok doğru koymuş:
-Azizim TÜRKİYE KİME KALACAK Dersin? Avrasya mı? Atlantik mi?
Daha kitabının girişinde şöyle diyor Barış Doster:
-1683 Viyana Bozgunundan sonra Türkler ancak 1921’de Sakarya Savaşı ile taarruza geçerek zafer kazandılar. Şimdi o ordunun başkomutanına sövmek moda. Sonuç hazindir... Türk ordusu, gücünden, itibarından, caydırıcılığından çok şey yitirmiştir...Yaşadığımız coğrafyada bedeli ağırdır bunun...
Bu kitapta, 15 yıllık tek parti iktidarının ülkeyi hangi bataklıklara sürüklediğini, “Yeni Türkiye” adını hangi CIA ajanından esinlendiklerini, Türk Dış Politikasının hedef yoksunluğunu ve zavallılığını, ülkenin nasıl “terör hedefi” haline dönüştürüldüğünü okuyacaksınız...
-Kalemine sağlık kardeşim...

Küreselleşme Çağında Ulusalcı Tarz-ı Siyaset


Tolga Gürakar bir sosyolog...
Son yıllarda özellikle “ulusalcı” kesimde tartışılan “Vatan Savaşı mı, Saray savaşı mı?” tartışmalarını hemen anımsayacaksınız. Ben de bu tartışmada safını seçenlerden biriyim. Üstelik bu tartışma, sonraları iyice rayından çıkarak Vatan Partisi yönetiminin ve tabii Doğu Perinçek’in, iktidarı eleştirenlere, muhalefete adeta bir AKP’li havasında çatmasını, zaten bir avuç kalan muhalif basını “bozgunculukla” suçlamasını ve karşılığında çok sert tepkilere neden olmasını da getirecekti!..
Tolga Gürakar’ın “doktora tezi” olarak kaleme aldığı “Küreselleşme Çağında Ulusalcı Tarz-ı Siyaset: AYDINLIK HAREKETİ” kitabı, bu anlamda Aydınlık Hareketi’nden Vatan Partisi’ne uzanan çizgiyi, geçirdiği evreleri ve ulaştığı yeri son derece tutarlı biçimde anlatıyor.
Gürakar, 1960’ların sonunda Aydınlık Hareketi başlayan, hemen ardından Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi olarak devam eden neredeyse yarım asırlık hareketin 1990’ların başında epey bir hesaplaşmanın, çözülmenin sonrasında İşçi Partisi adı altında “Ulusalcı kimliğe” geçişini ve bugünlere dek yaşananları eski, yeni Aydınlık mensuplarının fikirlerinden de yararlanarak sıralıyor... Aynı zamanda Türkiye’nin son 50 yılını da gözlerimizin önüne seriyor...
-Kutlanması gereken bir çalışma...

Cumhuriyet ışığında


Özlem Özdemir bir gazeteci..
Gazeteciydi desem daha doğru olacak! Çok iyi bir söyleşi ustası aynı zamanda. Çeşitli dergiler ve gazetelerde onun yaptığı söyleşilere mutlaka dokunmuş, okumuşsunuzdur. Aslında onu Birgün gazetesinde sevgili Mine Kırıkkanat’la yaptığı söyleşiden de anımsayabilirsiniz... O söyleşide Mine’nin yaptığı bir benzetme nedeniyle Özlem Özdemir işinden kovulmuştu!.. Havuz medyasını anlarım da “solcu-muhalif” çizgide olduğunu haykıran bir gazeteye hiç yakıştıramamıştım doğrusu!..
İşinden olmak Özlem’e iyi geldi aslında; söyleşilerini genişletti; Hıfzı Topuz’dan Fazıl Say’a, Soner Yalçın’dan Yıldız Kenter’e, Muazzez İlmiye Çığ’dan Sumru Yavrucuk’a, Genco Erkal’dan Metin Uca’ya, Emre Kongar’dan Zülfü Livaneli’ye 23 Cumhuriyet aydınıyla Cumhuriyetin yaklaşık yüz yıllık süreçte yaptıklarını, değerlerini konuştu. Kitabına Birgün’den kovulmasına neden olan o şahane Mine Kırıkkanat söyleşisini almayı da unutmadı tabii!.. Kırmızı Kedi Yayınları da kitabı basmaya talip olunca söyleşiler ölümsüzleşti...
Şimdilerde yeni “Cumhuriyet Projeleri” peşinde olan sevgili Özlem Özdemir’i bu söyleşilerin lezzeti adına yürekten kutluyorum...
Toplumun önemli bir kesiminin okumadığını, hatta kitapla tanışmamış bile olduğunu biliyorum. Dünya çapında araştırmalar dahi bu acı gerçeği vuruyor yüzümüze... Halbuki okumak, bilgilenmek, dünyayı ve ülkeyi kavramak adına olmazsa olmazların başında gelir!.. Cumhuriyeti kabile kafasının elinden söküp almanın biricik yoludur...
-Okuyun, okutun lütfen, çocuklarımızın geleceği için...