Mehmetçik, 70’ten fazla şehit vererek El Bab’ı aldı.
Böylece, Fırat Kalkanı Operasyonu’nda yeni bir “dönüm noktasına” gelindi.
Şimdi, “tamam mı”, “devam mı” kararını alma zamanı.
Saray’a bakarsanız, karar Mehmetçiği Suriye’nin daha içine göndermek yönünde; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı hemen her konuşmada, Mehmetçiği Rakka’ya göndermekten bahsediyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan “önce Membiç, sonra Rakka” mesajları geliyor.
“Rakka’ya yürüyoruz” mesajı, tıpkı “Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılacağız” gibi kulaklara hoş gelebilir.
Ancak Rakka yolu sorunlarla dolu.
İlk sorun, Rakka’ya Mehmetçiğin “nasıl gideceği” üzerinde düğümleniyor.
İki yol var;
Ya El Bab’dan güneye, yaklaşık 200 kilometrelik yol IŞİD’le çatışa çatışa gidilecek- Ki, bu yol boyunca Mehmetçiğin zaman zaman Esad rejimi askerleri ile yolunun kesişmesi söz konusu...
Ya da Mehmetçik, Türkiye’nin “PKK terör örgütünün devamı” olarak kabul ettiği PYD/YPG’nin kontrolündeki Kobani bölgesinden Suriye’ye girecek. Burada da, YPG/PYD militanları ile çatışa çatışa yaklaşık 54 kilometre güneye yürüyüp, Rakka’ya varacak.
Türkiye, Washington’da Obama yönetimi ile yaptığı pazarlığı, “PYD geriye çekilsin; Türk ve ABD özel kuvvetleri, silahlanıp eğitilecek Arap güçleri ile Rakka operasyonu yapılsın” önerisi üzerine kurdu.
Trump’ın bu öneriyi kabul etmesi durumunda, bizzat Amerikan kuvvetleri tarafından silahlandırılmış yaklaşık 27 bin PYD/YPG militanı “devre dışı” bırakılacak. Yine Amerikalıların eğittiği ve halen PYD/YPG ile birlikte savaşan yaklaşık 23 bin Arap kökenli savaşçı ile operasyona katılacak. Bunlara, Fırat Kalkanı’nda TSK ile birlikte savaşan ve sayılarının 10 bin olduğu söylenen Özgür Suriye Ordusu birlikleri de eklenecek. Bunlara TSK unsurları ile Amerikan özel kuvvetleri de destek verecek.
Türkiye’nin bu önerisine karşılık, PYD/YPG ise bu hafta Kobani’ye giden CENTCOM Komutanı General Joseph Votel’e “Eğer Rakka’ya Türklerle gitmeye karar verirseniz, kenti kuşatan güçlerimizi geri çeker, Membiç’e yığarız” tehdidini savurdu.
ABD’de Trump yönetiminde ise kafalar karışık;
Bir tarafta NATO müttefiki Türkiye...
Diğer tarafta Obama yönetimi döneminde eğitilen, silahlandırılan, pek çok söz verilip IŞİD’in üzerine sürülen PYD-YPG...
“Üst akıl” işte böyle bir şey;
İki taraf da, Washington’a öneri üzerine öneri koyuyorlar; “IŞİD’le biz savaşalım; Rakka’ya biz yürüyelim” diye Trump yönetimini iknaya çalışıyorlar.
Trump, komutanlarına Rakka planını hazırlamaları için şubat sonuna kadar süre vermişti.
“Üst akıl” sadece “tercih” yapacak;
Rakka için kim ölecek diye...

Barzani Ankara’ya niye geldi?


Türkiye hafta sonunda Irak’taki Kürt özerk yönetimi Başkanı Mesud Barzani’yi ağırladı.
Ağırlama “en üst düzeyde” yapıldı; Barzani Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü.
Referandum iklimine boğazına kadar batmış Türkiye kamuoyu farkında değil ama, Barzani kendi bölgesinde çok zor durumda.
Barzani’nin yönettiği Irak Kürt Özerk Bölgesi ekonomik olarak iflasın eşiğinde; memurların maaşı Batı’dan gelen yardımlarla ödeniyor.
Barzani’nin “Başkanlığı” tartışmalı; liderliğini yaptığı parti bölgedeki siyasi güç dengesinde “azınlık” durumuna düşmüş durumda. Özerk Bölge parlamentosu fesh edilmiş, seçimler “askıya alınmış” halde.
Kısacası Barzani, yönetimini devam ettirmek için Ankara’daki hükümetin desteğine fazlasıyla ihtiyaç duyuyor.
Referandum öncesinde ise, Saray ve AKP’nin Barzani’ye ihtiyacı var.
Başbakan Binali Yıldırım’ın “bozkurt” işareti yapması; HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ’ın Eylül 2016 tarihli ceza onama kararının 5 ay tutulup, referandumdan hemen önce TBMM’ye gönderilerek milletvekilliğinin düşürülmesi MHP tabanına “işaret” olarak yorumlanmıştı.
Barzani’nin gelişini de, benzer şekilde, Saray ve AKP’nin Türkiye’deki Kürt seçmene bir “selam çakması” olarak okumak mümkün.
Nitekim Barzani de daha Türkiye’ye gelmeden, “HDP milletvekilleri hapisten çıkarılmalı” açıklaması yaparak, bu mesajı güçlendirdi. Barzani’nin gelişiyle Kürt seçmene “yeni bir barış süreci kapıda” izlenimi verildi.
Kürt kökenli seçmenin Saray ve AKP kanadından gelen bu “selamı” kabul edip etmeyeceğine göre ise, ikinci seçenek kapıda.
Kürt seçmenini “evet” demeye Barzani de ikna edemezse, o zaman nisan ayında, referandumdan hemen önce Kandil’e yönelik bir harekat mümkün.
Elbette bu harekat da, Ankara’da en üst düzeyde ağırlanarak büyük destek sağlanan Barzani’yle koordinasyon içinde yapılacak.

ANKARA FISILTISI

Saray’daki o yemeğin fotoğrafı “sır” oldu


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Saray’da yaptığı etkinliklerin büyük çoğunluğu kamuoyuna duyuruluyor.
Bu etkinliklerin kimisi canlı yayınlanıyor; kimisini gazeteciler izleyip, sonradan haberleştiriyor.
Tüm bu etkinlikler, Saray’ın özel kameramanları, fotoğrafçıları tarafından kayıt altına alınıp, kamuoyuyla paylaşılıyor.
Ancak Erdoğan’ın geçen hafta Saray’da, AKP’nin eski milletvekilleri için verdiği yemek önceden duyurulmuş ve gazeteciler tarafından da izlenmiş bir etkinlik olmasına rağmen, ne bir görüntü ne de tek kare fotoğraf yayınlanmadı. Etkinliği izleyen gazetecilerin salona fotoğraf makinesi sokup, görüntü almasına da izin verilmedi.
Yemekte, Erdoğan’ın oturduğu masada, AKP kurucularından ve kendisinden bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de yer ayrılmıştı.
Ancak Gül, “yurtdışındaki faaliyetleri” nedeniyle yemeğe katılmadı. Bunun üzerine protokol masasındaki oturma düzeni değiştirildi.
Ve Erdoğan’ın sağında Başbakan Binali Yıldırım otururken, solunda “eski TBMM Başkanı” ve AKP kurucusu olmasından gelen kıdemi gereği Bülent Arınç oturdu.
Yemeğe ilişkin Saray tarafından hiçbir görüntünün paylaşılmaması ise Ankara kulislerinde “Acaba Erdoğan, ‘muhalif’ olarak anılan Bülent Arınç’la yan yana fotoğraf vermek istemedi mi?” yorumlarına neden oldu.