Tıpkı Gaziantep’teki Zeugma gibi Adana’nın da baraj gölünün suları altında kalan bir antik kenti var. Ancak birçok eserin kurtarılabildiği Zeugma kadar şanslı değil, Seyhan Baraj Gölünün altında kaybolmuş Augusta… Ceyhun Özgönül /ADANA(SÖZCÜ) Gaziantep’teki Zeugma Antik kentinin paha biçilmez tarihi eserlerinden önemli bir bölümü, 1990’lı yıllarda yapılan çalışmalarla Birecik Barajı’nın suları altında kalmaktan kurtarıldı. Ancak pek çok Adanalının varlığından bile haberdar olmadığı Augusta Antik kenti ise ne yazık ki Zeugma kadar şanslı değildi. 1955 yılında su tutulmaya başlayan Seyhan Baraj Gölünün altında kalan ve adını Roma İmparatoru Augustos’un karısı Liva Augusta’dan alan antik kentten geriye, Adana müzesindeki bir medusalı lahit, o döneme ait sikkeler ile baraj su tutmadan önce sadece 10 günlük çalışma zamanı verilen arkeolog Mahmut Akok’un, yangından mal kaçırırcasına toparlamak zorunda bırakıldığı çizim, not ve fotoğrafları kaldı. yilan-sacli-medusa AUGUSTA ANTİK KENTİ Adanalıların, altında bir antik kentin yattığından habersiz olarak kimi zaman tekne turlarıyla üzerinde, kimi zaman yürüyerek ya da arabayla kıyısında gezindikleri Seyhan Baraj Gölü’nün altındaki antik kent, öteden beri arkeoloji dünyasının ilgi alanına girdi. M.S. 23-79 yıllarında yaşamış olan Roma müellifi (yaşlısı) Pilinius’un, “Naturalist Historia” adlı eserinde, şehrin adını “Augusta” olarak, M.S. 11’inci yüzyılda yaşamış olan İskenderiyeli Coğrafyacı Claudius Ptolemeius da “Augusüta” olarak not düştü. RESMİ ARAŞTIRMAYI 10 GÜNE SIĞDIRDIK M.S.10’uncu yüzyılda İslam ordularınca ele geçirilen antik kentle ilgili ilk resmi araştırmamız ise ancak 1955 yılında Seyhan Baraj Gölü’nde su toplanmaya başlanmadan sadece 10 gün önce Arkeolog Mahmut Akok tarafından yapılabildi. Baraj inşaatı yapılmış ve gölde su tutulmasına başlanacaktı. Ancak orada bir antik kent olduğu sadece 10 gün önce akıllara geldi. Arkeolog Mahmut Akok’un ise koca antik kentle ilgili araştırma ve kazılar yapması, buluntular çıkarması için sadece 10 günü vardı. Akok, Adana turizmi açısından büyük bir talihsizlik olan araştırmayla ilgili şu notları yazdı: antik-kent-once “Seyhan Barajı’nın göllemiş olduğu sahada kalan ve bazı mütehassıs seyyahlarca Augusta Antik şehri olduğu beyan edilen örenin tetkikini, Maarif Vekaleti Eski Eserler ve Müzeler Umum Müdürlüğü bize havale etmişti. Sahaya suyun koyuverilmesinden 10 gün kadar evvel, yani 5-15 / 9 /1955 tarihleri arasında mahallinde bir inceleme yaptık. Bu ören Adana şehrinden 25 kilometre doğuda ve Seyhan Nehri’nin şimale uzanan kollarından biriyle, Kuruçay Vadisi’nin birleştiği kısımda ve çayın hasıl ettiği terasanın yarımada şekline girmiş bir düzlüğünde bulunmakta idi. Bugün bunlardan Karaömerli Köyü’nün bir kısmı gölün kenarında kalmıştır, Gübe Köyü ise (Antik kentin bulunduğu bölge) sular altındadır.” 1500 METRELİK SURLAR, SÜTUNLU YOLLAR VARDI Sadece 10 gün sonra göl yatağı tamamen su ile kaplanacak, bu tarihi kent, çamur tabakasına gömülecekti. Arkeolog Mahmut Akok, 10 günde,zengin bir yerleşim yeri olduğu anlaşılan antik kentin, “kuzey-güney ve kuzeybatı yönlerine 1,000x1,500 metre uzunlukta olduğunu, kale surları ile çevrili bulunduğunu, her biri 5,40 metre boyundaki mermer sütunlu yolla, 62 metre çapında oturum alanı olan açık hava tiyatrosuna sahip olduğunu” tespit etti. antik-kent Arkeolog Akok ayrıca, “3.37 metre aralıklarla dizilen sütunların süslemeli başlarını, su deposunu, su kanallarını, hamam, ev banyo odalarını, mermer ve kesme taşlardan üretilmiş 7 bina kalıntısını, şehrin kuzey yamacında nekropolü (mezarlık) ve buradaki sandık mezarları, oda tipi ve pişmiş topraktan yapılma (sarkofajlı) mezarları” ortaya çıkartıp görüntüledi, antik kentin ve mamur eserlerinin ayrıntılı krokilerini çizdirdi. TARİHİ MİLATTAN ÖNCEYE DAYANIYOR Kentin geçmişinin, Liva Augusta (Durisilla)nın yaşadığı M.Ö. 58-M.S.29 yıllarına kadar uzandığı tespit edildi. Kentin kazılarında elde edilen sikkelerde Livia Augusta’nın yanı sıra Roma imparatorlarından Tiberius, Neron, Domitianus, Traianus, Gallus, Volsianus ve Valerianus’un tasvirlerinin bulunuyordu. Kentin varlığını asırlar boyu koruduğu, M.S. 451 yılında Chalkedon’da toplanmış olan Ruhani Meclis’e, “Theodorus adında bir murahhas gönderecek kadar da önemli bir kent” olduğu anlaşıldı. livia-augusta AGUSTA’DAN KALAN EN ÖNEMLİ ESER Göl suları altına terk ettiğimiz Augusta’dan günümüze kalan en önemli eserlerden biri olan “Medusalı Lahit” Adana Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Menekşe Köyü’nün batı yamaçlarında traktörle tarlasını süren bir köylü tarafından tesadüfen bulunan mermer lahit, M.S. 2.yüzyıla ait. Define avcılarının talanına uğrayıp kapağı kırılan, yekpare mermer bloktan oyulmuş lahit, yüksek kabartma tekniği ve ince bir ustalıkla işlenmiş. Lahitin üzerinde “Medusa, boğa, çiçek ve meyve figürleri” yer alıyor. Ayrıca, o döneme ait birçok sikke de kent tarihine ışık tutuyor. LİVA AUGUSTA DURİSİLLA KİM? Çukurova’nın en güzel köşelerinden olan, Sarus (Seyhan) Nehri’nin kıyısına kurulan kente adı verilen Livia Augusta, M.Ö. 58 - M.S.29 yılları arasında yaşamış. Drusilla ek adından, ailesinin ikinci kızı olduğu anlaşılan Augusta, Roma’nın ilk İmparatoru Augustus’un (Gaius Octavius) karısı, Tiberius ve Drusus’un annesi… Roma’nın sonraki imparatorları onun soyundan gelmişler. İmparator Claudius tarafından Augusta (Birinci kadın-Yüce kadın) ilan edilen Livia Durisilla, ikinci kocası olan Octavian ile de 51 yıl evli kalmış. Drusilla, Romadaki politik etkisi, imparatorlar ile senatonun kendisine verdiği siyasi ve kutsal nitelikli olağanüstü yetkiler nedeniyle, çok büyük bir güce ulaşmış. M.Ö.42 yılında ise Diva (Tanrısal) Augusta unvanını almış, birçok yere resimleri yapılmış, sikkelere tasvirleri basılmış, heykelleri dikilmiş. Livia Drusilla, olağanüstü güzelliği, güçlü karakteri, çalkantılı aşk öyküleriyle, mitolojik edebiyatın ve batı tiyatrosunun da en önemli kadın karakterleri arasında yer alıyor.