Balyoz’dan 16 yıl ceza alan Kardak kahramanı SÖZCÜ’ye konuştu
PKK’lılar elini kolunu sallayarak dolaşıyor... Kardak’a bayrak diken SAT komandosu Albay Ali Türkşen’in ise Poyrazköy Davası’nda da iki kez müebbet hapsi isteniyor...
‘Cebinizedeki elektronik eşyaları çıkarın, lütfen. Çantanızı kilitli dolaba bırakabilirsiniz.’
‘Not defterimi alabilir miyim, bir de kalem?’
‘Tabii alabilirsiniz.’
Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevi’ndeyim... İki tarafı yemyeşil bir yoldan askeri araçla bir, bilemedin iki kilometre gittiğimiz yolun sonunda böyle karşıladılar bizi...
Yakın arkadaş, eş, dost salı ve perşembe günleri görüşebiliyor. Kurallar ne gerektiriyorsa yerine getirip birbirini tanıyan onlarca insanla beraber görüş için beklemeye başladım...
Birçoğu asker, onlar da benim gibi görüşe gelmişler, silah arkadaşlarına moral vermek için... Kalabalık olduğu için 4’erli gruplar halinde girdik içeri...
Yaklaşık 1.5 saatin sonunda sağ elimde telefon, camın ardındaki Ali Türkşen’le konuşmaya başladım...
17 yıl önce Kardak krizinde görev alan SAT (Su Altı Taaruz) Komandosu Deniz Üsteğmen Ali Türkşen... Şimdi tutuklu Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen...
‘Bak şimdi neredeyim’
Değişmişsiniz?
Saçlar dökülünce sakal bıraktım... İyiyim ama... Spor yapıyorum.
Yeni kitabınız hayırlı olsun... Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir...
Öyle ya... Önceden pazara bile çıktığımda kendi kendime “Oğlum Ali, bu ülkenin refahında, huzurunda senin de payın var” derdim. Daha bir dik yürürdüm... Ama şimdi bak neredeyim, neredeyiz... Ve neyle suçlanıyoruz... Kahramandık ama artık bizim için hain diyorlar...
Kaç gün oldu?
Bugün 806 gün oldu... 21 Nisan 2009 sabahında Tuzla’ya güle oynaya gittim. Öğrencilerimle dalış yapacaktım... Kısmet olmadı...
‘Böyle şey romanda olmaz’
Nasıl geçiyor günleriniz?
Bizim koğuşa her gün 5 gazete geliyor. Sözcü, Cumhuriyet, Aydınlık, Vatan bir de Hürriyet... Gazeteleri okuyup haberleri kesiyorum... Arşiv yapıyorum... Dosya dosya arşivimiz oldu... Bir de kitap okuyoruz bol bol... Edebi romanlar...
Balyoz iddianamesini okudunuz mu?
Tamamını okumadım... Yalnızca kendimi ilgilendiren bölümüne baktım... 900 sayfa... Onun hepsini okuyacağıma kitap okurum daha iyi...
Neden?
Anlatılanlardan polisiye roman bile olmaz ama yaşadıklarımıza bakın, başımıza gelenlere...
‘Haberleri izlemiyorum’
Peki ya televizyon?
Bizim koğuşta haber izlenmiyor, belki günde yarım saat bakıyoruz haberlere... İşler Güçler’i izliyoruz... Haberlere dayanamıyoruz... Yaşananlara inanamıyoruz çünkü... T.C’yi kaldırıyorlar, Türk Bayrağı’na izin vermiyorlar...
Siz Kardak krizinde Türk Bayrağı’nı kayalıklara diken SAT ekibindeydiniz. O günler geliyor mu aklınıza? Ne düşünüyorsunuz? (Düşünüyor... Kelimelerini özenle seçiyor... Önüne bakıyor bir süre sonra bir anda kaldırıyor başını, sesi de değişti...)
Biz ölmek için yemin etmiştik, hapiste yatmak için değil. Bizim üniformamız kefenimizdi...
Bunun için miydi? 15 yıl sonra bana terörist dediler... Öyle ağırıma gidiyor ki... Yüreğim yanıyor, ruhum, içim almıyor... Yazıklar olsun...
Özlemleriniz var mı? (Düşünüyor.)
Var... Biliyor musunuz en çok denizi özledim... Deniz kokusunu... Dalmayı... (Eliyle göstererek anlatıyor...) Böyle dalınca tuzlu su burnunuza kaçar... İşte onu çok özledim... Tuzlu suyun burnuma kaçmasını...
Kısmetse çıkınca yaparsınız belki?
Çıkınca mı? İki müebbet bir 16 yıl... Kısmet...
‘Burada hayal yok’
Neden, umudunuz yok mu?
Ne zaman ki kendimi ailemle bir pazar kahvaltısında evimde, dostlarımı da yanımdayken görürüm o zaman “tamam” derim. Burada hayal yok, gerçekler var...
Herkes mi böyle?
“Bayrampaşa Ben Fazla Kalmayacağım” diye bir film vardı... Bizimki de o hesap... Her gün yeni bir uğultu dolanıyor içeride... Yeni Anayasa’da çıkacakmışız... Yok yok, mayıs diyorlar... Olmadı haziran... Anlayacağınız, bizi bezdirip, “Biz çıkalım da ne olursa olsun” dedirtmeye çalışıyorlar... Hem buradan çıkınca hiçbirimizin hayatı aynı olmayacak...
Nasıl?
Kader birliği yapmak gerekirken burada bile bölündük biz... Buradan çıkınca herkes başka yerlere dağılır... Kimse kimseyi görmez bile... Hepimizi böldüler... Bu ülkede yaşayanların tek ortak noktası Türkçe konuşmak oldu... O yüzden burdakilerden kimse bir şey beklemesin...
Asker ağlar mı?
Ağlar, ağlamaz mı? Ha, ama kimse halimize ağladık filan sanmasın... Biz iyiyiz çok şükür, ağlanacak bir halimiz de yok. Ağladık evet... Poyrazköy duruşmasında Levent Bektaş’ın “Bir daha dünyaya gelsem yine SAT komandosu olurum... Ama bu ülkede olmam” sözlerine hepimiz ağladık... Bir de... (Duruyor, kesiyor konuşmasını...)
Evet bir de?
Bir de hani şu PKK’lıları Habur’da karşıladılar, kucakladılar ya onları... İşte o zaman ağladık...
‘Atatürk bize bol geldi’
Barış sürecini konuşuyor musunuz, arkadaşlarınızla?
Hiç konuşmuyoruz. Her şey başka tarafa gidiyor çünkü. Biliyor musunuz, Atatürk bu ülkeye bol geldi, büyük geldi. Biz Atatürk’ü taşıyamadık...
Ya aileniz?
İki oğlum var... Biri Amerika’da... 3 yılda 3 saat görebildim... Diğeri burada... 11 yaşında, tikleri başlamış... Psikoloğa gidiyor. Özlüyormuş beni... Annesi bak ağabeyin daha zor durumda diye telkin ediyormuş... O da; “Babam benim hayatımdan bir anda çıktı gitti...” diyormuş... Üzülüyorum... En kötü şey ne biliyor musunuz?
Ne?
Ailenizi koruyamamak... Burada o kadar çok insan var ki ana babasıyla helalleşemeyen... Bir de anasının, babasının cenazesine cezaevi arabasıyla gidip, cenaze namazına katılan...
Süremiz doldu... O kadar kalabalık ki herkes sıra bekliyor konuşabilmek için... Artık gitmeliyim...
Selin Hanım... Bir şey diyeceğim... İnşallah bu ülkede insanlar elini kolunu sallayarak silahla sokakta dolaşmaz... Unutmasınlar, her şeyin bir karşılığı vardır... Çekilmeye karşı ne vermiş olabilirler?
17 yıl önce tarih yazdılar
Tarih 25 Aralık 1995... Türk bandıralı bir gemi Ege’de Türkiye’ye ait olan Kardak Adası’nda karaya oturdu. Yunanistan, “Kaza benim karasularımda oldu” dedi. Yunan Ordusu, adaya bayrak dikti...
İki ülke arasında kriz yaşandı...
30 Ocak 1996’da SAT komandoları Yunan Donanması’nın arasından geçerek Kardak’a çıktı... Ve adaya Türk Bayrağı dikti... SAT ekibindeki kahramanlardan Türkşen o günü şöyle anlattı:
Hep, helal olsun dedik... Vatana millete helal olsun... Kaybedecek çok şeyim varken arkama bile bakmadım... 31 yaşındaydım, gençtim... Ne karımızı, ne anamızı, ne babamızı düşünmedik... Bugün olsa aynı göreve yine gözüm kapalı giderim... Duygularım hiç değişmedi... Hiçbir şey için pişman değilim. Ben yaptıklarım için değil yapamadıklarım için pişmanım...
‘Kapalı kalınca anladım’
Nedir onlar?
Bir gün buraya gireceğimi bilseydim, daha çok yer gezerdim... Kapalı kalınca anladım ki hayatı daha iyi yaşayabilirmişim... Daha çok yer görürdüm, o zaman burada daha çok şey hatırlardım dışarıya dair...
Kardak kahramanı SÖZCÜ’ye konuştu
Üniformamız kefenimizdi ama hain dediler, yazıklar olsun!