Tam 8 yıl­dan bu ya­na per­de açan ‘Fik­ri­ye ve La­ti­fe: Mus­ta­fa Ke­ma­l’­i Sev­di­m’ ad­lı oyu­nun hem ya­za­rı, hem de tek oyun­cu­su olan Dil­ru­ba Sa­at­çi, inan­dı­ğı doğ­ru­lar­dan her tür­lü zor­lu­ğa ve en­ge­le rağ­men as­la ta­viz ver­me­den yü­rü­ye­bi­len bir genç sa­nat­çı. Ço­cuk­luk yaş­la­rın­dan iti­ba­ren yer­leş­ti­ği Al­man­ya­’-da psi­ko­lo­ji, fel­se­fe ve mü­zik eği­ti­mi al­dı. Vi­ya­na Mü­zik ve Gör­sel Sa­nat­lar Yük­sek Oku­lu ile Ber­lin Film ve Te­le­viz­yon Oyun­cu­lu­ğu Oku­lu­’n­dan me­zun ol­du. Al­man­ya ve Avus­tur­ya­’da pek çok ti­yat­ro­da oyun­cu, ko­re­og­raf ve eğit­men ola­rak gö­rev al­dı. 2000 yı­lın­da unut­tu­ğu ana­di­li Türk­çe­yi ye­ni­den öğ­ren­me­ye ka­rar ver­di. Ar­dın­dan ta­nı­ma­dı­ğı, bil­me­di­ği Ata­tür­k’­ün ha­ya­tı­nı öğ­ren­di, in­ce­le­di, araş­tır­dı. So­nun­da ‘Fik­ri­ye ve La­ti­fe: Mus­ta­fa Ke­ma­l’­i Sev­di­m’ ad­lı oyun çık­tı or­ta­ya. Soh­be­ti­mi­ze de bu oyun­la baş­la­dık za­ten.

Bu oyu­nu yaz­ma ve oy­na­ma fik­ri na­sıl oluş­tu, na­sıl ge­liş­ti Dil­ru­ba Ha­nım?

Ön­ce­lik­le SÖZ­CÜ­’ye ka­pı­mı çal­dı­ğı için te­şek­kür ede­rim, si­zi bek­li­yor­dum za­ten. Al­man­ya ve Avus­tur­ya­’da­ki yo­ğun ça­lış­ma ha­ya­tım ne­de­niy­le 2000 yı­lı­na gel­di­ği­miz­de ben Türk­çe­yi unut­muş­tum. Bir gün Al­man­ya­’da sah­ne­le­nen bir oyun son­ra­sı ga­ze­te­ler­den bi­rin­de “İ­yi oyun­cu” di­ye bir ya­zı çık­tı. O an çok iyi oyun­cu ola­bil­mek için ne yap­mam ge­rek­ti­ği­ni dü­şün­düm. Ak­lı­ma ge­len ilk fi­kir, özü­me ge­ri dön­mek ol­du. Çün­kü ken­di ül­ke­me ya­ban­cıy­dım. Mus­ta­fa Ke­ma­l’­i bi­le ta­nı­mı­yor­dum.

Tür­ki­ye­’ye gel­me­miş miy­di­niz?

Sa­de­ce yaz ay­la­rın­da de­ni­ze gir­me­ye ge­lir­dik. Ben bir Al­man kü­tüp­ha­ne­si­ne gi­de­rek Türk­çe ki­tap­lar üze­rin­de ça­lış­ma­ya baş­la­dım. Ata­türk ki­tap­la­rı oku­dum, ar­dın­dan La­ti­fe ve Fik­ri­ye Ha­nım’la ilgili bil­gi­ler edin­dim.

Oyununuzla bu iki ka­dın ve bu iki aşk ko­nu­sun­da­ki me­rak duy­gu­su­nu te­tik­le­di­niz...

Evet, ben oyu­nu­mu İs­tan­bu­l’­da oy­na­dık­tan son­ra her­kes La­ti­fe ve Fik­ri­ye­’yi me­rak et­me­ye baş­la­dı. O me­ra­kı te­tik­le­di­ğim için mut­lu­yum. O dö­nem­de Cum­hu­ri­yet ga­ze­te­si Ata­tür­k’­ün özel ha­ya­tı­nı, ka­dın­la­rı­nı sah­ne­ye ta­şı­dı­ğım için oyu­num­la il­gi­li ola­rak “Bir ta­bu yı­kıl­dı” di­ye baş­lık at­mış­tı.

Dil­ru­ba Ha­nım, Ata­tür­k’­ün özel ha­ya­tı­nı yan­sıt­ma ko­nu­sun­da ön­cü ol­du­nuz. Pe­ki si­zi hep al­kış­lar­la mı kar­şı­la­dı­lar, eleş­ti­ren ya da önü­nü­ze çı­kan ol­ma­dı mı?

Oyu­nu ya­zar­ken ca­nı­mı çok yak­tı­lar. “Ne had­di­ne”, “Sen kim olu­yor­sun” gi­bi eleş­ti­ri­ler al­dım. Ya­zar­ken sa­de­ce araş­tır­ma­la­rı de­ğil, ka­dın­lık sez­gi ve duy­gu­la­rı­mı da or­ta­ya koy­dum. Bil­gi al­mak için ka­pı­sı­nı çal­dı­ğım bü­yük­le­rim ne ya­zık ki sır­tı­nı dön­dü.

Oyun sonrası anı defteri açma fikri ne­re­den gel­di ak­lı­nı­za?

2006 yı­lıy­dı ga­li­ba... Baş­ba­kan Re­cep Tay­yip Er­do­ğan, Se­la­ni­k’­te Ata­tür­k’­ün evi­ni zi­ya­ret et­ti. Ev­de­ki zi­ya­ret­çi def­te­ri­ne ba­kan Re­cep Bey, say­fa­la­rı ka­rış­tı­rır­ken bir ya­zı­ya ta­kıl­dı ar­dın­dan yır­tıp at­tı. Bir emek­li pa­şa­mız “Ah Atam” di­ye­rek, gü­nü­müz Tür­ki­ye­si­’n­de ya­şa­nan­lar­dan hoş­nut ol­ma­dı­ğı­nı yaz­mış o say­fa­ya. Re­cep Bey, “Ba­na kar­şı olan­la­ra ba­kın ben ne ya­pa­rım” di­ye mey­dan okur­ca­sı­na, “Si­zin ka­fa­nı­zı da ko­pa­rı­rım” der­ce­si­ne yap­tı bu­nu. Şoke ol­dum ve si­nir­len­dim. Er­te­si gün Tür­ki­ye­’-de kı­ya­met­ler ko­par di­ye dü­şün­düm, ya­nıl­mı­şım. Öy­le­si­ne ge­çiş­ti­ril­di ama ben ge­çiş­ti­re­mez­dim. Re­cep Be­y’­in tav­rı­na tep­ki ola­rak di­le­yen di­le­di­ği­ni öz­gür­ce yaz­sın di­ye­rek oyun çı­kı­şı­na bir def­ter koy­dum. Di­le­yen di­le­di­ği­ni ya­za­bi­lir. İs­te­yen kü­für eder is­te­yen ha­ka­ret eder. As­la o say­fa­lar ta­ra­fım­dan yır­tıl­ma­ya­cak­tır.

ONUR VE GURUR KAZANDIM

On­ca yıl­dır tek ba­şı­nı­za sah­ne­si­ne çık­tı­ğı­nız bu oyun si­ze ne ka­zan­dır­dı?

Onur, mut­lu­luk, gu­rur ka­zan­dır­dı. 2008’de AK­P’nin Genç­lik Kol­la­rı­’n­dan ara­dı­lar. Tam 30 oyun sa­tın al­mak is­te­dik­le­ri­ni söy­le­di­ler. Bir ku­ru­ma bağ­lı ol­ma­dı­ğı­mı söy­le­ye­rek reddettim.

Ne­den?

Çün­kü ben o ka­dar saf de­ği­lim. İşin için­den bir şey çı­ka­bi­lir­di. Üze­rim­de bü­yük bir so­rum­lu­luk var. Ata­türk var, La­ti­fe Ha­nım ve Fik­ri­ye Ha­nım var. Ben on­la­rı as­la kul­lan­dır­mam. Pa­ra­yı el­bet­te se­vi­yo­rum ama as­la tap­mı­yo­rum. Bu kı­sa ha­yat­ta pa­ra için dö­nek­li­ğe ge­rek yok­tu, dön­me­dim.

Oyu­na des­tek yok mu?

CHP Sa­rı­yer İl­çe Baş­kan­lı­ğı­’na oy­na­dım ge­çen haf­ta. Di­le­rim bu tür des­tek­ler ço­ğa­lır. Adım­la­rı­mı­za dik­kat et­me­li­yiz bu dö­nem­de. Yü­rün­me­si ge­re­ken bir yol var. Kal­kın ve yü­rü­yün. Köp­rü­ler ge­re­kir­se de var olan köp­rü­den geç­mek için as­la ayı­ya “Da­yı” de­me­ye­lim ve ken­di köp­rü­mü­zü ken­di­miz ku­ra­lım.

Ayı­ya “Da­yı” di­yen­ler var mı?

Ne ya­zık ki köp­rü­den geç­mek için ayı­ya da­yı di­yen­ler var. Acı olan, o ki­şi­le­rin de bir sü­re son­ra ayı ol­ma­sı­dır. Do­la­yı­sıy­la ayı­la­şan­la­rın so­nun­da şi­ka­yet et­mek gi­bi bir lüks­le­ri ol­ma­ya­cak. Ya­şa­nan­la­rın far­kı­na var, güç­len. Muh­taç ol­du­ğun güç sen­de var.
“Muh­taç ol­du­ğun kud­ret, da­mar­la­rın­da­ki asil kan­da mev­cut­tur” de­miş Ata­türk.
Si­ze ka­tı­lı­yo­rum Yük­sel Bey... Za­man sus­mak, sin­mek, kö­şe­ye çe­kil­mek za­ma­nı de­ğil...

LATİFE HANIM ATATÜRK'Ü DAHA ÇOK SEVERDİ...

Fik­ri­ye ve La­ti­fe­’yi yan ­ya­na ko­yar­sak, han­gi­si da­ha güç­lü?

La­ti­fe Ha­nım da­ha güç­lü gi­bi gö­rü­nü­yor ama be­nim gö­züm­de her iki­si­nin gü­cü de ay­nı, za­yıf­lık­la­rı da... Oyu­nu iz­le­yen çift­le­rin da­ha son­ra bir­bi­ri­ne yak­la­şım­la­rı da fark­lı olu­yor. “La­ti­fe­leş­me” di­yen de var “Has­ta­lık ba­ha­ne­si ya­pıp Fik­ri­ye­leş­me” di­yen de...

Fik­ri­ye in­ti­har mı et­ti yok­sa öl­dü­rül­dü mü?

Epey söy­len­ti­ler çık­tı bu ko­nu­da. Ki­mi­ne gö­re onu La­ti­fe öl­dürt­tü ki­mi­ne gö­re ko­ru­ma­la­rı. An­cak bun­la­rın hep­si pa­lav­ra. Fik­ri­ye in­ti­har et­ti.

Han­gi­si Ata­tür­k’­e da­ha ya­kın­dı?

İn­san ola­rak Fik­ri­ye Ha­nım, Ata­tür­k’­e da­ha ya­kın. Çün­kü çok da­ha faz­la za­man ge­çir­miş.. Ka­dın ola­rak ki­min da­ha ya­kın ol­du­ğu­nu Ata­türk bi­lir.

Zü­bey­de Ha­nım ise Fik­ri­ye­’yi de La­ti­fe­’yi de is­te­me­di, Ata­tür­k’­e ya­kış­tı­ra­ma­dı...

La­ti­fe Ha­nı­m’­ın Ata­tür­k’­ü mut­lu ede­ce­ği­ne inan­ma­dı. Çün­kü La­ti­fe Ha­nım o ol­gun­lu­ğa Ata­tür­k’­ten ay­rıl­dık­tan yıl­lar son­ra ulaş­tı.

Çok piş­man ol­du de­ğil mi?

La­ti­fe Ha­nı­m’­ın piş­man­lı­ğı çok­tur. An­lık pat­la­ma­la­rı­nın önü­ne ge­çe­me­di­ği için piş­man­dır.

Han­gi­si da­ha çok sev­di Ata­tür­k’­ü?

Ba­na gö­re La­ti­fe Ha­nım..

Bu tes­pit, aş­kı uğ­ru­na ca­nı­na kı­yan Fik­ri­ye Ha­nı­m’­a hak­sız­lık ol­maz mı?

Ha­yır. Fik­ri­ye Ha­nım in­ti­har ede­rek hem La­ti­fe Ha­nı­m’­a hem de Ata­tür­k’­e bü­yük trav­ma ya­şat­mış­tır.

Dil­ru­ba Ha­nım, gü­nü­müz Türk ka­dın­la­rı bu iki önem­li ka­dın­dan ye­te­rin­ce esin­le­ne­bil­miş mi­dir?

Türk ka­dı­nı ne ya­zık ki gü­cü­nün far­kın­da de­ğil. Onun far­kı­na va­rır­sa Türk er­ke­ği de öz­gür­le­şe­cek­tir. An­cak öl­çü çok önem­li. Er­kek­le­şen ka­dın, er­ke­ği­ni ka­dın­laş­tı­rır. Cin­sel­li­ği kas­tet­mi­yo­rum.

ATATÜRK RÜYAMDA BANA SARILDI

Dil­ru­ba Sa­at­çi, ço­cuk­ken dış dün­ya­dan sı­kı­lın­ca ma­sa­nın al­tı­na gi­rer­miş. Oyu­nu ya­zar­ken sı­kın­tı­ya dü­şen Sa­at­çi, rü­ya­sın­da ken­di­ni ay­nı ma­sa­nın al­tın­da gör­müş. O sı­ra­da bi­ri­si ge­lip, onu ma­sa­nın al­tın­dan çı­ka­rıp, ve sı­kı­ca sa­rıl­mış. Bu ki­şi Ata­tür­k’­müş.

TESETTÜRE ÇOK CANIM SIKILIYOR

Dil­ru­ba Sa­at­çi, Al­man­ya­’da­ki ar­ka­daş­la­rı­nın kendisine “İs­tan­bu­l’­a gi­der­ken ba­şı­nı ör­te­cek mi­sin?” diye so­r-masına çok kı­zı­yor. Sa­at­çi bu ko­nu­da­ki ra­hat­sız­lı­ğı­nı ise şöy­le di­le ge­ti­ri­yor: “Es­ki­den din ca­mi­dey­di. Şim­di ise ca­mi­den çık­tı.”