Sevgili okuyucularım, Cumhuriyet döneminin en büyük rezaletine perşembe günü Diyarbakır’da tanık olduk. AKP-BDP-PKK-APO koalisyonu tarafından organize edilen bu danışıklı dövüş rezalet asla unutulmayacak. Türk milletine yalanlarla, hakaretlerle yutturulmak istenen bu sahneler çok yakında geri tepecek ve onu yaratanların kafasında patlayacak. Biraz geçmiş yıllara dönelim. Yıl 1920... Kurtuluş Savaşı başlamış, fakir Türk milleti düşman istilasına direniyor. Bu amaçla Ankara’da Meclis açılmış. Ordunun gücü ve silahları yetersiz. Yunan ordusu Anadolu içlerine ilerliyor.
İşte bu aşamada bir sürü şeriatçı isyanlar çıkıyor.
Düzce, Gerede, Yozgat ve Konya’da...
Yobaz sürüleri haykırıyor: “Biz Padişah efendimizden yanayız!..”
O yobaz sürüleri Yunan ordusuyla boğuşmakta olan Mehmetçiğe kurşun sıkıyor!
İsyancılarla uğraşacak güç ve asker yok. Bu durumda devreye çeteler giriyor. Bence Milli Mücadele’nin önemli adamlarından biri olan Çerkez Ethem ve öteki milli çeteler bu isyancıları tepeliyor. Ethem daha sonra düzenli ordu emrine girmek istemiyor, o da isyan edip yeniliyor ve Yunan ordusuna sığınıyor.
1921 yılında Kürtçü Koçgiri isyanı Sivas dolaylarında patlıyor. O isyanı Merkez Ordusu Komutanı sakallı Nurettin Paşa bastırıyor.
Cumhuriyet döneminde -1925 yılında- Kürtçü-şeriatçı Şeyh Sait isyanı Güneydoğu’da patlıyor. Bazı il ve ilçelerimiz isyancıların eline geçiyor. Ordumuz bunu da bastırıyor.
1930’lu yıllarda bu kez karşımıza yine Kürtçü Dersim isyanı çıkıyor, uzun uğraşlar sonrasında o da bastırılıyor...
Ve son olay, 1984’te Şemdinli ve Eruh ilçeleri baskınıyla başlayan PKK olayı.

* * *

Geçmiş isyanların tümünde güçsüz, fakir, ama onurlu bir devlet vardı, isyanların üzerine gitti, vatanın ve ülkenin bütünlüğünü korudu. İsyancılar herseferinde yenik düştü.
Devlet onlarla asla pazarlık etmedi, isyancıların kucağına oturup yalakalık yapmadı.
Onlar silah kullanıyordu, devlet de kullandı.
Bedeli belki çok ağır oldu ama sorunlar devlet onuruna yakışır bir biçimde çözümlendi.
Bir de günümüzde yaşananlara bakınız. Güçlü bir ordumuz var, devletin parası var, istihbarat örgütleri var ama Türkiye Cumhuriyeti’ni güya temsil edenler korktu, hapis yatmakta olan bir katilin kucağına düşmekten utanmadı...
Ve terörü durdurabilmek için İmralı’daki katille pazarlık masasına oturdu.
Bunun utanç verici sonuçlarına önceki gün Diyarbakır’da tanık olduk.
Ama hiç kuşkunuz olmasın, bu gidiş büyük bir fiyasko ile sonuçlanacak.

* * *

Şimdi gelelim başlıktaki konumuza... Güya Nevruz kutlaması bahanesiyle Diyarbakır’da sergilenen inanılmaz rezaleti dünkü bazı yandaş-iktidar yalakası gazetelerin nasıl verdiğine
bakalım.
Aşağıda sizlere ileteceğim başlıkların çoğu, birinci sayfalarında dokuz sütuna manşet olarak verilmiş:
Star: “İmralı Nevruz’da silahları susturun, sınır dışına çıkın mesajını verdi. Hayırlı Perşembe.”
Hürriyet: “Silah devri bitti.
İslam bayrağı altında... Destekleyene selam olsun... Bu çağrı olumlu... Son değil yeni başlangıç...”
Habertürk: “Çözüm sürecisinin ilk Nevruz’unda Türkiye halaylarla coştu. Barış zamanı... Yeni dönem başlıyor... Her yerde Nevruz var... Gelecek ortaklığı... Dün yeni Cumhuriyet’in ilan günüydü...
Piyasalarda bahar havası... Nevruz neşesi dört bir yanda...”
Akşam: “(Apo) Devletinin hizmetinde. Çatışma değil helalleşme zamanı...”
Radikal: “Biji Türkiye. Silahlar sussun, fikirler konuşsun... Öcalan daha ne desin... Selam kardeşliğe, selam Öcalan’a...”
Vatan: “35 bin candan sonra silahlara veda. Barış piroz be.”
Sabah: “PKK çekiliyor. Silah değil siyaset zamanı... Bugün silahların değil, siyasetin zafer
günüdür... Newruz piro be. Nevruz bereketi...”
Milliyet: “Silahlara veda. Bugün yeni bir dönem başlıyor. Öcalankardeşlik mesajı verdi... Bölge artık şaha kalkacak.”
Yeni Şafak: “Silah sustu. Barış zamanı. En renkli kutlama. İslam bayrağı vurgusu.”
Taraf: “Barışın ilk baharı. Yeni dönemin Newroz’u. Milyonlar barışa evet dedi. Erdoğan ile Öcalan’ın ortak vizyonu...”

* * *

Evet, yandaş-yalaka gazetelerden bir bölümünün manşetleri ve yazı başlıkları böyleydi.
Dikkat ediniz, bu gazetelerin sahibi olan şahıslar, Türkiye’nin en büyük işadamları olan para babalarıdır. Bunların devletle ve hükümetle yüz milyarlarca dolarlık işleri var.
İş alıyorlar, ihale alıyorlar. Çok büyük işleri var. Her sektörde varlar. Üretimlerini devlete veya piyasada satıyorlar. Yukarıda örneğini verdiğim Hürriyet ve Radikal’in sahibi Aydın Doğan. Habertürk’ün sahibi Turgay Ciner, Milliyet ve Vatan’ın sahibi Erdoğan Demirören, Akşam’ın sahibi Mehmet Emin Karamehmet. Ötekilerin patronları zaten AKP’nin para babaları. Onlardan herhangi birinin bu sonrezilliklere gazetesinde veya televizyon
kanallarında karşı çıkması mümkün mü?..
Çünkü her birinin kaderi Tayyip’in iki dudağının arasında. Bir yanda onları okşayıp iş verirken, kafası bozulduğu anda o patronları mahveder, birkaç ay içerisinde
batırır. Aydın Doğan’a vergi cezalarını nasıl kestirdiğini, para babası Aydın’ı yerlerde nasıl sürüklediğini henüz unutmadık!
Hiç kuşkunuz olmasın!.. Günün birinde PKK açıklama yapıp “Kürdistan’ı kurduk” derse, yandaş medya o zaman da alkış tutacaktır.
Tayyip para babası medya patronlarını korkuttu, emrine almayı başardı.
Yukarıda bir bölümünü verdiğim dünkü manşetlerine bakın, bunların kime hizmet ettiğini bir kez daha görün.
Medyanın bu rezil durumunun en büyük sorumlusu, o para babası patronlardır. Onlar gazetecilik falan yapmıyor. Onlar için ülke çıkarları değil, sadece kendi çıkarları ve
hükümetle ilişkileri var.

Komedi diz boyu!

Diyarbakır’da rezillik sergileniyor, bir tek Türk Bayrağı yok. Elbette olmayacak... Çünkü o düzenlemeyiTürkiye Cumhuriyeti’nin düşmanları yapıyor. İçişleri Bakanı Muammer Güler hayıflanıyor:
“Orada Türk Bayrağı olmamasını kınıyorum!”
Bakan Bey, senin polisin oradaydı, askerin hazır bekliyordu. Niçin müdahale etmediler? Soruşturma açtıracakmış! Aynı eleştiriyi Abdullah-Tayyip de yaptılar.
Bunlar herhalde uzaydan geldiler ve Türk Milleti ile topluca, resmen alay ediyorlar.
“Şeyini şey ettiğimin şeyi” Bülent Arınç konuştu, İmralı tutanaklarının gazetelerde yayınlanmasının gazetecilik başarısı olduğunu söyledi. Tayyip devreye girdi:
“Bülent Bey böyle bir şey söylediyse yanlış yapmıştır.”
Bu duruma düşüp çocuk gibi uyarı alan Bülent ne yapar?
Belki biraz daha ağlar, hepsi o kadar!

* * *

Tayyip Hollanda gezisinde yandaş gazetecilere açıklamalar yaptı, sözleri dün yandaş gazetelerde yer aldı. Milliyet’ten kovulan yandaş Hasan Cemal’e değinip şöyle dedi:
“Hasan Cemal olayının benimle uzaktan yakından ilgisi yok.
Geçmişte Uğur Dündar, Emin Çölaşan gibi isimler de gazetelerinden ayrılırken benzer
dedikodular çıkarılmıştı. Orada da benim bir dahilim (karışmam, etkim, nüfuzum) söz konusu olmamıştır.”
O halde ben 22 yıl boyunca yazdığım Hürriyet’ten niçin kovulmuştum? Hırsızlık, namussuzluk mu yapmıştım, çıkar karşılığı ve emirle yazılar mı yazmıştım, ya da
yazdığım yazılar okunmuyor muydu?
Başkalarını bilmem, Tayyip benim için diyor ki “Onu ben kovdurmadım!..”
O halde beni, kendisinden emir almadan doğrudan Aydın Doğan kovmuş oluyor, ihaleyi Aydın’ın üzerine bırakıyor!
Valla benim de kafam karıştı.
Bir gün buluştuklarında anlaşsınlar, hangisi tarafından kovulduğumu bana da bildirsinler!