Saygı Öztürk - SÖZCÜ

AKP’den milletvekili seçildi. AKP döneminin yolsuzluklarıyla ilgili 117 konuyu TBMM’ye taşıdı. Fethullah Gülen hakkında suç duyurusunda bulundu. Sonra kendisini Ergenekon Davasının sanıkları arasında buldu.

Tek başına muhalefetten, kaçak günlere

Bağımsız milletvekili olduğu dönemde Emin Şirin’e “tek başına muhalefet partisi” deniliyordu. 2 bin civarında soru önergesi vermişti. Ergenekon Davasından 7 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı ve yurtdışına çıkış yasağı konuldu. O, karardan önce yurtdışına çıktı. Dönerse, bir daha yurtdışına çıkamayacak. O yüzden ülkesine hasret.

Emin Şirin, AKP’den İstanbul milletvekili seçildi. Kendi partililerinin yolsuzluklarını, Devletteki cemaatçi yapılanmanın üzerine kararlılıkla gitti. AKP’den istifa etti ve bağımsız milletvekili oldu. Gözaltına alındığında kendisine sorulan “Ergenekon” örgütlenmesiyle, böyle bir örgütün polis tarafından araştırıldığı ortaya çıktı.

Ergenekon Davası sonuçlanmadan önce yurtdışına çıktı. “Örgüt üyesi” suçlamasıyla 7 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yurtdışındayken, hakkında “yurtdışına çıkış yasağı” konuldu. Dönerse, havaalanında pasaportuna el konulacak ve bir daha yurtdışına çıkamayacak.

15 aydır gelemiyor

Tam 15 aydır Türkiye’ye dönmeyen eski Milletvekili Emin Şirin, Avrupa’da yaşıyor. Şirin, 10 yıl önce gündeme getirdiği konuların şimdi ülke gündeminde olduğunu belirtti. Milletvekili olduğu dönemde gazeteci-yazar Nazlı Ilıcak’la evli olan Emin Şirin, Fethullahçı yapılanmayı Başbakana yazdığı mektuplarla ve soru önergeleriyle dile getirdi. Şirin, SÖZCÜ’nün sorularını şöyle cevaplandırdı:

Yargılanan tek milletvekiliydim

Soru önergeleri ve bir çok kez de yazdığım mektuplarla dikkate getirmeye çalışmıştım. Ancak Bunun mükafatını Ergenekon davası sanığı yapılmakla aldım. O zaman ‘biz araştırdık Işık evlerinde Nur Risaleleri falan okutulmuyormuş’ diye yanıt verenler bu gün bu yanıtlarını unutmuş görünüyor.  Bu mücadelenin, geleceği önceden görmenin zararını Ergenekon sanığı olmakla ve de hakkımda türlü çeşitli çıkan yalanlarla, düzmece ve polis içine sızmış çete tarafından usulsüz ev araması, dinleme ve gözaltı kararları ile çektim.

Ergenekon davasına bakan mahkeme benim son savunmamı bile almaya gerek görmedi. Aniden ‘davayı ve savunmaları kapattım karara gidiyorum’ dedi ve 7 yıl hapse mahkum etti. Oysa temel savunma argümanlarımdan biri ‘milletvekili sorumsuzluğu’ kavramıydı. Milletvekili sorumsuzluğu gereğince benim milletvekilliği faaliyetlerimin yargılanmaması gerekirdi.  Oysa Ergenekon davası benim milletvekilliği süremin bitmesini özenle bekleyerek başlatılmış bir soruşturma süreciydi.  Bu nedenle milletvekilliği dönemindeki milletvekilliği faaliyetlerinden dolayı yargılanan tek milletvekiliydim.

Yasama sorumsuzluğunun Anayasa Mahkemesi’nde e defalarca irdelenmiş olmasına rağmen benim konumda bastan savma bir cevapla bu ülkenin en yüksek mahkemesi tarafından şimdilik reddedilmesine ‘hukuk devleti’ ilkesi adına çok üzüldüm.

Tek başına muhalefet

Seçildiğim dakikada başlayarak,  görev yaptığım 5 yılın her saniyesini Milletim ve Devletim için hizmet bildiğim her konuya ayırdığım için, gurur duyan bir Türkiye  sevdalısıyım.

Elbette milletvekilliğim boyunca verdiğim soru önergeleri, bilgi edinme soruları, köşe yazıları, basın açıklamaları, televizyon programları, sadece içeride değil, dışarıda da bir çok kurbağayı ürkütmüştür. Benden  daha doğrusu çalışmalarımdan rahatsız olanlar elbette olmuştur. Bunlar arasında ABD, Fethullah Gülen, bazı iktidar milletvekilleri, TMSF, birçok bakan ve bürokratlar da vardır...

Yaptıklarımdan pişman mıyım? Hayır. Bugün gelinen noktadan geriye doğru bakınca şunu görüyorum; ben tek başına muhalefet partisi gibi çalışmışım. Ben yazıya döküp, paylaşamayacağım hiçbir şeyi konuşmazdım. Yani dedikodudan ve arkadan söylenmekten nefret ederim.

AKP’den niçin ayrıldım?

Ben AK Parti’ye isteyerek girdim. 28 Şubat'a  ve yolsuzluklara olan tepkim beni Fazilet Partisi döneminden yakın olduğum ve yoksullukla yolsuzlukla mücadele edilecek, millî bir şuur içinde hareket edilecek ve demokrasi hakikaten geliştirecekti. Bunlara inandığım için bu  ekiple beraber olmayı düşündüm. Kolektif akılla, parti içi demokrasi işletilerek hareket edilecekti. On ay sonra ,  parti içi sakıntılarımı da zamanın gurup başkan vekilleri ile detaylı olarak üstelik yazılı olarak paylaştım. Liste uzun. On ay sonra , değişik bir yolda olunduğunu düşündüğümden 367 milletvekilli bir iktidar partisinden istifa ettim.

Yolsuzlukla ilgili 117 konu

Sadece birkaç örnek vereyim. Güya yolsuzlukları araştırma komisyonu kuruldu. 117 konu ilettim. Hiçbir sonuç çıkmadı. verdiğim soru önergeleri gurupta bekletildi. Ben, AKP’nin bir milletvekili olarak, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanvekili seçilmiştim. Peki, güçlü bir partinin, önemli bir konumundaki milletvekili olarak yaptığım en önemli icraat neydi; ‘İkiz Yasalar’ olarak bilinen kanuna muhalefet şerhi koymak, ardından 1 Mart tezkeresine alenen karşı çıkma.

Bakın, siyasi ikbalini düşünen ve güçlü bir iktidar partisi milletvekili olan hiçbir siyasetçi bunu yapmaz, yapamaz. Ama ben yaptım. Bu iki kanuni düzenlemenin de ülkenin yararına olmayacağını biliyordum. Benim çıkarlarım değil, ülke yararları ön planda olmalıydı. AKP’den ayrılma kararı aldığımda da, diğer partilere geçip ayrılırken de hep tek başınaydım. Hiçbir zaman kimsenin tesiri ve yönlendirmesine tabii olmadım. İkbal, benim vicdanımın rahat olmasıydı.

Gülen hakkında suç duyurusu

Fethullah Gülen konusunu sıkça gündeme getiriyordum. Bu hareketin hedefinin salt  sivil toplumu dindarlaştırmak olmadığını fark etmiştim.  Tehlike burudaydı. Yani bir inanç özgürlüğü ya da bir sivil örgütlenme ile karşı karşıya olmadığımızı  fark etmiştim. Hedef  ve çalışma düzeni ışık evlerinde yetişenlerin  önce çok sayıda polis, kaymakam, Üniversite Hocası, Yargıç, Savcı oluyor ve bürokraside hem çoğalıyor ve hem de yükseliyorlardı.  Hatta Işık evlerinde dini eğitim, Nur Risalesi ve Fethullah Gülen Kitaplarıyla din eğitimi almış Üniversite Hocaları vardı. Bu konularda hiçbir denetim de yapılmıyordu. Bu nedenle ilk kez hem de İktidar içinde güçlü oldukları sırada cepheden bir mücadele içine girmiştim.

Bir dönem Gülen’in en yakınında olan isimlerden Nurettin Veren’in açıklamalarından sonra Cumhuriyet Başsavcılığı'na Fethullah Gülen hakkında suç duyurusunda bulunmuştum. O günlerde Veren’in gündeme getirdiği bir çok konu bugün ete ve kemiğe bürünmüş olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı dönemde, İçişleri Bakanı’na, Gülen’in yaptığı açıklamalarla ilgili sorular da yöneltmiştim.

2004 yılındaki bu gelişmenin ardından büyük tezgahlar kurularak  ‘Ergenekon  adında gizli bir örgüt var’ tezi altında soruşturmalar, engizisyon mahkemelerini aratmayacak özel yetkili mahkemeler dönemi başladı. Tam bir Cadı Avı süreci geçirdik.

Hakimin görevini, polis yaptı

Benim gözaltına alınmam, ev aramaları ve sonrasında telefon konuşmalarımın çözümlemelerinin basında yer alması  bir sürecin habercisi olarak gelmişti.  İlk kez benim sorgum sırasında Ergenekon adlı örgütten polislerin söz ettiğini görmekteyiz.  O tarihlerde farkında değildim ama daha sonra Avukatım hakkımda 2. Ergenekon iddianamesiyle dava açıldıktan sonra hakkımdaki kanıtları ve evrakların aslında 1. No.lu dava dosyaları içinde yer aldığını keşfetti.  Bu keşif sırasında hakkımdaki ev arama, gözaltı gibi kararlarının önce poliste yazıldığı sonra faks makinesiyle imzasız olarak savcılığa gönderilerek imzalandıktan sonra gene şube müdürlüğüne iade edildiğini de fark ettik. Hatta mahkeme kararları bile poliste yazılarak imzasız olarak savcılığa fakslanmıştı.

İhbar mektubuyla gözaltı

O zamanki Polisin içinde yer alan bir ekibin yazdığı sahte ihbar mektubu üzerine gözaltına alındım. Kimliği, kişiliği belli olmayan biri tarafından yazılmış. Bu mektubu ve sahte durumu Ağustos 2007’de Cumhurbaşkanı ve Başbakanın dikkatine getirmiş olmama ve birkaç kere hatırlatmama rağmen hiçbir araştırmada bulunmadılar. Eğer bu şikâyet zamanında araştırılsaydı ‘paralel çete’ daha o zaman ortaya çıkarılırdı.

Milletvekilliğim döneminde 3 bine yakın soru önergesi vermiştim. Zamanında söylediğim pek çok şey şimdi hayata geçiyor. Baktığım zaman ister istemez Ergenekon bunların neresinde diye sormadan geçemiyor insan. Milletvekilliği döneminde 2002- 2007 arası askerin siyasete karışmaması gerektiğini ve siyaset yapmaması gerektiğini söylen Anıtkabir’in Genel Kurmaydan alınarak TBMM’ye bağlanmasını isteyen belki de tek milletvekiliydim. TBMM’nin içindeki askeri taburun çıkarılmasını soru önergesi yapan ve teklif eden de bendim. Başka tekliflerim gibi bu da yapıldı.

İktidarlar her zaman medya ve yargıyı kontrol etmek için uğraşıyorlar. Bazı medya patronlarının ve bazı yargı mensuplarının tavrını görünce bu arzuyu bir ölçüde makul görüyorum. Ancak bunu otoriter bir ‘arka bahçe’ tavrı ile değil, demokrasi kültürünü  ve hukuk devleti anlayışını geliştirerek hal etmek lazım.

Yine boş durmuyorum

Milletvekili değilim ama sorumluluk duygum bitmez. Bazı düşünce ve tekliflerimi (Gazze konusu gibi) başbakanlığa e- mail ile iletiyorum. Ali Babacan ve Mehmet Şimşek kaynak arayıp duruyorlar. Onlara da şu öneride bulundum: Sigarayı bati Avrupa fiyatlarına çıkarsınlar, yani 18-20 TL yapsınlar. Sigara lobisinin ‘fiyatlar artarsa kaçakçılık artar’ propagandasına kulak asmasınlar ve ayni zamanda sigara kaçakçılığını zehirli  madde kapsamına alsınlar ve cezalarını artırsınlar. Sigarada yapacakları her bir lira artış için mazotta 40 kuruş indirim yapabilirler. Böyle bir uygulamanın sayısız faydaları olur.

Ülkemi tabii çok özlüyorum. Ancak, gelince bir daha yurtdışına çıkamayacağım. Oysa benim yurtdışında ticari işlerim var. O yüzden 15 aydır ülkeme dönemiyorum. Ama kalbim hep ülke sevgisiyle dolu.”