Toplantının gündeminde İstanbul Mecidiyeköy'deki rezidans inşaatında yaşanan asansör kazası ve kaza sonucu 10 işçinin ölümünün olduğunu belirten Arınç; "İş Güvenliği Eylem Planı yapılması ve kamuoyuna açıklanması kararı alınmıştır. İş güvenliği konusu artık Türkiye için hayati önemde bir konu olduğu anlaşılmıştır. Bu sadece 10 işçimizin bir asansörün düşmesi sonucunda vefatı ile ilgili de değildir. O kadar yasal düzenleme yapıyoruz. O kadar işçi sayımız artıyor. O kadar yeni güvenlik tedbirleri alıyoruz. Ama buna rağmen eğer bu iş kazaları olup hayatımız kaybedilebiliyorsa nerede bir eksiklik var veya uygulamada nerede bir aksama var, şüphesiz bunları görebileceğiz" dedi.

 

"BU ACI HEPİMİZİN ACISIDIR"

 

Toplantının gündeminde İstanbul'da yaşanan iş kazası olduğunu söyleyen Arınç, "Takriben 3 saat boyunca İstanbul'da Mecidiyeköy'de eski Ali Sami Yen Stadı arazisinde yapılan bina inşaatında vuku bulan bu elim facia üzerine ilgili bakan arkadaşlarımız hem olayın nasıl meydana geldiği hem öncesi hem sonrası ile muhtemel sebepleri konusunda fikirlerini ifade ettiler. Bildiğiniz gibi 6 Eylül 2014 günü buralarda bir inşaat var. O inşaatta da maalesef 10 işçimiz ve yaklaşık bin 250 kilogram ağırlığında kartonpiyer, insan ve yük asansöründe 31. kattan düşmek sureti ile asansörün düşmesi sonucu hayatlarını kaybettiler. Hepimiz için şüphesiz büyük bir acı oldu. Genç arkadaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz. Kardeşler var ve memleketlerine üç beş kuruş kazanarak bunları göndermek ve aile bütçelerine katkıda bulunmak isteyen işçi kardeşlerimiz var. Bu acı hepimizin acısıdır" diye konuştu.

"KANUNLARIN ÖNGÖRDÜĞÜ CEZALARA MUHATAP OLACAKLAR"

 

Arınç, "Şüphesiz bir iş kazası olduğu anlaşılıyor. Olay saatlerinde hemen olay yerine intikal eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız saat 3 sırasında olay yerine intikal etmişti. Başbakanımız bilgilendirilmişti. İlgili kurumlar da olay yerine görevlendirilmişlerdi. Sayın Faruk Çelik'in konu hakkında verdiği bilgileri etraflıca dinlemiş olduk. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir adli soruşturma başlatıldı. Bu adli soruşturma devam ediyor. Olayın meydana gelmesi ile ilgili olarak idari bakımdan bir sorumluluk var mıdır? Hemen hemen her olaydan özellikle ölümlü olaylardan sonra adli soruşturma yalnız kalmıyor, idari soruşturma da devam ediyor. Bu konuda da ilgili bakanlıkların bir çalışması var. Bu çalışma sonucunda da kusurlular veya eksiklikler, dikkatsizlikler sebebi ile meydana gelmişse bu olay en çok suç nerededir, kimdedir, bunların ortaya çıkarılması için gerekirse bilirkişi incelemeleri de yapılmak sureti ile herhalde haklarında davalar açılacaktır. Kanunların öngördüğü cezalara muhatap olacaklardır" ifadelerini kullandı.

 

"BAŞBAKANLIK TEFTİŞ KURULU GÖREVLENDİRİLECEK"

 

Toplantıda asansör kazası ile ilgili olarak vardıkları sonuçları açıklayan Bülent Arınç, şunları söyledi:

"Adli soruşturmaya bir müdahalemiz söz konusu değil. Olay anından itibaren İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olay üzerinde soruşturma başlatmıştır. İdari soruşturma hem valiliğimiz hem ilgili kurumlar tarafından belediyeleri de kapsayacak şekilde o da başlatılmış ve devam etmektedir. Bugün Sayın Başbakanımız görüşmelerin sonunda bir karar verdi. Kendi yetki ve sorumluluğunda bulunan Başbakanlık Teftiş Kurulu'nu görevlendirecektir. Başbakanlık Teftiş Kurulu da sadece bu spesifik olaya münhasır değil bundan 3 yıl önce çok büyük bir özenle çıkardığımız iş sağlığı ve güvenliği kanunun bu geçtiğimiz 3-4 yıl içerisindeki uygulamaları, bir eksiklik var mıdır, yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç var mıdır, bu olaylarla ilgili olarak süreçler nasıl cereyan etmektedir, yetki ve sorumluluklar kimlerdedir, böyle bir olay vuku bulduğunda kimler hangi noktalarda sorumluluk alabileceklerdir. Bunları Başbakanlık Teftiş Kurulu'na çok özenli bir şekilde hazırlanması için Sayın Başbakanımız talimatlarını vermiştir. Bu bir iş kazası olduğuna göre ölen hayatlarını kaybeden yurttaşlarımız için her birine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın sosyal güvenlik anlamında ölüm geliri, ölüm aylığı ve diğer ödemelerin süratle yapılmasına karar verildi."

"İLO SÖZLEŞMESİ MECLİS'E GELECEK"

 

İLO Sözleşmesinin 2 maddesini Meclis'te yasalaşması için görüştüklerini söyleyen Arınç, "İLO Sözleşmeleri ile ilgili 167 ve 176'ncı maddeler konusu vardı. İş sağlığı ve güvenliği kanunu çıktığı zaman bu sözleşmelerin de hükümlerini de kapsayacak düzenlemeler yapılmıştı. Bu bakımdan tek başına İLO Sözleşmelerinin bu maddelerine ilişkin bir gecikme söz konusu değildi. Bunlardan 167 sayılı inşaat işlerinde güvenlik ve sağlık sözleşmesi birisi 176 sayılı maden işyerlerindeki güvenliğin sağlanması ile ilgili sözleşme bir diğeriydi. Avrupa Birliği normları gereği İLO Sözleşmelerinin bu maddelere ilişkin kısımlarının da onaylanması maksadı ile TBMM'ye bir an önce gönderilmesi ve yeni yasa döneminde kanunlaştırılması istenmiştir" dedi.

 

"SON ZAMANLARDA O KADAR GARİP OLAYLAR YAŞAMAYA BAŞLADIK Kİ"

 

Yakın zamanda meydana gelen iş kazalarına değinen Bülent Arınç, iş kazalarını önlemek için üzerinde daha çok duracaklarını söyleyerek, "İş Güvenliği Eylem Planı yapılması ve kamuoyuna açıklanması kararı alınmıştır. İş güvenliği konusu artık Türkiye için hayati önemde bir konu olduğu anlaşılmıştır. Bu sadece 10 işçimizin bir asansörün düşmesi sonucunda vefatı ile ilgili de değildir. Son zamanlarda o kadar garip olaylar yaşamaya başladık ki bildiğiniz gibi bir damperli kamyon şehir içerisinde damperi kalkık bir vaziyette kilometrelerce yol alabiliyor ve sonunda da bir üst geçide çarpmak sureti ile geçit çökertiliyor ve altında kalan minibüsün şoförü hayatı kaybediyor. Bir barajın yakınında insanlar piknik yaparken sular birden geliyor. Uyarılar yapılmış da olabilir. Ama insanlarımız burada hayatlarını kaybedebiliyorlar. Mesela sadece 10 işçimizin hayatını kaybetmesi ile ilgili de değil 300 vatandaşımızın yurttaşımızın Soma madenlerinde hayatını kaybetmesi ile ilgili de bunu bağlantılı düşünebiliriz. O kadar yasal düzenleme yapıyoruz. O kadar işçi sayımız artıyor. O kadar yeni güvenlik tedbirleri alıyoruz. Ama buna rağmen eğer bu iş kazaları olup hayatımız kaybedilebiliyorsa nerede bir eksiklik var veya uygulamada nerede bir aksama var, şüphesiz bunları görebileceğiz" diye sözlerini sürdürdü.

"EN ÇOK ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI İNŞAAT SEKTÖRÜNDE OLUYOR"

 

En çok ölümlü iş kazasının inşaat sektöründe meydana geldiğini belirten Arınç, "Sayın Bakanın verdiği bilgiler içerisinde görebiliyoruz ki son 5 yılın ortalaması ile inşaat sektöründeki kayıplarımızın sayısı 351 civarındadır. Bazı yıllarda bu 400'ün 500'ün üzerine çıkmıştır. Bazı yıllarda 200 civarında kalmıştır. Ama ortalaması 351 olarak görülmektedir. Binlerce insanın çalıştığı sektörlerin içerisinde bu kadar sayının bile yüksek görülmesini biz fevkalade önemsiyoruz. 1 kişinin hayatı bile bizim için çok önemli. Bu hayatını kaybetmeler noktasında iş sağlığı ve iş güvenliği bakımından bir eksiğimizin olup olmadığını uzun boylu tartıştık. En çok ölümlü iş kazası inşaat sektöründe oluyor. Nakliyat ikinci sırada geliyor. Orada sayı 115. Sonra maden sektörü geliyor. Tahminlerimizin dışında burada şüphesiz Soma yok. benim elimdeki istatistikler 2012 sonu itibariyle 2008'den başlayarak geliyor. Soma başlı başlına bütün yılların ortalamasından şüphesiz fazla oldu" ifadelerini kullandı.

 

"BİZİM TESPİTLERİMİZE GÖRE KAZANIN NEDEN OLABİLECEĞİNİ AZ ÇOK ANLIYORUZ"

 

Mecidiyeköy'de yaşanan asansör kazası ile ilgili tespitlerini anlatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

"Dikkatimizi çeken şudur. Büyük bir inşaat yapılıyor. Burada asıl bir işveren var. Onunla birlikte çalışan sayısı 185'tir. Faal olarak hizmet alımı sureti ile alt yüklenici durumunda 45 firma var. 45 firmada çalışan işçi sayısı da bin 316. Topladığınız zaman hepsinin bin 300'ün çok daha üzerinde bir işçi sayısına ulaştığını görebiliyoruz. Çünkü herkes alt işveren, taşeron veya yüklenici ile ihale edilmiş çalışan insanlar. Bizim tespitlerimize göre kazanın neden olabileceğini az çok anlıyoruz."

 

"NE İŞ VERSEN YAPARIM AĞABEY, DÖNEMİ GEÇTİ"

 

Mesleki yeterlilik konusunun da gündemlerinde olduğunu ifade eden Bülent Arınç, "Mesleki yeterlilik kurumunun da rolü üzerinde ayrıca durulmuştur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız bugüne kadar 560 meslek hakkında kriterler belirlemiştir. Ne iş versen yaparım ağabey, dönemi geçti. Vasıflı elemanların işlerde çalıştırılması döneminin de geldiğini düşünüyoruz. Mesleki yeterlilik sertifikası almayanların o mesleklerde çalışmaması gerektiğine inanıyoruz" dedi.

 

ARINÇ: ( FETHULLAH GÜLEN'İN İADESİ) HUKUKİ BAKIMDAN BİR DAVA AÇILMASI, O DAVANIN HÜKÜMLE SONUÇLANMASI GEREKİR

 

Fethullah Gülen'in iadesi sorulan Arınç, "Türkiye'deki bu yapılanma ile ilgili olarak ABD'deki o zatın Türkiye'ye iadesi istenecekse veya o ülkeden sınır dışı edilmesi istenecekse ABD'nin ilk defa soracağı şey veya isteyeceği konu eldeki bilgi ve belgelerin kendisine ulaştırılmasıdır. Elde varsa bilgi ve belgeler şüphesiz hükümetler kanalıyla da başka kanallarla da ABD ile müşterek bir çalışma şekline de dönüştürülebilir. Adli yardımlaşma iki ülke arasında olabilir. Suçların iadesi anlaşması da olabilir. Ama bunların hepsi hukuki bakımdan bir dava açılmasını o davanın hükümle sonuçlanmasını ve kesinleşmesini gerektirir" diye konuştu.

"HUKUKEN KANUNLA ŞEHİT SAYILMASI DÜŞÜNÜLMEMİŞTİR, DÜŞÜNÜLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR"

Bundan sonra iş kazalarında hayatlarını kaybedenlerin şehit sayılıp sayılmayacağı sorulan Arınç, "Sayın başbakanımızın Konya ziyareti sırasında bir açıklaması oldu. Öncelikle üzüntülerini ifade etti. Gerçekten hepimiz çok büyük üzüntü sahibiyiz. Ancak her olayın arkasından bu olayda vefat edenlerin şehit sayılması gibi ne bir düşüncemiz var ne bunun doğru olduğuna inanırız. Şehitlik dini bir kavramdır. Biz işin hukuk yanındayız. Evet, terörle mücadelede hayatlarını kaybedenler için veya buna bağlantılı olarak bazı olaylarda hayatını kaybedenler için düzenlemeler yapılmıştır. Ancak son zamanlarda bazı olaylarda hayatını kaybedenlerin şehitlere ve gazilere vazife malüllerine tanıdığımız haklardan istifade etmesi gündeme gelmiştir. Bu başka bir şey. Şehitlik kavramını şüphesiz hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu kavramın neleri kapsadığını da çok iyi biliyoruz. Vatan mücadelesinde hayatını kaybeden insanların başka sebeplerle de hayatlarını kaybetmiş insanların hükmen şehit sayılabileceği Peygamberimizin hadislerinde de İslam alimlerinin sözlerinde de yer almıştır. Kanunun tanıdığı şehitlik kavramı farklı bir şeydir. İslam'ın Kur'an'ın peygamberin hükmen şehittirler demesi farklı bir şeydir. Mesela yanarak ölenler için şehit olabileceği konuşulmuştur. Boğularak ölenler için şehit olabileceği konuşulmuştur. Sayın başbakanımız da zannediyorum ki işin dini boyutunu, manevi boyutuna dikkat çekmek için 20, 22, 24 yaşlarında kardeşiyle beraber hatta babasıyla beraber aynı işyerinde çalışan insanların helal rızık peşinde koşarken de hayatını kaybedenin bize göre, islama göre, Kur'an'a göre peygamberimizin hadisine göre şehit sayılabileceğini söylemiştir. Bunların hukuken kanunla şehit sayılması düşünülmemiştir. Düşünülmesi de mümkün değildir" diye konuştu.

 

"ÜLKEMİZİN TUTUMUNA DAİR DEĞERLENDİRMELER YAPILACAKTIR"

Türkiye IŞİD'e karşı muhtemel bir koalisyon kurulursa koalisyonda yer alacak mı, sorusu için Bülent Arınç, "Galler'de yapılan NATO Zirvesinde IŞİD'e karşı mücadelede iş birliği için bir çekirdek koalisyon oluşturulmasının gündeme geldiğini biliyoruz. ABD bu konuda Türkiye'nin de içinde bulunabileceği bir koalisyondan bahsetmişti. Bugün ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel Türkiye'dedir. Hagel ile yapılan görüşmelerde diğer konuların yanı sıra Suriye ve Irak bağlamındaki güvenlik durumu ve bölgemizdeki tehditlerle iş birliği imkanları da tüm yönleriyle ele alınmaktadır. Ülkemizin bu konuda izleyeceği tutuma dair gerekli değerlendirmeler kurumlar tarafından yapılacaktır" dedi.

"FETHULLAH GÜLEN'İN İADESİ: HUKUKİ BAKIMDAN BİR DAVA AÇILMASI, O DAVANIN HÜKÜMLE SONUÇLANMASI GEREKİR"

Fethullah Gülen'in iadesi noktasında hangi aşamaya gelindiği sorulan Arınç, "Başkan Obama ve Cumhurbaşkanımızın görüşmelerinde hem özel olarak başbaşa yaptıkları görüşmelerde hem daha sonra heyetler halinde yapılan görüşmelerde neler konuşulduğu hakkında bire bir bilgimiz yok. Cumhurbaşkanımız hem toplantıdan sonra hem de gazetecilerle yaptığı görüşmelerde bazı konularda ipuçları verdi. Bu konuda hükümetimizin de Cumhurbaşkanımızın da sözleri, bu konudaki düşünceleri herkesin malumudur. Ancak TBMM'de hükümet adına müzakereler sırasında bir cümlenin üzerinde fazlasıyla durmaya çalıştım. Biz bütün mücadelemizi veya yasa dışı yapılanmalarla ilgili yapacağımız bütün mücadeleleri hukuk çerçevesi içinde yapacağız. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Bunu dışında kimse bir şey beklemesin. Başka ülkelerin de beklediğini zannetmiyorum. ABD de kişi hak ve özgürlüklerine çok değer veren aynı zamanda da ifade özgürlüğü konusunda da en iyi kurallara sahip bir ülkedir. Evet, 11 Eylül'den sonra da ABD'de de bir sendrom yaşanmış, hukukun dışına çıkılarak bazı mücadele yöntemleri benimsenmiş de olabilir ama genel çerçeve hukukun üstünlüğüne sahip olmak bizim için hiçbir zaman vazgeçilemez unsurlardır. Türkiye'deki bu yapılanma ile ilgili olarak ABD'deki o zatın Türkiye'ye iadesi istenecekse veya o ülkeden sınır dışı edilmesi istenecekse ABD'nin ilk defa soracağı şey veya isteyeceği konu eldeki bilgi ve belgelerin kendisine ulaştırılmasıdır. Biz bunun gerekli ve doğru olduğuna da hem şahsen hem hükümetimiz olarak inanırız. MİT ve ABD İstihbaratı bu konuda çalışmalar yapabilirler. Elde varsa bilgi ve belgeler şüphesiz hükümetler kanalıyla da başka kanallarla da ABD ile müşterek bir çalışma şekline de dönüştürülebilir. Yoksa birilerinin zannettiği gibi onu oradan al bana ver şeklindeki bir talebin dünyada artık karşılanma ihtimali kalmamıştır. Adli yardımlaşma iki ülke arasında olabilir. Suçların iadesi anlaşması da olabilir. Ama bunların hepsi hukuki bakımdan bir dava açılmasını o davanın hükümle sonuçlanmasını ve kesinleşmesini gerektirir" diye yanıt verdi.

"ÇÖZÜM ÜSRECİNİN AYDINLIK BİR IŞIK OLARAK RAHATLIKLA GÖRÜNEBİLDİĞİNİ SÖYLEYEBİLİRİM"

Çözüm sürecinde bir strateji değişikliği olup olmadığı ve çözüm sürecine ilişkin yol haritasının ne zaman açıklanacağı sorulan Arınç, şunları söyledi:

"Çözüm süreci konusunda sayın Başbakanımızla geçtiğimiz hafta kapsamlı bir toplantı yaptık. Fevkalade verimli oldu. Görevler, yetkiler, yapılacak işler tekrar bir standart haline getirildi. Bu konuda herkes üzerine düşen rolü en güzel şekilde oynayacak. Görevini en iyi şekliyle yapacak. Bu işin anahtarı, bu işin kilit rolü 14 Temmuz'da zannediyorum TBMM'den çıkardığımız toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi ve terörün sona erdirilmesi ile ilgili kanundur. Bu kanun meclisin ittifakı ile kabul edilmiştir. 6 maddelik çerçeve kanun içinde ne varsa onları yerine getireceğiz. Yol haritası nedir, hangi tarihte açıklanacaktır, içinde ne vardır, bunları sormayınız. Bunları kimse de söylemez. Ben bu sürecin içinde bana göre önemli bir rolün içindeysem doğrusu şunu şu zaman yapacağız, bunu bu zaman yapacağız, şu maddeler olacak diye böyle bir şeyi kamuoyuyla paylaşmam. Çıkarılan kanun aynen uygulanacaktır. Çözüm süreci çok isteyenleri isteyenleri olmasına rağmen istemeyenleri de çok bol olduğu için büyük hassasiyet ile takip edilmesi gerekir. Bizim en çok dikkat etmemiz gereken çözüm sürecini en kısa sürede olumlu sonuçlandırmak mecburiyetindeyiz. Bu Türkiye'nin yararınadır. Zaman ve süreç uzadıkça araya elbette bu işe maniler katılabilir. Çünkü bazı çeteler sadece bu süreci provoke etmek için bazı eylemler yapmaktadırlar. Ben şu iki yıllık süreçte bugün geldiğimiz noktada çözüme çok daha yaklaştığımızı ve sürecin artık aydınlık bir ışık olarak rahatlıkla görünebildiğini söyleyebilirim."