Başbuğ, böyle dedi ve esareti bitirecek 3 seçenek sıraladı: Feyzioğlu’nun teklifi hayata geçebilir. Yargıtay adım atabilir. AYM haksızlığı düzeltebilir

Ergenekon’dan tahliye olan 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile yaptığımız söyleşinin sonuna geldik. Silivri’de 26 ay tutsak kalan Başbuğ bizimle, esir silah arkadaşlarının tahliyesi için yapılması gerekenleri, çözüm önerilerini paylaştı... Tutsak askerlerin umudunun Anayasa Mahkemesi olduğunu söyledi.

İşte emekli Orgeneral Başbuğ’un o açıklamaları:

İnanan insanın önünde hiçbir güçlük kalmaz!

- 2008 yılında Genelkurmay Başkanlığı görevinize başladığınızda ne gibi projeleriniz ve idealleriniz vardı? Yaptıklarınız ve yapamadıklarınız neler? 
Temelde esas almamız gereken insandır. İnsanınız ne kadar güçlü ise siz de toplumsal olarak o kadar güçlü olursunuz. Ben buna inanıyorum.
Silahlı Kuvvetler’in temeli, komutan ve lider kadronun niteliği ile doğru orantılıdır. Ben personelimizin niteliğini artırmayı önemsedim. Elbette Silahlı Kuvvetler en iyi şekilde eğitim veriyor. Ama eğitim ve öğretimde mükemmelliği aramak lazım. Siz ne kadar nitelikli astsubay, subay, hatta general-amiral yetiştirirseniz, TSK’nın uzun vadeli geleceğini de o kadar sağlama alırsınız. Çok daha nitelikli personele sahip olmalı, ayrıca gördüğü her olayı sorgulayabilmeli. Bunun için çok okumalı. Ancak çok okuyan sorgular. Sorgulayan analiz ve sentez yapar. 21. yüzyıl böyle nitelikli personel istiyor. Bunun için iki temel konu var: Matematik ve felsefe. Ben askeri okullarda bu iki dersin saatlerini artırdım.
- “Emir demiri keser” anlayışındaki orduda sorgulama yapılması, askerlik felsefesine ve disiplin anlayışına aykırı değil mi? Daha doğrusu bir devrim değil mi? 
Hayır değil. Askerlikte karar anı öncesindeki süreçte, iyi yetişmiş ve özgüveni güçlü komutanlar konuyu personeli ile konuşur, tartışır. Karar anına gelinceye kadar herkesin düşüncesini açıkça ifade edebilmesine ortam sağlanması lazım. Tabii ki askeri terbiye ve disiplin içinde.

‘Güçlü komutanlar...’

- Buna takım ruhuyla ortak akla ulaşmak diyebilir miyiz? 
Tabii. Bu aşamadan sonra komutan “benim kararım şu” diyecektir. Komutan kararını verdikten sonra hiçbir şekilde tartışılmaz. Ondan sonra herkes o kararı en iyi şekilde uygulamak için çalışır. Kararın tüm sorumluluğu ise komutana aittir.
Sadece askerlikte değil, özel sektörde de bu böyledir, siyasette de... Örneğin iyi bir CEO da bu şekilde çalışır. Şunu da belirtmek istiyorum: Ölüm riski olan personelin o göreve inanması önemli. İnanan insanın önünde hiçbir güçlük kalmaz. İnandırılmış insan en güçlü silahtır.

Mesaimi terörü bitirmeye ayırdım

- Modernize edilmiş, daha efektif bir ordu oluşturma yönünde de projeleriniz olduğunu biliyorum. 
Evet, eğitim, nitelikli personel, liderlik konularının yanısıra, benden önceki komutanların başlattığı, benim de devam ettirdiğim önemli bir konu modernizasyondur. Orduyu ne kadar modern harp araçları ile modernize ederseniz o ölçüde küçültmeyi ve etkinliğini artırmayı da başarırsınız.
Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı dönemimde, mesaimin büyük kısmını Silahlı Kuvvetler’in terörle mücadeledeki etkinliğini artırmaya ve terör örgütünü daha kısa zamanda nasıl marjinalize edebileceğimize ayırdım. Tıpkı benden evvelki komutanların da yaptığı gibi.

‘Ölümcül hastalar var’

- Şu anda Balyoz, Askeri Casusluk ve biri de Zirve Yayınevi Davası olmak üzere, toplam 250 subay tutuklu. Bu konuda düşünceleriniz ve beklentileriniz neler?
Biraz önce değindiğimiz, hep tutukluluğu konuştuğumuz konusunda şu an bile çelişkiye düşüyoruz. Çünkü insani yön öne çıkıyor.
Tutukluluk halinin bir an önce sona erdirilmesini istiyoruz. Ben bütün cezaevlerine gittim, arkadaşlarımı gördüm. Gerçekten tutukluluk sorunu şu anda kangrene dönüştü. Dışarıdaki aile bireylerinin bu olanları kaldırma gücü bitti. İçeridekilerin tahammül derecesi azalıyor. Her şeye rağmen dayanırlar. Ama burada büyük bir risk var. Bu süreci uzattıkça bu insanlar üzerinde ölümcül hastalıklara neden olacak ortam yaratıyorsunuz. Şu an hasta olanlar var.
Örneğin Doğan Temel maalesef kanser. Üniversite hastanesi ‘cezaevinde kalamaz’ diyor, Adli Tıp reddediyor. Daha yeni, bir hafta 10 günlük acı bir olay.
İkinci isteğimiz yeniden yargılanma. Nasıl? Adil yargılanma. Burada da çelişkiye düşüyoruz. Neyin yeniden yargılanmasını yapacaksınız? Suç yok ki ortada. Ama ortada bir de kağıt var. Bunu yırtamazsınız ki... Bunu kim yırtar? Ancak TBMM. Yani bir af yasası olayıdır. Ama biz af istemiyoruz. Suçumuz yok ki af isteyelim.

‘Hukuktaki kara leke’

Önümüzdeki çözüm seçenekleri şunlar:
Bir: Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun getirdiği bir öneri var. Olağanüstü durumlarda olağanüstü kararlar almak lazım.
İki: Yargıtay Başsavcılığı’nın harekete geçmesi. Ama kıpırdamıyor, bir reaksiyon yok.
Üç: İnsanların pozitif baktığı Anayasa Mahkemesi. Dosya ellerinde. Umarız Anayasa Mahkemesi Balyoz Davası’nda adil yargılama olmadığının altını çizer, yeniden yargılama sürecini başlatır ve haksız tutukluluklar da düzeltilir. Şimdi ümitler Anayasa Mahkemesi’nde.
Diğer yandan önümüzde çözülmesi gereken sorunlar var. Özel Yetkili Mahkemeler, Türk Hukuk Tarihi’nin kara lekesi. Kaldırıldı. Geç bile kalındı.

‘Trajediye son verilsin’

Üç önemli mesele daha var:
Türkiye’deki gizli tanıklık müessesesi mutlaka düzeltilmeli. Dijital veriler tek başına delil olmamalı. Ayrıca kim tarafından yazıldığı belli olmayan ihbar mektupları...
“Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kumpas yapıldı” denildi. “Biz bu süreçte aldatıldık” denildi. O zaman ortadaki trajik duruma son verilmesi lazım. Eğer bu konuyu hakikaten çözüme ulaştırmayı düşünüyorsanız yapılacak ilk iş TBMM Araştırma Komisyonu kurmak. Bu konuda Hakim Köksal Şengün, emniyette yıllarca görev yapmış Sabri Uzun, Emin Arslan gibi insanlar bu kumpası biliyorlar ve karşı çıktıkları için uzaklaştırıldılar. Gelsinler, komisyona anlatsınlar. Yürekten inanıyorum, bunlar gelsinler, yargı ve polisten gönüllü yüzlerce kişi çıkacaktır. Sonra da bu dosyayı verin yargıya, yargı da görevini yapsın.
- Sayın Başbuğ teşekkürler.
Ben çok teşekkür ederim.