Sevgili okuyucularım, Türkiye’de yapılan hiçbir telefon konuşması tekin değil. Uzun kulaklar, telekulaklar, çeşitli aygıtlar ve yöntemlerle dinleniyoruz.
Şimdi size bir süre önce haberim olan bir olayı anlatacağım.
Kesindir, tamamen sağlamdır.
Oluş zamanı yaklaşık iki yıl öncedir.
Görevden alınmasından bir süre önce savcı Zekeriya Öz’ün dikkatini çeken bir olay oluyor. Önündeki dinleme kayıtlarından, polisin beni de dinlediğini görüyor. Masasına gelen dinleme tutanaklarında benim konuşmalarım var.
İlgililere soruyor:
-Emin Çölaşan’ı niçin dinliyorsunuz? Benim bu konuda polise verdiğim bir emir var mı, mahkeme kararı var mı?
-Yok sayın savcım.
-O halde niye dinliyorsunuz?
Polisler önce hık mık ediyor... Sonra amirleri baklayı ağzından çıkarıyor:
-Sayın savcım sizin emriniz yok ama Ankara’nın var.
-Ankara kim?
-Sayın Başbakanımız’ın bu konuda talimatı olduğu bize söylendi.
-Kim söyledi?
Yine hık mık ediyorlar!
-Sayın savcım, malum şahıs telefonda Sayın Başbakan’a küfrediyormuş... Ayrıca size de küfrediyormuş.
-Küfrederse eder kardeşim, çıkarın onu dinleme kayıtlarından...
-Efendim, ama Ankara’nın talimatı var!..

* * *

Olay böyle!.. Demek ki birileri, istedikleri telefonları kayda alıp istedikleri gibi dinliyor.
Dinlemek serbest!
Benim telefonum gerçekten Tayyip’in emriyle mi dinlendi, yoksa bu olay işgüzar polislerin bir yalanı mıydı, bunları bilmem elbette ki mümkün değil.
Bilemediğim bir başka şey, dosyamın halen açık olup olmadığı.
Zekeriya Öz’ün uyarısı sonrasında kapatılmış da olabilir, halen dinleniyor da olabilirim!
Bizler, özellikle iktidarı eleştiren gazeteciler, telefonlarımızın dinlendiğini zaten biliyoruz.
Telekulaklar devrede!..
Gizli kulaklar şakır şakır çalışıyor.
Bizim gizli kapaklı karanlık işlerimiz yok. Ama her şeyimiz, aile sırlarımız, telefondaki karı koca tartışmaları bile başkaları tarafından biliniyor!
Binlerce, belki on binlerce kişi dinleniyor. Böyle kepazelik olur mu?

* * *

Yukarıda anlattığım olay tümüyle gerçektir. Şimdi hayatımda görmediğim, tanımadığım, telefonla konuşmuşluğum bile olmayan Zekeriya Öz’ü tanık göstersem, doğal olarak konuşmayacak, yanıt vermeyecektir.
O halde ben ne yapmalıyım?
Yapacak bir tek şey vardı ve onu yaptık.
Avukatım Ahmet Çörtoğlu, ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na 4 Şubat 2014 tarihli dilekçeyle başvuruda bulundu, telefonlarımın dinlenip dinlenmediğini, dinlendiyse hangi gerekçeyle dinlendiğini sordu ve şöyle dedi:
“Konuya ilişkin tutanakların ve yasal bildirimin müvekkilime iletilmesi gerekmektedir... Teknik takip veya dinleme mevcutsa tarafımıza bildirilmesi...”

* * *

Varsayalım sizi bir süre dinlediler. Olumsuz bir şey çıkmadığı takdirde, savcılık bunu size bildirmekle, elde edilen belge ve bilgilerle birlikte konuşma kayıtlarını da imha etmekle yükümlü.
Bugüne kadar böyle bir bildirim almadım.
Sonuç şöyle oluyor:
Savcının istemi ve mahkeme kararı olmadan, ‘Ankara’dan gelen talimat’ doğrultusunda, telefonda birilerine küfrettiğim gerekçesiyle dinlemeye alınıyorum. Tamamen yasadışı bir olaydır.
Şimdi iki olasılık var:
İlki, bu dilekçeye savcılıktan olumlu veya olumsuz hiçbir yanıt gelmeyecektir.
İkincisi, gelen yanıtta “Dinleme yapılmamıştır” denilecektir.
Şimdi bir süre bekleyelim ve sonucu görelim.
Belki Zekeriya Öz bu anlattıklarımı doğrulayan veya yalanlayan bir açıklama gönderir, onu da bekleyelim.
Açıklama gelmezse doğruluyor demektir.

* * *

Telefon dinlemeleri, bu faşist baskı ortamında AKP’nin sarıldığı en önemli silahlardan biriydi.
Fakat bir de gördük ki, onların silahını meğer başkaları da onlara karşı kullanıyormuş!
Tayyip’in, vesairenin, çoluk çocuğunun, zengin ettikleri işadamlarının bütün konuşmaları ortaya sapır sapır döküldü, rezil oldular!
Allah’a bin şükür, bizim karanlık işlerimiz yok.
Yüzümüzü kızartacak hiçbir şey yapmadık, birileriyle para ilişkilerine girmedik, rüşvet alıp vermedik, avanta peşinde koşmadık.
İstedikleri kadar dinlesinler!
İlk Ergenekon iddianamesinde ismimi gördüğüm zaman kendimi çırılçıplak hissetmiştim.
Mustafa Balbay’la her pazar günü televizyon programı yapıyorduk. Bu hafta gündemimiz ne olsun, neleri konuşalım diye her cuma veya cumartesi günü birbirimizi arayıp görüş alışverişinde bulunurduk.
O masum konuşmalar bile iddianamede yer almıştı.
Hurşit Tolon’la yaptığımız konuşmalar...
Tolon Paşa beni arıyor, Ulus gazetesi için güvenilir, nitelikli bir gazeteci arkadaş aradıklarını söyleyip soruyor:
-Şu isim için ne dersiniz?
-İyidir Paşam, güvenilir bir arkadaşımızdır.
İşin ilginç yanı, dinleme yapıp konuşmaları yazıya döken polis arkadaşlar kimin ne söylediğini karıştırmış, Tolon’un sözlerini bana, benim sözlerimi ona yazmışlardı!
Ben ona gazeteci soruyorum, o da bana “İyidir, güvenilir bir gazetecidir” diyor!

* * *

Telefon dinlemeleri, AKP iktidarının 2007 yılından beri toplumu sindirmek ve korkutmak için kullandığı en önemli silahlardan biri oldu.
Fakat bu aşamada gülünç olaylar da yaşanmadı değil!
Albay Dursun Çiçek’i dinleyip izliyoruz diye duvarcı ustası ve inşaatçı Dursun Çiçek’i dinledikleri aylar sonra ortaya çıktı!
O sırada kendilerini pek güçlü görüyorlardı!..
Bir gün başkalarının da kendilerini dinleyeceğini, bir sürü vurgun, yolsuzluk, pislik ve rüşvetin bu yolla ortaya çıkacağını, böylece rezil olacaklarını, internete bile sansür koymak zorunda kalacaklarını herhalde akıllarının köşesinden bile geçirmemişlerdi.
Etme bulma dünyası!