Sevgili okuyucularım, 1 Haziran 2013 günü Kabataş İskelesi’nde altı aylık bebeği ile birlikte Gezi olaylarına katılanlar tarafından dövüldüğünü, cinsel tacize uğradığını ve üzerine işendiğini iddia eden gelin hanımın yalanlarını o süreçte defalarca yazdım.
Ben bu yalanları yazarken bazı köşe yazarları gelin hanımı haklı çıkarıyor, bu “Vahşeti” kınıyordu... Çünkü bilmeden, araştırmadan yazıyorlardı.
Bunlar bu yalana alet oldukları için dün özür dilemeye başladılar! Özür dilemek zorunda kaldılar.
Şimdi sizlere geçmişteki yazılarımdan bazı örnekler vereceğim:
14 Haziran 2013 tarihli yazımda gelin hanımın gazetelere verdiği röportajları irdeleyip özetle şöyle demişim:
“Şimdi soruyorum. Bu olayı inandırıcı buldunuz mu? Son Gezi olaylarında bir kişi bile bir tek başörtülüye saldırmadı. Bula bula yanında altı aylık bebeği olan bir kadıncağızı mı bulmuşlar! Tüm olaylar boyunca Taksim Gezi parkına yüzlerce başörtülü geldi ve direnişçilere destek verdi. Hangisi saldırıya uğradı?
Türkiye’nin neresinde örtülü veya örtüsüz bir tek kadına saldırıldı? Bir tek örnek var mı?
Dahası, annesi öyle dayak yerken altı aylık bebek nasıl kurtulmuş? Hanımefendi kendisini niçin gizliyor?..
Bu soruların tamamına adam gibi yanıt verilmelidir.
Gelin hanımın yaptığı, belgeler ve tanıklar tarafından doğrulanmadıkça ayıptır, kışkırtmadır.
İşte polis, işte savcılar, işte hastaneler, işte uçan kuşu gören MOBESE kayıtları.
Madem böyle bir olay yaşanmıştır, daha ilk günden mertçe çıkarsın ortaya, olanları açıklar ve belgelersin. Arkanda koskoca iktidar ve Tayyip var.
Neden korkacaksın!”

* * * * *

Bu konuyu yazmaya devam ettim. İşte 19 Haziran 2013 tarihli yazımın özeti:
“Tayyip, grup toplantısında konuşmuş, kendisinin önemli bir yakını olduğunu söylediği birisinin (İstanbul Bahçelievler’in AKP’li Belediye Başkanı) gelini olan kadının başına gelen feci olayı (!) anlatmıştı.
Sonrasında gelin hanım yandaş Star gazetesine çıktı, enseden çekilen asparagas fotoğrafıyla söyleşi verdi. Yalanlarına göre Kabataş İskelesi’nde kendisini ve altı aylık çocuğunu 70-100 kişilik bir kalabalık çevirmiş ve onlardan dayak yemişti. Olayı ballandıra ballandıra anlatıyordu.
Dövmekle kalmamışlar, üstelik üzerine işemişlerdi.
İstanbul’da AKP’li bir belediye başkanının gelini olan bu hanım anlattıkça anlatıyor, beynindeki fantezileri ortaya saçıyordu. Burada geçen cumartesi günü yazdım.
Ey kadın, iddialarını medyaya yansıtmak niçin olaydan 10 gün sonra aklına geldi? Uçan kuşu bile gözetleyen MOBESE kameralarında bu dayak olayının kayıtları niçin yok?
Bunların hayatı yalan üzerine kurulu. Yalanlarına Tayyip de balıklama atlıyor.
Dün bekledim, Tayyip grup toplantısında belgeleri belki açıklar diye! Hiçbir şey açıklayamadı, iddiasının arkasında duramadı.
Birilerinin Tayyip’i fena halde işletip dolduruşa getirdiği bir kez daha ortaya çıktı.
Hani eylemciler camiye girip içki içmişlerdi falan, onun gibi bir şey.”

* * * * *

Aynı konuyu bu kez 22 Haziran 2013 tarihli yazımda irdeliyorum. İşte özeti:
“... Bu olayı burada belki üçüncü, belki beşinci kez yazıyorum... Tayyip bu konuyu Meclis kürsüsüne taşımış, topluma duyuran kendisi olmuştur.
Bir başbakan böyle dedikodular, varsayımlar, yalanlar ve palavralar üzerine konuşmaz yani, öyle değil mi! Herhalde bir bildiği olmalıdır!
Şimdi burada karşımıza bazı seçenekler çıkıyor:
-Tayyip yine dolduruşa gelmişti. Meclis’te yalan söyledi.
-Ortada bir danışıklı dövüş vardı. Toplumu kızıştırmak ve eylemcileri suçlamak için üretilen bir yalanı daha fazla sürdürmekten korktular, vazgeçtiler.
Bu konu Tayyip tarafından Meclis kürsüsünde açıklanmasaydı kadının sözlerini dikkate bile almaz, “Vah zavallı, herhalde kafayı üşütmüş” deyip geçerdik.
Şimdi açıklama yapma sırası Tayyip’te. İddiasının arkasında dursun, konuşsun, belgeleri açıklasın.
Bir ‘Dünya lideri (!)’ böyle bir durumda sözünün arkasında durmaz da ne yapar?
Ne biçim dünya lideri imiş bu!”

* * * * *

31 Temmuz 2013 tarihli yazımın başlığı “Gel Bakalım Tayyip, Özür Dile.” Özetliyorum:
“...Ben bunları yazalı bir buçuk ay oldu, hiçbir yerden yanıt gelmedi, Tayyip özür dilemedi. Son olarak İstanbul Valisi konuştu:
‘Benim bu olayla ilgili kamera kayıtlarından haberim olmadı ve görmedim.’
Valinin bu sözleri her şeyi açığa çıkardı, Tayyip dahil yalancıların mumunu söndürdü. Şimdi sıra bu şahsın Türk Milleti’nden özür dilemesine geldi.
Bu şahıs özür diler mi?
Türkiye’ye göklerden kurtarıcı olarak indirilen bir ‘İlah (!)’ asla özür dilemez. Meclis kürsüsünden söylediği bu yalan da üzerine işte böyle yapışıp kalır.
Ülkemizi bilmeden, anlamadan, yalanlarla yönetiyor.”

* * * * *

Aynı konuyu 12 Ocak 2014 tarihli yazımda da gündeme getiriyorum. İşte özeti:
“Şimdi sizlere Türkiye’yi nasıl yalanlarla yönettiklerini ve bu yalanları yandaş medya aracılığı ile millete nasıl yutturmaya çalıştıklarını üç örnekle açıklamaya çalışacağım...
Bir başka yandaş medya skandalı geçtiğimiz 1 Haziran günü Gezi olayları sırasında patladı. Yandaş ve satılık medya yine kıyameti koparıyordu:
Kabataş’ta Gezi’ci çapulcular yanında küçük bebeği olan örtülü bir kadını dövdüler, üzerine işediler. Örtüsünü çıkarıp attılar...
Yandaş medya bu yalanı diline doladı, haftalarca yayın yaptı.
Kadın güya darp raporu almış, polis rapor hazırlamış, savcılık iddianame yazıyormuş!
İşin ilginç yanı Tayyip Meclis kürsüsüne çıkıp bu yalanı tekrarladı, aynı yalana sarıldı.
Aradan (Ocak 2014 itibariyle) yedi ay geçti. Hani kamera kayıtları, hani iddianame, hani açılan dava?
Hiçbir şey yok çünkü bir yalan daha üretip milleti o yalanla kandırmaya kalkıştılar.
Ya da yeni gelin kendi fantezilerini anlatıp onları kandırmıştı.”

* * * * *

Sevgili okuyucularım, karşımızda neresinden bakarsanız bakın rezil bir tablo var. Ben bunları ısrarla yazarken, bazı gazeteciler “Vay efendim nedir bu vahşet, bir kadına bunlar yapılır mı” diye yazılar döktürüyor, Gezi olaylarını aşağılamaya kalkışıyor ve bu yolla Tayyip‘i doğrulamaya kalkışıyordu.
Dün baktım, hepsi özür diliyor!
Kadının ve Tayyip‘in dolduruşuna gelmişler!
Tayyip’ten tık yok!
Baştan sona yalan olan bu kepazeliğin bilumum yandaşlara ve özellikle de satılık-liboş-yandaş medyaya ders olmasını diliyorum.