Evet... Ananı öpen “Kadı” ise kime şikâyet edeceksin?
Biliyorsunuz “Kadı” Osmanlı döneminde yargıç görevi yapan kişi...
Bugün ülkemizde yargıya güven iyice sarsılmış durumda...
Vatandaş haksızlıktan, adaletsizlikten, ıstırap ve çaresizlikten nasıl kurtulacak?

* * * *

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in anlattığı siyasi fıkralar çok boyutlu anlamlarla yüklüdür.
Bu anlatacağım hikâyeyi, yıllar önce, bizzat Demirel’den dinlemiştim.
Demirel, fıkra anlatma ustasıdır.
Ülkemizin bugünkü haline uyduğu için okurlarıma onun hikâyesini nakletmek istiyorum.

* * * *

Kadı, fırının önünden geçerken, burnuna güzel bir koku gelmiş...
Vitrinde, güveçin içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek var.
Fırıncıya “Ben bunu aldım” demiş.
Kadı’ya itiraz edilir mi? Fırıncı mecburen ördeği paket yapıp vermiş...
Az sonra ördeğin sahibi gelmiş:
“Hani bizim ördek?”
Fırıncı boynunu büküp:
“Uçtu!” deyince iş kavgaya dönüşmüş.
Kavga sırasında fırıncı, ördeğin sahibi yerine gayrimüslim müşterilerden birinin gözünü kürekle çıkarmış...

* * * *

Düşmanlarının ikiye yükseldiğini gören fırıncı kaçmaya başlamış...
Bir duvardan atlamış, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş...
Kadın çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine takılmış...
Öfkeli üç kişiden kurtulmaya çalışarak can havliyle kaçan fırıncı, hızını azaltmadan köşeyi dönebilmek için bir eşeğin kuyruğunu yakalamış...
Eşeğin sahibi olan Yahudi de kızıp peşlerine takılmış...
Kovalayan kovalayana...

* * * *

Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Kadı’nın karşısına çıkarmışlar.
Kadı sırayla sormuş...
Ördeğin sahibi “Bu adam ördeğimi hiç etti” diye şikâyet etmiş.
Kadı fırıncıya sormuş:
“Ne yaptın bu adamın ördeğini?”
Fırıncı:
“Uçtu” demiş.
Kadı, kara kaplı defteri açmış:
“Ördeğin karşısında ‘tayyar’ yazılı. Tayyar ‘uçar’ anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil” diyerek fırıncının beraatına karar vermiş.

* * * *

Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş.
Onun şikâyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:
“Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...”
Davacı “Ne olacak?” diye sorunca Kadı:
“Şimdi” demiş “Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.”
Tabii gayrimüslim, şikâyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş...

* * * *

Kadı, bebeğini kaybeden kadının kocasına:
“Tamam” demiş “Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak!”
Adam şaşırmış:
“Neee?”
“Kara kaplı kitap öyle diyor!”
Böyle olunca, adam davasından vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da kurtulmuş...
Kadı dönmüş Yahudi’ye:
“Senin şikâyetin ne bakalım?”
Yahudi ellerini açmış:
“Ne diyeyim Kadı efendi” demiş “Adaletinle bin yaşa sen, e mi?”

* * * *

Demirel, fıkralı dersini şöyle tamamlamıştı:
“Kadı ile başı derde girenin işi Allah’a kalmıştır!”
Ezilen, çiğnenen, haksızlığa uğrayan vatandaşların hakkını korumak gerekir ama...
Ananı öpen Kadı ise yapacak fazla bir şey yoktur! En tehlikelisi de budur.
Bir ülke adaletle yükselir, adaletsizlikle yıkılır!

Vicdanı sızlamıyor mu?

Bir okurumdan mektup aldım. Halen “Balyoz Davası” nedeniyle cezaevlerinde çile çeken bir talihsizin yakını olduğunu söyleyerek diyor ki:
“Başbakan Erdoğan’ı hiçbir şekilde samimi bulmuyorum. Üç ay önce (14 Ocak Salı günü) AKP Meclis Grubu’nda yaptığı konuşmada yeri göğü inleterek:
‘Yasa dışı dinlemelerle, sahte delillerle, tasarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkûm edildiğini bugün çok daha belirgin bir şekilde görebiliyoruz.’ demişti.
Demek ki o insanların birçoğu masum. Peki, aradan üç ay geçti. Başbakan ise hiçbir girişimde bulunmadı. İftiraya uğrayan insanların hâlâ cezaevinde yatmalarına onun vicdanı nasıl razı olabiliyor?”

Gü­nün Sö­zü

Adaletin gecikmesi adaletsizliklerin en büyüğüdür!