Dün sizden bir hafta izin istemiştim.
Biraz dinlenip, gelişmiş ülkelerde asırlık süreçlerde yaşanabilecek gerilim dolu inanılmaz olayları iki yıl içinde yaşamış olmanın zihinsel yorgunluğunu atmaya çalışacağımı belirtmiştim.
Ama heyhat!
Akşama doğru korkunç haber Soma’dan geldi.
İlk bilgilere göre kömür ocağında trafo patlamış, çıkan yangında yüzlerce işçi göçük altında kalmıştı.
Oysa CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel ve arkadaşları, aylar öncesinden Meclis’e, bu felaketin gelmekte olduğunu haber vermişlerdi. Milletvekili Özel, Meclis Araştırması yapılmasını ve Soma’daki işletmelerin güvenlik durumlarının incelenmesini istemişti. Ancak önerge, diğer muhalefet partilerinin desteğine rağmen, AKP’lilerin oylarıyla reddedilmişti.
O nedenle göz göre göre gelen bu felakete “katliam” yerine “kaza” diyenlere şaşıyorum.
* * * *
Soma’da can pazarı yaşanırken ben nasıl olur da tatil yapabilirdim?
Bavulu hazırlamayı bırakıp, hemen SÖZCÜ’ye koştum.
İlk izlenimlerimi ve başsağlığı dileklerimi de “ugurdundarsozcu” başlıklı resmi twitter hesabımdan değerli takipçilerimle paylaştım.
* * * *
Sevgili okurlarım,
Bu satırları yazdığım saatlerde Soma’daki patlamada hayatını kaybeden işçilerimizin sayısı 245’i bulmuştu.
Gelen haberler ürkütücüydü.
Zira yangının sürdüğü ocakta yüzlerce işçinin daha ölüm kalım mücadelesi verdiği bildiriliyor, ölü sayısının artmasından korkuluyordu.
İddiaya göre son bir umutla küçücük elleriyle hayata tutunmaya çalışırken yenik düşenlerden biri de 15 yaşındaki Kemal Yıldız’dı.
Henüz 15’indeki bir çocuğun yerin altında ne işi var diyeceksiniz.
Ben bu soruyu Berkin Elvan evladımızı kastederek “15 yaşındaki çocuğun eylemde ne işi var?” diyenlere sormamız gerektiğine inanıyorum.
Talihsiz Kemal’in çocuk bedenini hangi acımasızların o ölüm çukuruna soktuğuna gelince...
* * * *
27 Eylül 2005.
Arena’ya ulaşan bir ihbar üzerine ekibimiz, Güneydoğu’dan getirilen 10-15 yaşları arasındaki çocukların Tekirdağ’ın Kumbağ yöresindeki tuğla fabrikalarında kaçak olarak çalıştırıldıklarını belgeledi.
Görüntüler yürek yakıcıydı. Simsarlar tarafından minibüslere sardalye istifi doldurulan çocuklar fabrikalara getiriliyor, kimliklerine el konulduktan sonra, maske falan takmadan toz toprak içindeki fırınlardaki en ağır işlerde çalıştırılıyorlardı.
Yattıkları koğuşlar, hayvan bağlasanız durmayacak kadar berbattı.
Bu gerçekleri o dönem AKP’de siyaset yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’na anlattım. İki müfettiş görevlendirdi. Müfettişlerle Kanal-D binasında buluştuk. Ben onların aracına bindim, muhabir arkadaşım Serap Belet ile kameraman Murat Sis de Arena aracına geçtiler. Biz önde, onlar arkada, Tekirdağ’a doğru yola çıktık.
Tuğla fabrikasına geldiğimizde tam görüntü almaya başlamıştık ki, fabrika jandarmalar tarafından basıldı. Ben önce çocuk işçileri kaçak olarak çalıştıran kişileri gözaltına alacaklarını sandım. Ama yanılmışım! Sadece beni karakola götürüp, ifademi aldılar, kasetlerimize el koymaya kalktılar. Tabii kargaşa sırasında çocuklar da kaçırıldılar.
Uzatmayayım, yanımızdaki müfettişler sanki Bakan’ın emri üzerine bizimle gelmemişler gibi kaşla göz arasında ortalıktan kayboldular!
Meskene tecavüzden yargılanırken Bakan Başesgioğlu, bırakın lehime tanıklık yapmayı, mahkemeye iki satır yazı yazarak “Evet Uğur Dündar bana başvurdu, ben de iki müfettiş görevlendirdim. Bilgim dahilinde hep birlikte fabrikaya gittiler” deme gereğini bile duymadı.
Çocuk simsarları ve köle tacirleri yerine ben mahkum oldum!
O ise şimdi Cumhurbaşkanı adayları arasında gösteriliyor!
İyi mi?
* * * *
O nedenle 15 yaşındaki çocuk işçi Kemal Yıldız’ın katliam madeninde çalıştırılıyor olmasına hiç şaşırmadım.
Yaralı işçinin ambulansa bindirilirken “çizmemi çıkarayım, sedye kirlenmesin” demesini de yadırgamadım.
Başbakan’ın maden ocaklarındaki önlenebilir ölümlere “kader” dediği ve insan hayatının hala en ucuz şey olduğu ülkemizde, başka ne yapabilirlerdi ki?
* * * *
Hayatını kaybeden garibanlara Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına ve ulusumuza sabır ve başsağlığı diliyorum. Acımız çok büyük, çok.
Çizmelerimi çıkarayım sedye kirlenmesin!..
Uğur Dündar
Yayınlanma: