KARDEŞİ ALİ’DEN BAĞLAMASIYLA FOTOĞRAFI HATIRA KALDI
Ali Tatar 2009’da, henüz 42 yaşındayken öldü. Annesi, eşi, 2 çocuğu ve kardeşleri hiç dinmeyecek bir acıyla o gün bugündür baş etmeye çalışıyor. “Bize verilecek, kaybımızı karşılayacak bir tazminat yok” diyen ağabey Ahmet Tatar, arkadaşımız Asuman Aranca ile kardeşi Ali’nin sazı ve fotoğrafı önünde konuştu.

Deniz Yarbay Ali Tatar, 5 Aralık 2009 günü Poyrazköy davasından tutuklandı, 11 gün cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi. Tahliyesinin üzerinden henüz 48 saat geçmeden, eşi ve çocuklarıyla daha hasret gideremeden, Özel yetkili İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Tatar’ın yeniden tutuklanmasına karar verdi. Yarbay Tatar polisler onu almaya gelirken, hayatına son verdi. Tetiği çekmeden önce şu satırları yazmıştı: “Yaşadıklarımı ikinci defa kaldırmam mümkün değil. Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu, ne yaşayacak cumhuriyet, bir ülke bulamayacaksınız. En küçük suçu ve günahı olmayan ben, bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum... (...) Sizlerin başını eğecek hiçbir şey yapmadım. Başınızı dik tutun. Ben, bana yapılan bu haksızlık ve hukuksuzluk sonucu o deliğe bir daha girmektense mezara girmeyi tercih ederim. Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim. İnsanın kendi eliyle hayatını sonlandırmasına önce ben karşı çıkardım. Kader böyleymiş...’’

YAŞASAYDI BERAAT EDECEKTİ

Aradan 6 yıl geçti. Poyrazköy davası savcısı, 83 sanık hakkında “beraat” istedi. Savcı, “Sahte delil üreten kişiler” hakkında ise Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasını da istedi. Kısaca Poyrazköy davasının da ‘kumpas’ olduğu ortaya çıktı. Tatar yaşasaydı, beraat edecekti. Peki Savcı’nın talebini duyunca, 6 yıldır evlat, eş, baba, kardeş acısıyla yanan Tatar Ailesi ne düşündü? Ağabey Ahmet Tatar son derece net bir soruyla karşılık verdi: Şimdi biz bu cinayetin hesabını kimden soracağız? Kaybettiklerimizi kimden nasıl isteyeceğiz, kimin yakasından tutacağız?

İşte Tatar’ın sözleri:


HUKUK KATLİAMI: Bu dava baştan sakat doğmuş bir davaydı. Kendisini hukukçu sanan, kimden emir aldıklarına dair bugün artık herkesin bir fikri olduğu kişilerin işiydi. Bunların bir de polisin içerisinde, basında işbirlikçileri vardı.
KANLI TEZGAH: En azından hukuk kendi üstüne düşen kara lekeyi temizleme yönünde bir adım atmıştır. Eminim ki bir yerlerde bunu duyduğunda kardeşimin de yüreğinde bir umut ışığı oluyor. Bu kanlı tezgahı kuranlar yargı önüne çıkmadan bizim ve kardeşimizin yüreği soğumayacak. Ruhu huzur bulmayacak.

NASIL CESARET ETTİLER?

SİYASİ DESTEK: Siyasi destek olmadan bu tür şeylerin yapılmasına kimse cesaret edemez. Siyasi destek konuyor arkasına ve hukuk ayaklar altına alınıyor. Devlet mekanizmasının tezgahı ortaya çıkarabilme yeteneğinin olduğunu görüyoruz. Nasıl cesaret ediyorsunuz siz insanlar hakkında sahte delil uydurmaya?
HİÇ UNUTMADIK: Biz o günlerde “Ben bu davanın savcısıyım” diye meydanlara çıkanları unutmadık. Şimdi suçu birbirlerinin üstüne atarak kendilerini aklamaya çalışıyorlar. Bunların hepsi tarih önünde yargılanacak. “Kandırıldım” diyerek sıyrılamazsınız. Peki biz kaybettiklerimizi kimden nasıl isteyeceğiz? Kimin yakasından tutacağız? Kimden hesap soracağız?

İTİBARIMIZI KANLA YAZDIK

HANGİ İTİBAR: Kardeşim Ali’nin tutuklanma sürecine katkı koyanlarla ilgili suç duyurularımız var. Tazminat konusu kulağa hoş gelmiyor. Nasıl, neyle tazmin edecekler? Bazıları iade-i itibar diyor. Hangi itibarı iade edeceksiniz? Benim kardeşim itibarını zaten bir kurşuna verdi. Bize verilecek, kaybımızı karşılayacak bir tazminat yok. Bize iade edilecek hiçbir itibar da yok. Biz itibarımızı kendi ellerimizle tarihe kanla yazdık.

Kumpasın yolu ihbarla açıldı!..


İs­tan­bul Em­ni­ye­ti Elek­tro­nik Şu­be Mü­dür­lü­ğü’­ne, 15 Tem­muz 2009 gü­nü isim­siz bir e-pos­ta­ gönderildi. Bir muh­bir, De­niz Kuv­vet­le­ri ve De­niz Harp Oku­lu­’n­da ör­güt­len­miş bir ‘Ka­ran­lık or­ga­ni­zas­yo­nu­’ ih­bar et­ti. So­ruş­tur­ma so­nun­da tu­tuk­la­ma­lar baş­la­dı. So­nuç­ta 4 da­va bir­le­şip or­ta­ya “Poy­raz­köy Da­va­sı­” çık­tı. So­ruş­tur­ma­nın ba­şın­da­ki sav­cı ve şim­di Yar­gı­tay üye­si olan Sü­ley­man Peh­li­va­n’­dı. So­ruş­tur­ma­nın po­lis aya­ğı­nı ise ha­len tu­tuk­lu olan İs­tan­bul TEM Şu­be Mü­dü­rü Yurt Ata­yün yü­rüt­tü. Ta­tar, 5 Ara­lık 2009’da gö­zal­tı­na alın­dı, “Si­lah­lı te­rör ör­gü­tü üye­si­” ol­du­ğu ge­rek­çe­siy­le tu­tuk­lan­dı. Karara itiraz edildi, Ta­tar, 16 Ara­lı­k’­ta tah­li­ye edil­di. Özel Yet­ki­li İs­tan­bul 11. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si 18 Ara­lık gü­nü, Ta­ta­r’­ın ye­ni­den tu­tuk­lan­ma­sı­na ka­rar ver­di. Mah­ke­me üye­si Ok­tay Açar, ka­ra­ra mu­ha­lif kal­dı.